Türkiye toprağında kaç Evliya Türbesi var, bilir misiniz? Ya da kilometre kareye, kaç Evliya düşer?
Peki, vatan topraklarında kaç tane Bilgin Anıt-Mezarı var? Siz ilim sahibi kişilerin, anıt mezarlarını hiç gördünüz mü?
Yatırsız, Evliyasız İl ve İlçemiz yok gibi! Mutlaka her yerde birkaç tane vardır! İstanbul-Üsküdar’daki Kavak Sarayı avlusunda “At Evliyamız” bile var! Adı, Sislikır’dır, Genç Osman’ın bu At Evliyası. Uysallaşsın ve şifa bulsun diye atlar getirilir, üç kez tavaf ettirilirmiş Sislikır Hazretlerinin kitabeli mezarının çevresinde!
Evliyalara böylesine meraklı ve tutkunuz ya! Bu Evliyalardan gerçek Allah dostu ve gönül adamı olan, YAZILI eser bırakıp giden var mı? Devede kulak! Gerisi hep menkıbe (Din öyküleri!) ve bol-bol keramet! (Doğaüstü yetenek!)
Günümüzde kendini “Keramet Sahibi” gösteren Tarikat-Cemaat önderleri var! Yanmaz kefen satan mı, uçan takunya satan mı arasınız, tomarla! Yalnız, ne hikmetse bu keramet, Tarikat önderi ölünce, damatlara geçiyor. Damatlar anında keramet sahibi olup, tarikatın başına oturuyor! Sanki keramet değil, bizim milli damadımızın seks salıncağı mübarek. Hoca, daha gömülmeden, damat efendi hooop kerametli bir vaziyette tarikatın başına!
İşin özü; Evliyadan yana çok zengin, Bilginden yana çok fakiriz. Yüzyıllar, bilimle değil kerametle geçmiş, akıp gitmiş…
Halbuki, ne değerli bilim adamlarımız vardı; “Dinsiz felsefeyi ve felsefesiz dini reddederim” diyen İbni Sina’yı anlayıp, çocuklarımıza öğretebildik mi?” Ya; “Evren büyük insan, insan küçük evren” diyen Farabi’yi?
Yavuz Sultan Selim devrinde, Maturidî (Akla önem ve öncelik veren) yolundan ayrılıp, Eş’ari (nakilci ve lafızcı) bir yola sapan koca Osmanlı hatasını anlayabilmiş miydi? Sonuç ne oldu? Bilime sırt çevirmiş medrese, Tasavvufa düşman Kadızadelik, Miskinliğe ve cehalete boğulmuş tekke, geri bırakılmış, köle olmaya aday bir ülke…
Bilimden, buluştan ve düşünceden böylesine uzaklaşınca, “Ben size şah damarınızdan daha yakınım, isteyin vereyim” diyen Tanrıya el açıp isteyeceğine,
Evliyanın ölüsünden ya da dirisinden yardım dilenen bir millet olduk! Hacı Bektaş-ı Veli sanki “En büyük keramet, çalışmaktır” dememiş gibi!
İmamı Âzam Ebu Hanife, “Allah’ın Velileri bilginler değilse, Allah’ın Velisi hiç kimsedir” derdi. Bizim güzel ülkemiz şimdi o “Hiç kimse”lerle doldu!
Ve o hiç kimseler yönetici oldular ve vatanımızı ne hale getirdiler? Ders alabildik mi? Bu durumdan bizleri kurtaracak Siyasi Parti ve Genel Başkan var mı? Türk Milletinin iyiliği, huzuru ve bereketi için çalışanlara destek oluyor muyuz? Böyle bir yükümlülüğümüz olduğundan haberimiz var mı?
Not; Sayın Cazim Gürbüz’ün “Dillere Destanlar” adlı eserinden yararlandım. Teşekkürlerimle, meraklılarına tavsiye ederim.
Sağlık ve başarı dileklerimle 30 Temmuz 2019 Rifat Serdaroğlu