OZ GUVEN
Yaşantımız son derece hoyrat bir dünya'nın hoyrat sistemi içinde köklü değişikliklere uğrarken;
Sahip olduğumuz güzellikleri korumak adına olması gerektiğinden daha fazla çaba ve enerji sarfederek, aynı kalıplar içinde, aynı kalitede ve aynı standartlar da hayatımızı devam ettirmeye çalışıyoruz.
İçine düştüğümüz siyasi bağnazlığın tam orta yerinde;
İlk günler, koptuğumuz dostlukları tekrar yakalamış olmanın sevinci ve eski arkadaşlarımıza ulaşmanın verdigi heyecan ile kullanmaya başladığımız, daha da ileri giderek, tanımadığımız, belki de yüzlerini hiç göremeyeceğimiz ama her nasılsa güven duyduğumuz yeni dostluklara aralanan kapımız oldu... SOSYAL MEDYA.
Benim derdim de bir çoğunuz gibi, işte tam burada neden, nasıl, niçin li sorularla "kapımızı rahatsız ederek çalan yeni bireylerde.."
Gün geliyor son derece seviyeli paylaşımları, yorumları, sohbetleri ile kimilerini hayatlarımıza dahil ediyoruz..
Bir kaç gün konuşmayınca merak ediyoruz, özlüyoruz, anıyoruz..
Kimileri ile de gün geliyor Direkt Mesajlarla, ve hatta olmadık an ve zamanlarda yoklanıyoruz.
Ve şahsen bana taciz gibi gelen bu tür mesajların ardından kendimi;
"İBRETLİK BİR ALEMDE, RUHUMUN EZİLDİĞİ ZİNCİRLEME KAZALARA" maruz kalmış gibi hissediyorum.
Kaçıp uzaklaşasım geliyor.
Bazi grup kadın veye erkeklerden,
Gün geliyor bir günün değişik zaman aralıklarında sabahtan, akşama kadar; Sadece "merhaba" diyenler mi,
Sadece "işaret parmak simgesi" gönderenler mi,
Sadece "umarım rahatsız etmiyorum" diyerek başlayan mesajlar mı..
Kısacası "onlara göre seviyeli ve normal, bana göre/ size göre "abes" hangi yaklaşımı dile getirmeli.
İçinde bulunduğumuz bu sosyal medya aleminde "neyi istersek onu yaparız"
"kime ne yazmak istersek yazarız" zihniyeti ile boy gösterip tam da dedikleri ve arzu ettikleri tarz ve uslupla kullanıyorlar açtıkları hesapları.
Kimi zaman listemizden çıkarttıklarımız, geri gelebilmek için sahte hesap açmaktan dahi kaçınmıyorlar.
Ama keşke bunu yaparken biraz, hiç olmazsa birazcık düşünüyor olsalar..
Kisilerin de bir tarzı, duruşu, hali, konumları var. Herkese nasıl dışarıda, markette, AVM de, yolda, kahvede, çayda, hanım toplantılarında bir sınır ve cizgi ile hitap ediliyorsa;
BEN VE BENİM GİBİ DÜŞÜNENLER, FAZLASINI DEĞİL,
"KULLANDIĞIMIZ SOSYAL MEDYA DA BU SAYGIYA YAKIN BİR SAYGINLIK BEKLENTİSİ VE ARAYIŞI İÇİNDEYİZ. "
Normal şartlarda bir kişiye bir kere selam verilir, karşılığını alırsan konuşur almazsan geride durursun..
Ben ve benim neslim boyle büyüdük.. Büyüdük de bu alışkanlık bu kural nice oldu?
"Biz nerede hata yaptık" öz elestirisi ile, kendimize sormak durumundayız.
Ne eksik?
Öyle ya! içinde yaşadığım batı normlarındaki toplum fertlerinden, buna benzer şikayetler hiç almadım. Hiç duymadım. Hiç rahatsız edilmedim.
