Arif'le Hüseyin dost idiler. Eğer biri darda kalsa o biri gelip ona yardım ederdi. Onlar aynı sınıfta okuyorlardı. Birinci sınıftan on birinci sınıfa gibi en yakın dost olmuşlardır. Birlikte okula gittiler, birlikte ders çalışmışlardı, birlikte oynadı birlikte de gülmüşlerdi.
Arkadaşlar çok arzu etmişlerdir ki, aynı üniversiteye kabul olup, aynı evde de öğrencilik yıllarını tamamlasınlar. Ama bazen hayat insanın dilediği, hayal ettiği gibi olmuyor. Çeşitli üniversitelere kabul olduklarından birbirinden uzak düşmüşlerdir. Birbirlerini görmüyorlardı. Ancak telefon aracılığıyla bitenden. Farklı şehirlerde, üniversitelerde okumak, çeşitli evlerde yaşamak onları uzak soksa da, kalplerinde, gönüllerinde yine aynı dost ilişkileri kalıyordu. Çocukluk çağları, okul yılları onlar için en değerli anı idi.
Kış tatili sırasında onlar Gence'ye, öz şehirlerine sevgililerinin yanına gittiler. Her ikisi şaka idi. Arif de, Hüseyin de ata-analarını görmüşlerdi, hem de kendileri bir araya gelmişlerdi. Çok seviniyorlardı. Yine önceki dönemlerdeki gibi iki dost bir yerde idiler. Diyor, gülüyor, eğleniyorlardı. Tatil günlerini, yeni yılı sevinçle belirtiyorlardı. Yine Gencinin eteğinde gezip dolaştılar. Gökgöl, Geyik gölü seyrettiler.
Nizami Gencevi'nin türbesini, Han bağını, Cavad han'ın mezarını, İmamzade tesislerini ziyaret ettiler.
Ama Arif'in kederi kalbinde idi. O, kış imtahlarından birinden kesilmişti. Bunun için yaz okuluna kalmalı, para ödemeli idi. Bunu duyan ebeveynleri çok kötü olmuşlardır. Hem maddi olanakları zayıf idi, hem de Arif'in düşük not alması onlara ağır gelmişti. Çünkü o, emek de almış olmayacaktı. Kira parası, üst-baş, yemek almak gerekiyordu. Yaz okuluna paranın ödenmesi ailenin bütçesine ağır etki ediyordu.
Konuşmayı duyan Hüseyin telefon edip Arife teselli verdi. Telefon konuşması bittikten sonra arkadaşının yanına gelen Hüseyin ona ne kadar teselli verse de, Arif ebeveynlerinin onu bağışlayacağını inanmıyordu. Sonunda Hüseyin Arife söyledi:
Gel birlikte gidelim, ailenin yanına. Güler puana da, Nadir amca seni çok istiyor. Baba yüreği yumuşak olur. Ne oldu peki? Sınava yeniden hazırlanırsın. Yaz okulunu bitirip açığını düzeltirsin. Bizim çocuklardan da kesilenler oldu. Onlar da yazın yeni sınav verecekler. Bir de şimdi kimseyi imtihandan kesilmeye için üniversiteden sürmüyorlar. Gidip birlikte durumu ebeveynlerine izah edelim. Bağırsın, herşey iyi olacak. Hüseyin'in dediklərində gerçek vardı. Ama Arif yine de korkuyordu.
Yok korkarım beni yine evden kovacaklar.
Arif, gel beni dinle, korkma. Hiçbir anne baba çocuğundan feragat edip evden kovmaz. Ben emeğimi yaza kadar toplayıp sana yollayacağım. Yaz okulunun parasını ödersin. Sınava da hazırlanıp açığını düzeltirsin.
Arif Hüseyin'i dinledi. Birlikte evlerine geldiler. Hüseyin herşeyi olduğu gibi Arif'in ebeveynlerine konuştu. Anne babası Arif'in doğru söylediğini, bir açıkla üniversiteden sürülmediğini başardılar. Aynı akşam trenle Hüseyin Bakü'ye, Arif ise Mingeçevira yola çıktılar. Bundan sonra Arif'le Hüseyin'in dostluğu biraz daha pekişti. Arif yay sınavlarına ve kesir sınavına daha ciddi hazırlandı.
Hüseyin de söz verdiği gibi bursunu üst üste yığıp arkadaşına yolladı. Her ikisi de yay sınavlarını başarıyla tamamladılar. Sevinçle Gence'ye yakınlarının yanına tatile gittiler. Arif'in anne babası sevinç içinde idi. Arif hem sınavlarını başarıyla tamamlamış, hem açığını yapmıştı. Şimdi o, artık burs da almış olacaktı. Arif de mutluydum. Onun Hüseyin gibi dostu vardı.
Hüseyin, bu sevince, ebeveynlerimin bana güveninin kaybolmaması için çektiğin zahmete, dar günde beni yalnız bırakmadığı için sana çok minnettarım, dedi onu bağrına bastı.
Arif, bu benim dost borçtu. Dost dostu darda koymaz. Ben gurur duyuyorum, senin gibi sözünün üstüne duran, arkadaşına güvenen bir kardeşim var. Bir de bilmek olmaz, sen beni ne zaman darda koymayacaksın. Dost dosta neyin ama arkadaş demiyor ki.
Yıllar geçti, Arif de, Hüseyin de eğitimini tamamladı. İşe başladılar. Ev, aile sahibi oldular. Ama asla birbirlerinden ayrılmadılar. Bir gün Hüseyin Arife telefon edip babasının hastanede olduğunu söyledi. Arif çabuk kendini hastaneye ulaştırdı.
Arif, babam operasyon olunmalıdı. Doktor da ilaçlar yazdı. Acil onları almak gerekiyordu. Biraz paraya ihtiyacım var, bilmiyorum ne yapayım.
Hüseyin, evden gelirken biraz para alıp geldim. O paraya ilaçları alalım. Rahatsız olma, ameliyat masrafını kendim karşılayacağım. Babanı iyileştirmek ikimizin de görevidir.
Çok sağ ol, Arif.
Arif doluxsun'mış arkadaşına baktı dedi:
Hüseyin, özleme, bu zorlu günler geçecek. Kamil amca da iyileşecek. Sen benim kardeşimsin. Son kuruşumu de harcayacağım. Seni hiçbir zaman darda bırakmam.
Çok teşekkürler, iyi ki senin gibi arkadaşım var.
Arif doktorun yazdığı reçeteyi alıp eczaneye gitti. Dönüp arkaya dönüp Hüseyin'in gururla arkadaşına doğru baktığını gördü. Çocuk gibi kanat açıp kendini Hüseyin'in üstüne atıp söyledi:
Bu benim sana olan manevi borçtu. Bir çocukluğumuzu, öğrencilik yıllarımızı hatırla.
Oğuz Qocatürk
132-134 numaralı Eğitim Kompleksinin
6a sınıf öğrencisi