Çanakkale Haber

Ekrem Hayri PEKER
Köşe Yazarı
Ekrem Hayri PEKER
 

ACİLEN GENÇLİK MERKEZLERİ KURULMALI

İşçi çıkarmanın henüz çıkaran ve çıkarılan açısından ayıp olduğu Japonya’da iş hayatında önemli bir atasözü var; “Bir firmanın kaderini işe son giren eleman belirler”. Ülkemizin kaderini da gençlerimiz belirleyecek. Okuma çağındaki gençlerimize her şey yasak dersek, mübalağa etmeyiz. Sokaktan günde bir arabanın geçtiği, top oynamaya müsait boş alanların olduğu dönemler için belki bu yasaklar doğruydu. Şehirler küçük, eğlence olanakları kısıtlıydı. Okullar tam gündü, sonra sabahçı-öğlenci diye ikili sisteme geçildi. Hepimiz mahalleliydik. Aynı sokaklarda oturduğunuz arkadaşlarla havalar güzelse futbol, saklambaç, uzuneşek oynar, bazen kavga edip, evlere dağılırdık. Yakınlarda dere veya göl varsa balık tutmaya giderdik. Yağmurlu havalarda evlere dağılırdık. Eğlence kaynaklarımız sınırlıydı. Kitap okumak için kütüphaneye gitmek ve sinema. Sabah evden çıkar, öğlen yemeğini yer yemez sokağa fırlardık, akşam ezanı okunduğunda evde olurduk. Gece babamız kahveye, annemiz komşulara giderdi. Yaşımız küçükse bizde beraber giderdik. Evdeki cızırtılı radyodan gündüzleri arkası yarın programını dinlendik. Haftada bir gece yayınlanan radyo tiyatrosunu dinlemek için sabırsızlıkla beklerdik. Gazetelerin gelmesi neredeyse öğleni bulurdu. Sinemaya gitmek aileler için de eğlence kaynağıydı. Filmler genellikle haftada bir değişirdi. Pazar günleri kapalı sinemalarda üç film birden oynardı. Masa tenisi ve bilardo salonları çok yaygın değildi ve “Liseli” olunca buralara kafayı uzatırdın. Ortaokulun ikinci sınıfında şapka mecburiyeti kalktı, öğretmenlerimize asker gibi selam verirdik. Kahvelere girmemiz yasaktı, öğretmenler bu konuda yetkili müfettişler gibi kontrol yaparlardı. Geceleri herkes evlere çekilir, babalar kahveye, anneler komşuya gezmeye giderdi. Çoğu ailede bırakın plak çalan pikap (müzik seti çok sonra çıktı) radyo bile yoktu. Teyp henüz Avrupa’daydı. Almancılarla ülkemize geldi. İlkokul, Ortaokul ve Lise tahsilini İnegöl’de yaptım. İnegöl ortaokulunda İzci teşkilatı vardı, yazları izci kampına gidenler vardı. Yetmişli yıllarda her şey hızla değişti. Yoğun göçler, sanayileşme şehirleri değiştirdi. Boş alanlar ev veya atölye oldu. Mahalle kavramı değişti. Okullar uzaklaştı. Televizyon yayınları başladı, derken video patlaması oldu. Kısacası eğlence olanakları arttı. Doksanlı yıllarda yeni bir sistem Eğitim sistemimize girdi; dershaneler. Öğrenciler okula gitmeden veya sabahçı ise okuldan çıkınca soluğu dershanelerde alıyorlar. Çoğu Cumartesi–Pazar günlerini dershanede geçiriyordu. Veliler çocuklarının nerede olduklarını bildikleri için rahattılar. Ya okula gitmeyenler, okula gitse de dershaneye gidemeyenler, okuldan çıkan çocuklarımız ne yapacak, nerede vakit geçirecekler. Bursa’da geçtiğimiz hafta bonzaiden 5 gencimiz öldü. Uyuşturucunu ortaokullara kadar indiğini Emniyet Genel Müdürlüğü raporlarından öğreniyoruz. Bu konuda bir adım atmak gerekmez mi? Benim önerim kapanan dershanelerin bir kısmının gençler için kültür ve spor merkezlerine dönüştürülmesi. Bu merkezlerde kütüphane dışında satranç masaları, masa tenisi ve bilardo salonları olmalı. Ders çalışmak için bir salon ve kafe bulunmalı. Fiyatlar ucuz, çay ücretsiz olmalı. Binanın durumuna göre küçük sinema salonları da açılabilir. Bahçe varsa basketbol ve voleybol sahası yapılmalı. Gençler bu merkezlerde hem ders çalışırlar, hem de eğlenirler. Anne ve babaların da gönülleri rahat olur. Ne dersiniz denemeye değmez mi? Ekrem Hayri Peker Kimya Mühendisi
Ekleme Tarihi: 19 Nisan 2020 - Pazar
Ekrem Hayri PEKER

ACİLEN GENÇLİK MERKEZLERİ KURULMALI

İşçi çıkarmanın henüz çıkaran ve çıkarılan açısından ayıp olduğu Japonya’da iş hayatında önemli bir atasözü var; “Bir firmanın kaderini işe son giren eleman belirler”.

