Türkiye’nin herhangi bir yerinde ikamet ediyorsunuz. Siz ve eşiniz çalışıp, vergilerinizi verip ve çocuklarınıza güzel bir gelecek hazırlarken, olanaklarınız ölçüsünde de eğleniyor, okuyor, spor yapıyorsunuz. Komşularınızla huzurlu bir ortamda yaşıyorsunuz. Aile olarak komşularınızla yasalara, ahlak ve görgü kurallarına dayanan güvenli ve dostça bir ilişkiniz var.
Günün birinde sokağınıza bir aile taşınır. Aile, her türlü pisliği üzerinde taşıyan bir ailedir! Adam ayyaş bir saldırgan, kadın ahlaksız ve görgüsüzün teki, iki çocuk da birer baş belasıdır.
Adam, önce komşularınızı ufak-ufak tehdide başlar, para ister. Vermeyeni, gece bir yerde kıstırıp darp etmeye kadar götürür. Adamın çocukları da mahallenin tüm çocuklarının başlarına bela olur!
Her dürüst vatandaş gibi, önce en yakın karakola gidip şikayetçi olursunuz! Olursunuz ama adam daha da azıtır. Çünkü karakoldaki yetkili kişi onun hemşerisi ve işbirlikçisidir! Şikayetçi olan daha fazla dayak yemeye başlar. Konuyu İlçe Kaymakamına iletirsiniz, değişen bir şey olmaz.
Durumunuzu anlatan imzalı bir dilekçe ile Cumhuriyet Savcılığına başvurursunuz ama oradan da olumlu bir yanıt alamazsınız! Bu durumda ne yapacaksınız?
Adamın ve ailesinin her gün arttırdığı terbiyesizliğe-istismara boyun mu eğeceksiniz? Yoksa tüm sokak sakinleri bir araya gelip, yasa-ahlak-insanlık tanımayan bu aileyi, sokağınızdan uzaklaştıracak mısınız?
Yazıya bu kısımda nokta koyup beraberce şu sorulara yanıt arayalım; -Bugün, Anayasamızın ve Yasalarımızın kendilerine verdiği emirleri uygulayacak, her hangi bir kanunsuz kalkışmada, Türk Milletini koruyacak bir TSK Komuta kademesi var mıdır? (Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanını koruyabildiler mi?)
-Bugün, Anayasamızın ve Yasalarımızın kendilerine verdiği emirleri uygulayacak, herhangi bir pompalı tüfek veya palalı saldırı karşısında Türk Milletini koruyacak Emniyet Üst Yönetimi var mı? (TBMM zabıtlarına göre uzun namlulu 106 bin 214 adet polis silahı kayıp. Kendi silahlarına sahip çıkamayanlar mı Türk Milletini koruyacak? Hem de mevcut İçişleri Bakanı görevdeyken!)
-Bugün, Anayasamızın ve Yasalarımızın kendilerine verdiği emirleri uygulayacak, bağımsız-tarafsız-emir ile hareket etmeyen, adaleti eşit olarak dağıtacak bir Yüksek Yargımız var mı?
(17 senenin 11’ini FETÖ ile kucak kucağa geçireceksiniz, 12 Eylül 2010 referandumu ile, yargıyı FETÖ’ye teslim edeceksiniz sonradan 5 binden fazla yargı mensubunu FETÖ’cu diye meslekten uzaklaştıracaksınız, yerlerine AKP İl-İlçe teşkilatlarında çalışan Avukatları ve başka cemaat ve tarikat mensubu Avukatları Savcı Yargıç olarak atayacaksınız ve Türkiye’de yargı bağımsızdır diyeceksiniz! YSK’nın 37 gün geçmesine rağmen İstanbul’da doğru sonucu açıklayamaması, yargının boyunduruk altında olduğunun delili değil mi?) (Nitekim YSK 06 Mayıs 2019 saat 19.00 da, AKP’nin kendisinden beklediği kararı vererek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlık seçimini iptal etti.)