Bu davranışların altında yatan gerçek, benim görüşümce ;
Bireylerin yetiştirilme şekilleri ile birlikte oluşan ÖZ GÜVEN le akakalı bir durum. Çocuk yaşlarda aile içinde edinilir. Fakat toplum içinde geliştirilen bir olgudur. Durup dururken gelismez belirli bir çaba gerektirir..
Türk toplumunun Ataerkil aile yapısı kadınların çalışma hayatında aktif rol alması ile birlikte tamamen ortadan kalkmadı. Ama sertliği bir nebze kırıldı.
Çocuk yetiştirme şekilleri değişti..
Kimi aileler demokratik, kimi otariter, kimi ilgisiz, kimi koruyucu tutumlar sergileyerek çocuklarını yetiştirdi ve yetiştirmeye devam ediyor.
Bunu yaparken yaşam tarzına uygun, seçtiği tutumlar çerçevesinde bazı beklentilerin dozu ya arttırıldı, ya göz ardı edildi, yada hiç tepki gösterilmedi.
Örnek vermem gerekirse;
Ben, "her şeyin bir yapılış şekli , usulu ve yöntemi vardır. O yapa bildiğinin en iyisi olmalıdır." görüşü ile büyütülürken, hiç de büyük alkışlar almadığım gibi alkışlanmayı da beklemedim. Ailem yeterince demokratti. Baskı vardı ama dozundaydı.
Benim neslimin uyarılma şekli kas ve göz işaretleriydi. Bu sözlü müdahaleleri minimuma indirgeyen bir yöntemdi.
Ailelerin asabiyetini fırlatılan terliğin şiddeti belirlerdi..
Toplumda belirli kurallar vardı. Bu kurallar saygınlığı oluştururdu ve uyulurdu..
Ama uzaktan tanık olduğum farklı ailelerde vardı.
"Sen özelsin"
"Sen yaparsın"
"Senin neyin eksik? Tabi istediğini yaparsın" seklinde pohpohlayarak, halk dilinde dolduruşa getirerek çocuklarına beklenti ve sorumluluk aşılarken öz güven yükleten aileler ki ben bu şekilde çocuk yetiştirilmesine karşıyım. Bu gün çok daha fazla..
Sanırım bizim toplum olarak eğitimdeki hatamızdan biri de bu.
Sen özelsin derken diğer bireylerin de özel olabileceği fikri aşılanmıyorsa..
Sen her şeyi yaparsın derken toplumsal değerler ve saygınlık unsurları yüklenmiyorsa..
Sen tam donanımlısın derken toplum içinde ahkam kesilmeyeceği ögretilmiyorsa o birey istediğiniz sevgi sinsilesinden geçsin tatminsiz, başarısız, mutsuz bireyler olur. Empati kuramaz. Sosyal uyum sağlayamaz . Bu uyumsuzluk asabi, öfkeli ve sinirli bireyler yaratır.
Çevrelerinde itici olur. Kural tanımaz.
Gerçek cevrlerinden soyutlanır ve daha çok sosyal medyacı olur.
Ve gn gelir, bu bireylerle hayatın çeşitli alanlarında sosyal medya da dahil, bizler muhatap oluruz.
Aynı lisani konuşuyor olmamız "iletişim kurabileceğimiz" anlamına gelmez.
İletişim kurabilmemiz ve samimiyet oluşturabilmemiz için GÖNÜL DİLİ' ne sahip olmamız gerekir.
İnsanları sevebilmenin, onları anlayabilmenin ve empati kurabilmenin yolu bireyler arasındaki Gnul DİLİ 'nin benzerliğidir ki... Ben buna "frekans" diyorum.
Lütfen bu frekansın çekim gücüne dikkat ederek yaşayın ve sosyal medyayı bu frekansla kullanın ki bu sayede hayatlarımız BİLİNMEZ BİREYLER tarafindan çekilmez hale gelmesin. Sinirler zorlanmasın. Küfürler havada uçuşmasın. Saygı baki kalsın. Yaşam kolaylaşsın..
icTen