Ülkemizin kaderini da gençlerimiz belirleyecek.

Okuma çağındaki gençlerimize her şey yasak dersek, mübalağa etmeyiz. Sokaktan günde bir arabanın geçtiği, top oynamaya müsait boş alanların olduğu dönemler için belki bu yasaklar doğruydu.

Şehirler küçük, eğlence olanakları kısıtlıydı. Okullar tam gündü, sonra sabahçı-öğlenci diye ikili sisteme geçildi. Hepimiz mahalleliydik. Aynı sokaklarda oturduğunuz arkadaşlarla havalar güzelse futbol, saklambaç, uzuneşek oynar, bazen kavga edip, evlere dağılırdık. Yakınlarda dere veya göl varsa balık tutmaya giderdik. Yağmurlu havalarda evlere dağılırdık. Eğlence kaynaklarımız sınırlıydı. Kitap okumak için kütüphaneye gitmek ve sinema. Sabah evden çıkar, öğlen yemeğini yer yemez sokağa fırlardık, akşam ezanı okunduğunda evde olurduk. Gece babamız kahveye, annemiz komşulara giderdi. Yaşımız küçükse bizde beraber giderdik. Evdeki cızırtılı radyodan gündüzleri arkası yarın programını dinlendik. Haftada bir gece yayınlanan radyo tiyatrosunu dinlemek için sabırsızlıkla beklerdik. Gazetelerin gelmesi neredeyse öğleni bulurdu.

Sinemaya gitmek aileler için de eğlence kaynağıydı. Filmler genellikle haftada bir değişirdi. Pazar günleri kapalı sinemalarda üç film birden oynardı. Masa tenisi ve bilardo salonları çok yaygın değildi ve “Liseli” olunca buralara kafayı uzatırdın. Ortaokulun ikinci sınıfında şapka mecburiyeti kalktı, öğretmenlerimize asker gibi selam verirdik. Kahvelere girmemiz yasaktı, öğretmenler bu konuda yetkili müfettişler gibi kontrol yaparlardı. Geceleri herkes evlere çekilir, babalar kahveye, anneler komşuya gezmeye giderdi. Çoğu ailede bırakın plak çalan pikap (müzik seti çok sonra çıktı) radyo bile yoktu. Teyp henüz Avrupa’daydı. Almancılarla ülkemize geldi.

İlkokul, Ortaokul ve Lise tahsilini İnegöl’de yaptım. İnegöl ortaokulunda İzci teşkilatı vardı, yazları izci kampına gidenler vardı.

Yetmişli yıllarda her şey hızla değişti. Yoğun göçler, sanayileşme şehirleri değiştirdi. Boş alanlar ev veya atölye oldu. Mahalle kavramı değişti. Okullar uzaklaştı. Televizyon yayınları başladı, derken video patlaması oldu. Kısacası eğlence olanakları arttı.

Doksanlı yıllarda yeni bir sistem Eğitim sistemimize girdi; dershaneler. Öğrenciler okula gitmeden veya sabahçı ise okuldan çıkınca soluğu dershanelerde alıyorlar. Çoğu Cumartesi–Pazar günlerini dershanede geçiriyordu. Veliler çocuklarının nerede olduklarını bildikleri için rahattılar. Ya okula gitmeyenler, okula gitse de dershaneye gidemeyenler, okuldan çıkan çocuklarımız ne yapacak, nerede vakit geçirecekler.

Bursa’da geçtiğimiz hafta bonzaiden 5 gencimiz öldü. Uyuşturucunu ortaokullara kadar indiğini Emniyet Genel Müdürlüğü raporlarından öğreniyoruz. Bu konuda bir adım atmak gerekmez mi?

Benim önerim kapanan dershanelerin bir kısmının gençler için kültür ve spor merkezlerine dönüştürülmesi. Bu merkezlerde kütüphane dışında satranç masaları, masa tenisi ve bilardo salonları olmalı. Ders çalışmak için bir salon ve kafe bulunmalı. Fiyatlar ucuz, çay ücretsiz olmalı. Binanın

durumuna göre küçük sinema salonları da açılabilir. Bahçe varsa basketbol ve voleybol sahası yapılmalı.

Gençler bu merkezlerde hem ders çalışırlar, hem de eğlenirler. Anne ve babaların da gönülleri rahat olur. Ne dersiniz denemeye değmez mi?

Ekrem Hayri Peker

Kimya Mühendisi

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.