-Bugün, Türkiye’de bağımsız-özgür-halkın doğru haber alma hakkına saygılı bir basın var mı? (Yazılı ve görsel basının %95’i doğrudan AKP kontrolündedir)
Şimdi bizler, Türk Milletinin vatansever-özgürlükçü-Atatürkçü-çağdaş ve demokrat insanları ne yapacağız? Susup bir mucize mi bekleyeceğiz? Türk Milletini, içine düşürüldüğü bu açmazdan demokratik yolla çıkaracak bir muhalefet partimiz var mı? Yoksa bu muhalefet partileri bilerek veya bilmeyerek bu ilkel siyasetin birer parçası mı oldular?
Değerli Okurlar; Gezi olayları denen özgürlük ve çevreyi koruma amaçlı toplumsal direnci yaşadık. 67 İl’de 235 eylem yapıldı. AKP İktidarının, insanlık dışı orantısız güç kullanımı sayesinde 8 vatandaşımız ve 2 güvenlik görevlimiz öldü. 12’si göz kaybı, 35’i beyin travması olmak üzere 63’ağır, 8 bin 163 vatandaşımız yaralandı…
Cumhuriyet mitingleri yaptık. 3 Büyükşehirde 10 milyon insan meydanlarda toplandı. İktire kaktıra bir de Adalet Yürüyüşü yaptırdık.
Tüm bunları Türk Milleti olarak yaptık ama meydanlarda toplanan ve tek istekleri demokrasi ve özgürlük olan bu enerjiyi, sinerjiye çevirip siyasete yansıtacak ve sonuç alacak, sandıkta oylarımıza sahip çıkacak, çaldırmayacak bir muhalefet partisi bulamadık, maalesef. Aksine muhalefet partileri tepki göstermeyerek, AKP’nin yolsuzluklarını meşrulaştırdılar…
Muhalefet partilerinden biri, gizli yaşadığı aşkı imam nikahı ile yarı resmi hale getirip Saray’a kuma gitti. Diğeri, aldığı 6 milyon oyun kıymetini takdir edip terörle arasına kesin çizgi koyamadı, bir türlü Türkiye partisi olamadı! Bir diğeri hala içindeki kavgayı bitiremedi, küçük MHP olma yolunda gidiyor! Cumhuriyetin en önemli kurumlarından biri olan CHP ise, sadece konuştu!
Sonuçta ne oldu? Nefes almanın bile her geçen gün daha da zorlaştığı, sürekli fakirleştiğimiz günlere geldik…
Bir ülkede “Hukuk Devleti” kaldırılmışsa, özgürlükler bir kişinin ağzına bırakılmışsa, o ülkede huzur-refah olmaz, olamaz!
Herkese, anladığı dilden konuşmak gerekir. Ülkeyi yönetenler kendilerinde zorbalık yapmayı, kul hakkı yemeyi hileli seçimler yoluyla iktidarlarını sürdürmeyi kendilerinde hak olarak görüyorsa, Türk Milleti olarak bizlere de direnme ve demokrasimizi, özgürlüklerimizi koruma hakkı doğar. Sürü olmadığımızı, dünyanın en köklü devleti ve milleti olduğumuzu tüm dünyaya göstermemiz gerekir.
Cumhuriyet bir çerçevedir. O çerçevenin içine, standartları çok yüksek bir demokrasi koyabilirsek, dünyanın saygı duyduğu ve dost olmak isteyeceği Türk Milleti oluruz. Yoksa Ortadoğu’daki çadır devletlerinden farkımız kalmaz.
Çoban Ateşi Hareketi, işte tam da bu sebepten kuruldu. Tüm Türkiye’yi saracak, bölünmüş ülkemizi birleştirecek Anadolu kokan bir kepeneğimiz var. Dinlemesini bilene sazımızla dinleteceğimiz bozlaklarımız, türkülerimiz var. Huzurumuzu bozmaya kalkanlara da hadlerini bildirecek “Balsa” ağacından yapılmış sopamız var! Bizim sopamıza güve giremez, sopayı bir yiyen bir daha iflah olmaz. Haydi Çoban Ateşini beraberce harlatalım.
Not; YSK’nın kararı hakkında CHP ve İyi Partinin kararlarını duyalım, değerlendirmesini yarın yaparız…
Sağlık ve başarı dileklerimle 07 Mayıs 2019 Rifat Serdaroğlu