Çanakkale Haber

Rıfat SERDAROĞLU
Köşe Yazarı
Rıfat SERDAROĞLU
 

AYNI YÖNTEM AYNI SON

Körfez şeyhliklerinde, Suudi krallığında, Katar gibi ülkelerde Mahdum Prensler ve Kerime Prensesler vardır. Bunların tek özellikleri babalarının çüklerinden, analarının rahmine düşüp dünyaya gelmeleridir. Bunların her biri kendi çıkar ağlarını kurmak zorundadır. Kurmazlarsa ayakta kalamazlar. Haram yoldan elde ettikleri servetlerine “Yolsuzlukla elde edildi” denmemesi için en kestirme yöntem, devletin yaptığı ihalelere aile yakınlarını ortak etmektir. Mahdum Prensler ve Kerime Prensesler “Devlet Müteahhitlerine”, “Enerji Şirketlerine”, “Telefon Şirketlerine”, “Finans Kuruluşlarına” ortak olurlar. Ortaklığı kabul etmeyenlerin, zaten iş alma şansları yoktur. Her ortaklığın alt ortaklığı, her alt ortaklığın taşeronları, taşeronların ise yerel ekipleri vardır. Yukardan aşağı sayarsanız, her “hırsız mahdum ve her hırsız kerimenin” neredeyse bir ilçe kadar beslenicisi vardır. İşlemlerin tümü kağıt üstünde yasalara uygundur! Uymayan olursa, şeriata uygun olarak çıkarılacak bir fetva ile anında yasaya uydurulur ve hırsızlık yasal hale getirilir. Paranın bir bölümü, ne olur ne olmaz, darbe olur diye yurtdışında emanete verilir. Kaçış için özel ve süratli jetler, kalınacak ülkede villalar satın alınır. Kalacak yerleri garantilemek için, kaçtıkları ülkenin yöneticileriyle güçlü maddi ilişkiler kurulur. Yöntem her ülkede aynıdır. İşin ilginç yönü ise sonucun da aynı olmasıdır. Hırsızlık-yolsuzluk-rüşvetle elde edilen paralar, çalanlara yaramaz. Ya gittikleri ülke yöneticileri tarafından ellerinden alınır ya da “koruma” karşılığı çarçur edilir… Türkiye’de durum farklı mıdır? Özellikle son 16 yıllık AKP iktidarında yaşayarak gördük ki bizde “Hırsızlık babadan oğula, kızlara, damatlara, kardeşlere, eniştelere yani sülaleye geçermiş!” Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kuralın doğru olduğunu ısrarla söylemektedir. Arap ülkelerinde hırsızlığı örtmek için nasıl ki “fetvalar” örtü olarak kullanılıyorsa, Türkiye’de ise İslam dininin kendisi kullanılır! Siyasal İslamcı Hırsızlara göre Türkiye, bir İslam Devleti değildir. Dar-ül Harptır ve İslam Devleti olmayan bir ülkeyi, İslam Devleti haline getirmek için her türlü hırsızlık- soygun mubahtır! Siyasal İslamcı soyguncular, hırsızlığı en alt birimlere kadar ulaştırmak ve bu sayede taraftarlarını susturmak için, cemaat-tarikatların hırsızlık yapmalarının yollarını açık tutarlar. En küçük şebekeler, “Cami Yaptırma Dernekleri” aracılığıyla, Cuma namazlarından sonra püskevit kutularına atılan paralarla başlar. Sadaka hırsızlığının ilk adımı budur… Daha sonra Belediyeler devreye girer! AKP’li belediyelerde vatandaşa çok iyi davranılır. Küçük işler için asla rüşvet istenmez. İstenen, vatandaşın memnuniyetidir. Fakat kallavi bir imar değişikliği talebiniz varsa, sizin böbreğinizi dahi ameliyatsız alırlar. Hedef saptırmak için ise muhalefet belediyeleri 7/24 denetimdedir. En ufak bir hata “büyük yolsuzluk” diye duyurulur. Cambaza bak hesabı! Sırada holdingleşen cemaat ve tarikatlar vardır. Bu çeteler, iktidar ile işbirliği yaparak Bakanlıklara ve devletin en hassas birimlerine girip, büyük vurgunlara imza atarlar! Türkiye’deki Mahdum Prenslerin ve Kerime Prenseslerin yolsuzluk araçları ise vakıflardır. Bir hizmetin gelecekte de sürdürülmesi için kurulan vakıflar, AKP döneminde maalesef haram paraları gelecekte de saklamak için kullanılmaktadır. Yani hem ecdadımızın “Vakıf Kültürü” hem de “Ahlâk Anlayışı” maddi çıkarlar uğruna harcanmıştır. Değerli Okurlar; Bilal Erdoğan’ın vakfına bir Arap işadamı tam tamına 100 (YÜZ) Milyon Dolar bağışta bulundu. Kılıçdaroğlu bu bağışın banka dekontlarını açıkladı. Kimse inkâr etmedi! Kimse soruşturma açamadı! Müslüman ve dürüst olduklarını iddia eden yöneticiler, Türk Milletine hiçbir açıklama yapmadılar. Belediyeler, Valilikler Türk Milletine ait olan taşınmazları utanmadan bu vakıflara devrettiler… Bunların hesabı mutlaka sorulacaktır. Sonları, Tunus diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali gibi olacak! Çünkü bu dünyada yanlış yapan, hata yapan bedelini mutlaka öder… Hırsızlığa geçit verenlere, hırsızları koruyanlara oy vermeyeceğiz. Tamam artık, tamam! Hadi naş başka kapıya… Sağlık ve başarı dileklerimle 16 Mayıs 2018 Rifat Serdaroğlu
Ekleme Tarihi: 15 Mayıs 2018 - Salı
Rıfat SERDAROĞLU

AYNI YÖNTEM AYNI SON

Körfez şeyhliklerinde, Suudi krallığında, Katar gibi ülkelerde Mahdum Prensler ve Kerime Prensesler vardır. Bunların tek özellikleri babalarının çüklerinden, analarının rahmine düşüp dünyaya gelmeleridir. Bunların her biri kendi çıkar ağlarını kurmak zorundadır. Kurmazlarsa ayakta kalamazlar.

