Demir tasma geçirilmiş boğazından sarkan zincir, iki elini de bağladıktan sonra ayaklarına kadar inip, pranga oluyordu. “Köle” deyince aklıma hep Kunta Kinte’nin zincire vurulmuş hali gelir. Erdoğan’ın bakanlarının (!) durumları Kunta Kinte’den çok daha kötü! Hiç olmazsa Kunta Kinte’nin yüreğinde ve beyninde “özgürlük” umudu vardı. Bir gün ben de özgür olacağım, diyordu! Erdoğan’ın bakanları, yetkilerini-ruhlarını-insanlıklarını-beyinlerini isteyerek teslim etmiş “Gönüllü Köle” gibiler!
Sizlere iki Bakan’dan bahsedip, bir de bizzat yaşadığım bir olayı anlatacağım! İçişleri Bakanı Süleyman Soylu; Erdoğan’a “hırsız” diye hakaret edip sonradan Erdoğan’ın emir eri olmasını anlatacak değilim. Anlatacağım olay tamamen Bakanlığı ve Türk Emniyet Teşkilatının perişan hali ile ilgilidir. Sosyal medyada günlerdir Sedat Peker kaynaklı ikinci bir video dolaşıyor! Peker’in adamı olduğunu söyleyen üç-beş eleman bir adamı öldüresiye dövüyorlar, videoya çekip yayınlıyorlar. En ağır küfürler, hakaretler de cabası!
Herhangi bir yalanlama gelmediğine göre, olay demek ki gerçek! Bu videolar, güvenlik kurumlarının bir mafya patronunun elinde oyuncak olduğunun kanıtıdır. Bu dakikadan sonra, Erdoğan için Rize’de miting düzenleyen, Erdoğan’a karşı olanları ağaçlara-elektrik direklerine asacağını söyleyen Sedat Peker, Erdoğan Devletinin en güçlü adamıdır!
İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan zat nedense Sedat Peker’e dokunamaz! Bu mafya patronu kime güvenmektedir ki, adam asacağını-cezaevi basacağını açıkça ilan etmesine rağmen serbestçe gezebilmektedir?
O koltuğu hak eden bir Bakan bu durum karşısında şunu yapardı; Her sabah kendisine verilen güvenlik brifinginde, bu korkunç olay sonucunda Sedat Peker ve adamları hakkında nasıl bir yasal işlem yapıldığını sorar! İşlem yapılmadı ve eşkıyalar hala serbestçe geziyorsa anında müsteşarı kanalıyla o İl’in Vali’sinden bilgi ister, ihmali olan varsa sorumlular hakkında idari işlem başlatır ve o mafya müsveddesini derhal yargıya teslim ettirir. Hukuk Devletinde yapılması gereken budur.
Bakan onurlu bir adam ise ve bunları yapamıyorsa, alır bir beyaz kâğıt ve istifasını yazar…
Eski M. Eğitim yeni Kültür Bakanı Nabi Avcı; Zaten şimdiki M. Eğitim Bakanından bahsetmeye bile değmez! Nabi Avcı zamanında konan TEOG uygulaması, Erdoğan’ın emriyle 3 günde kaldırıldı! Nabi Avcı’nın TEOG uygulaması başladığında yaptığı konuşma da sosyal medyada dolaşıyor! Nabi Avcı, TEOG’u öyle bir övüyor ki sınav değil, sanki baklava mübarek! TEOG’u uygulamaya koyan bir Bakan, doğru bulduğu bu uygulamanın hiç gerekçesiz kaldırılmasına nasıl sessiz kalabilir ki? Bakın eski Bakan Ömer Dinçer yapılanın yanlış olduğunu, bu durumun çok ciddi bir kargaşaya sebep olacağını ve çocuklarımızın çok üzüleceklerini söylüyor! Nabi Avcı denen kişinin isminin önünde bir de “Profesör” yazıyor iyi mi? Ne tatlı şeymiş bu Bakanlık…
