Çanakkale Türkan Saylan Sosyal Tesisleri’nde “Kaz Dağları’nı Resmet” konulu karma sergiyi gezdim bugün.
Resim tablolarının arasında az sayıda da olsa karikatürler de vardı.Birer direniş çiçeği gibi yer almışlardı.
.
Bir çocuk gibi hissettim kendimi tabloları izlerken. Örneğin şaşıp durdum büyüklerin tuhaflığına. Utanıp arlanmadan ağaç kesmelerine, suları zehirlemeye kalkışmalarına, savaş çıkarmalarına, üniforma düşkünlüklerine, para pul meraklarına...Bütün bunlar için durmadan yalan söylemelerine...
Böyle şaşadururken suya düştü bir ceylanın çığlığı. Bir tilkinin kuyruğu güneşe sürtündü. Bir sincap bütün ağaçları ceviz ağacı sandı. Kahkaha attı bir karga sincabın bu açgözlü haline. Rüzgâr bulutlara kapılarını açtı. Yapraklar, yağmurla konuşmaya başladı. Islık çaldı toprak. Tohum gürültüleri düşucuma kadar gelip uzandı.Göğün sokaklarında mavimsi bir şarkı ...Yerden turuncuya karışıp başka şarklar eşlik etmeye başladı mavimsi şarkıya...Mor bir ışık yanıp söndü.Bir masal bütün çocuklara armağanlar dağıtacağını duyurdu. Ceplerime çiçek kokuları doldurmaya başlamıştım ki bir adam tabloları göstererek: “Bunlar ne?" dedi. Diyemedim bunlar ağaçların, kuşların, suların imdadına koşup gelmişler.Diyemedim bunlar duygularımızdan duyarlılık yapmak için yüreklerimizin kapısını çalmak için yer almışlar burada. Ona bu sabah kuşlara şiir okuduğum gibi şiir okumak geçti içimden...Onu da yapamadım. Keşke ağaçlar yurdumuz deseydim adamcağıza. Göze alamdım bazı şeyleri belki de. Öyle ya "bir şiir savaşa karşı çıkabilir mi" diye sorsa ne yanıt verebilirdim ki...."Bu tablolar siyanürlü ölümleri uzaklaştırmada mı kullanılıyor" diye sorsa uzmanlığım yok...
Baktım alnıma boncuk boncuk terler uzanmış.Ateşim de var hafiften.. Karnım da epeyce aç.
Sonra ne mi yaptım? Karıştım büyüklerin arasına.
Hayrettin Geçkin