Haram yoldan elde ettikleri servetlerine “Yolsuzlukla elde edildi” denmemesi için en kestirme yöntem, devletin yaptığı ihalelere aile yakınlarını ortak etmektir.

Mahdum Prensler ve Kerime Prensesler “Devlet Müteahhitlerine”, “Enerji Şirketlerine”, “Telefon Şirketlerine”, “Finans Kuruluşlarına” ortak olurlar. Ortaklığı kabul etmeyenlerin, zaten iş alma şansları yoktur.

Her ortaklığın alt ortaklığı, her alt ortaklığın taşeronları, taşeronların ise yerel ekipleri vardır. Yukardan aşağı sayarsanız, her “hırsız mahdum ve her hırsız kerimenin” neredeyse bir ilçe kadar beslenicisi vardır.

İşlemlerin tümü kağıt üstünde yasalara uygundur! Uymayan olursa, şeriata uygun olarak çıkarılacak bir fetva ile anında yasaya uydurulur ve hırsızlık yasal hale getirilir.

Paranın bir bölümü, ne olur ne olmaz, darbe olur diye yurtdışında emanete verilir. Kaçış için özel ve süratli jetler, kalınacak ülkede villalar satın alınır. Kalacak yerleri garantilemek için, kaçtıkları ülkenin yöneticileriyle güçlü maddi ilişkiler kurulur.

Yöntem her ülkede aynıdır. İşin ilginç yönü ise sonucun da aynı olmasıdır. Hırsızlık-yolsuzluk-rüşvetle elde edilen paralar, çalanlara yaramaz. Ya gittikleri ülke yöneticileri tarafından ellerinden alınır ya da “koruma” karşılığı çarçur edilir…

Türkiye’de durum farklı mıdır? Özellikle son 16 yıllık AKP iktidarında yaşayarak gördük ki bizde “Hırsızlık babadan oğula, kızlara, damatlara, kardeşlere, eniştelere yani sülaleye geçermiş!” Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu kuralın doğru olduğunu ısrarla söylemektedir.

Arap ülkelerinde hırsızlığı örtmek için nasıl ki “fetvalar” örtü olarak kullanılıyorsa, Türkiye’de ise İslam dininin kendisi kullanılır! Siyasal İslamcı Hırsızlara göre Türkiye, bir İslam Devleti değildir. Dar-ül Harptır

ve İslam Devleti olmayan bir ülkeyi, İslam Devleti haline getirmek için her türlü hırsızlık- soygun mubahtır!

Siyasal İslamcı soyguncular, hırsızlığı en alt birimlere kadar ulaştırmak ve bu sayede taraftarlarını susturmak için, cemaat-tarikatların hırsızlık yapmalarının yollarını açık tutarlar. En küçük şebekeler, “Cami Yaptırma Dernekleri” aracılığıyla, Cuma namazlarından sonra püskevit kutularına atılan paralarla başlar. Sadaka hırsızlığının ilk adımı budur…

Daha sonra Belediyeler devreye girer! AKP’li belediyelerde vatandaşa çok iyi davranılır. Küçük işler için asla rüşvet istenmez. İstenen, vatandaşın memnuniyetidir. Fakat kallavi bir imar değişikliği talebiniz varsa, sizin böbreğinizi dahi ameliyatsız alırlar. Hedef saptırmak için ise muhalefet belediyeleri 7/24 denetimdedir. En ufak bir hata “büyük yolsuzluk” diye duyurulur. Cambaza bak hesabı!

Sırada holdingleşen cemaat ve tarikatlar vardır. Bu çeteler, iktidar ile işbirliği yaparak Bakanlıklara ve devletin en hassas birimlerine girip, büyük vurgunlara imza atarlar!

Türkiye’deki Mahdum Prenslerin ve Kerime Prenseslerin yolsuzluk araçları ise vakıflardır. Bir hizmetin gelecekte de sürdürülmesi için kurulan vakıflar, AKP döneminde maalesef haram paraları gelecekte de saklamak için kullanılmaktadır. Yani hem ecdadımızın “Vakıf Kültürü” hem de “Ahlâk Anlayışı” maddi çıkarlar uğruna harcanmıştır.

Değerli Okurlar; Bilal Erdoğan’ın vakfına bir Arap işadamı tam tamına 100 (YÜZ) Milyon Dolar bağışta bulundu. Kılıçdaroğlu bu bağışın banka dekontlarını açıkladı. Kimse inkâr etmedi! Kimse soruşturma açamadı! Müslüman ve dürüst olduklarını iddia eden yöneticiler, Türk Milletine hiçbir açıklama yapmadılar. Belediyeler, Valilikler Türk Milletine ait olan taşınmazları utanmadan bu vakıflara devrettiler… Bunların hesabı mutlaka sorulacaktır. Sonları, Tunus diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali gibi olacak! Çünkü bu dünyada yanlış yapan, hata yapan bedelini mutlaka öder…

Hırsızlığa geçit verenlere, hırsızları koruyanlara oy vermeyeceğiz. Tamam artık, tamam! Hadi naş başka kapıya…

Sağlık ve başarı dileklerimle 16 Mayıs 2018 Rifat Serdaroğlu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.