Anlatacağım olay, bir gazetecinin yazdığı kitapta yer aldığı için aktarıyorum! Bu benzeri anılarımı ilerde kitap haline getirip, sizlere sunacağım! 1993’te Sağlık Bakanı olarak atandım. Ben Maliye kökenli bir siyasetçiyim. İşimin ne kadar zor olduğunun da bilincindeyim. Bakanlık Müsteşarı rahmetli Prof. Dr. İlhan Özdemir idi. Kendisi yetkin-dürüst-çalışkan biriydi. Beraberce çalışmaya başladık. Aradan 5 ay kadar bir zaman geçti, Başbakan Çiller bana “Sayın Bakan, sizin Müsteşarınızı değiştirelim” dedi. “Neden Sayın Başbakan, bir yanlışı mı oldu” diye sordum, “Hayır ama yerine x kişiyi uygun görüyorum” dedi. Kendisine düşüneceğimi, olayı Cumhurbaşkanına arz edeceğimi ve x kişiyi araştıracağımı söyledim. Bir müddet sonra Bakanlık Makamına, “Başbakanlık özel kuryelerinden” biri geldi ve bana Başbakan’ın gönderdiği zarfı verdi. Zarfı açtım, Sağlık Bakanlığı Müsteşarının görevden alındığı, yerine x kişinin getirildiği kararname çıktı! Kararnameyi yırttım ve kuryeye çıkmasını söyledim.
10 dakika sonra Başbakan Çiller aradı; “Sayın Bakan benim gönderdiğim kararnameyi yırtmışsınız, niçin” diye sordu. Ben kendisinin nerede olduğunu sorup, görüşmek istediğimi söyledim ve Başbakanlık Konutuna gittim. Bakanlıktan çıkmadan istifamı yazıp cebime koymuştum bile!
Konutun çalışma bölümünde şunlar yaşandı; - Çiller; “Evet Sayın Serdaroğlu, kararnameyi niçin yırttınız?” - RS; “Sayın Başbakan, T.C Devletinin bir işleyiş düzeni vardır. Burası bir şirket değil. Üçlü Kararname şöyle düzenlenir. Kararnameyi Bakan olarak ben düzenlerim. Müsteşarım olacak kişiyi ben seçerim ve onayınız için size arz ederim. Siz uygun görüyorsanız, onay için Sayın Cumhurbaşkanına sunarsınız. O da imzalarsa kararname Resmî Gazetede yayınlanır ve yürürlüğe girer. Siz Başbakan olabilirsiniz ama, devletin işleyişini değiştiremezsiniz. Kararnameyi usulsüz olduğu için yırttım, dedim.” - Çiller; “Ama sizi ben Bakan yaptım” dedi! - RS; “Evet doğrudur ama maalesef ben de sizi Başbakan yapanlardan biriyim, çok yanılmışım” dedim ve cebimden çıkardığım istifa mektubumu kendisine takdim ettim. Konuttan ayrılırken makam otosunu ve korumaları bakanlığa gönderdim, yoldan bir taksi çevirip, evime gittim!
Sonra ne oldu biliyor musunuz? Ben Sağlık Bakanlığını bıraktım, mücadeleme devam ettim, sonra tekrar Bakanlık yaptım ve bugün onurumla dolaşıyorum! Ya Çiller? O bir daha Başbakan olamadı, gitti Erbakan’a yardımcı oldu şimdi de Erdoğan’ın yardımcılığına soyundu! Korkusundan tek başına sokağa çıkamaz halde…
Önemli olan oturduğunuz koltuğa şeref verebilmektir. Koltuktan ayrıldığınız zaman şerefiniz de sizinle gelir. Ama o koltuktan şeref alıyorsanız, kalktığınızda “şeref” koltukta kalır. Siz ise şerefsizce dolaşırsınız. Anladınız mı Kunta Kinte Bakanlar?
Sağlık ve başarı dileklerimle 21 Eylül 2017 Rifat Serdaroğlu