Çanakkale Haber

Filiz Yıldız Arçukoğlu
Köşe Yazarı
Filiz Yıldız Arçukoğlu
 

DÜNYA TARİHİNDE YER ALAN KADINLARIMIZ - DİĞER YARIMIZ (2)

DÜNYA TARİHİNDE YER ALAN KADINLARIMIZ - DİĞER YARIMIZ (2)   Doğa- insan tüm varlıkların barış içinde, bilinen adı ile Anaerkil dönemde denilen kadın tanrıçaların hüküm sürdüğü dönemden ne zaman erkek tanrılar dönemine geçildi.? Nasıl oldu…? Tabi ki zaman içinde bir dönemin değişmesi, yerine yeni bir çağın başlaması uzun ve doğa insan ilişkisi içinde birbirini tamamlayarak olmuştur. Doğanın bol bereketli, verimli olması, Neolotik dönemin başlangıcında kadınlar için insanlık için olumlu adım olan tarım keşfinin aynı dönemin sonunda onlar için önceden kestirilmeyecek talihsiz sonuçlarda açmıştır. Toprağın işlenmesi, bazı küçük , büyük aletlerin keşfi, ihtiyaçların artması, sahip olunan alanların korunması ve daha çok toprağı işleyecek insan ihtiyacı, kadının doğurması ve çocuğa bakması, hayvancılığın gelişmesi…. Kadının üretimde rolünün azalması toplumda statüsünün de azalması sonucunu da birlikte getirmektedir. Kadınların varlığını toplumlarda 2. Statüde biyoloji ve doğaya dayandıran, bunun değişmez gerçek olduğunu öne sürenlerin aksine arkeolojik ve diğer bulgular- kanıtlar, Kent devletlerinin ortaya çıkışından önce kadınların konumlarının yüksek olduğunu işaret etmektedir.Tarımı, günlük hayattaki bazı ihtiyaç gereçlerini, bazı bilim insanlarının araştırmacıların dediği gibi iletişim kurma- hatta yazıyı bile icat eden kadınlar zaman içinde değişimler yaşarken sahip oldukları alanlar da da değişimler olmaktadır. Kadının statüsü, verimi, üretmesi, doğurganlığı ile saygın bir yer edinen Kadın tapınılan bir tanrıça iken Toplumsal düzen ve din ile var olan zamanda toplumda , aile içinde 2. Plana itilmektedir. Baş Tanrı yanında evcilleştirilmiş tanrıçalar dönemi… Baş tanrı Zeus ve karısı Tanrıça Hera. Yada Türkelerde Baş tanrı Kayra-Han ve karısı çocukları yavruları koruyan Umay Ana ,Yada Viking Mitolojisinde Baş Tanrı Odin ve Aşk Tanrıçası Freya veya ölüm tanrıçası Hel….Ama baş tanrı artık bir erkektir. Çünkü Erkek tanrılar gücü temsil etmektedir. Gökte güçlü tanrılar, yerde onları temsil eden Krallar… Üretim ve toplumsal alan kendini değişen zamanda güç ile yer edinmiştir artık …Ve.... ‘Saçı uzun aklı kısa’ sözünü kim söyledi bilemeyiz ama tarımı Kadının bulduğu, günlük hayatta ihtiyaç olan araç gereçlerin çoğunu hatta yazıyı da bulma olasılığının yüksek olduğu yapılan araştırma ve bulgularda yer almakta…Ve bilime, sanata, topluma, tarihe yön veren kadınların var olduğu gerçeği yok edilemiyor…Tarih, zaman ve var olmak, Yüzyıllardır sürdürdükleri zihniyetten çok güçlü olsa gerek yada dünyayı sil baştan yeniden yaratamıyorlar. Tartışmasız kabul edilen en ünlü felsefecilerden Sokrates, Leibrez, Erasmus Van Reterdan, Jean Staurt Mill dışında hemen hemen tüm filozof ve bilginlerin ortak noktaları ‘ Kadınlarda özgür düşünce görebilmek zordur, akıl düşünce erkekte, duygu kadında özdeşleşmiştir’ fikri ile alanlarında kadını yok saymışlardır. Hatta cinsellikleri, erkek kadın diye tanımlamaları, tanrı tanımazlıkları , iftiralar ve itibarsızlaştırma ve ithamlarla, düşünen, düşündüğünü söyleyen kadınlara karşı söz ve eylemlerde bulunmayı kendilerine hak görmüşlerdir. Yine de kadınları bu alanlarda var olmalarına engel olabilmişlerse de tamamı ile yok edememişlerdir. “Milletli Aspasia ( İ.Ö. 460- 401) Bu kadınlardan biri…Bir düşünür… Sokrates’in hocam dediği ve diyalog yöntemini öğrendiği aynı dönemlerde yaşamış özgür, cesur bilge bir kadın… Hakkında hiçbir zaman ispatlanamamış, köle olmasından tutun da fahişeliğine kadar bir sürü sözler… Yine de aldığı eğitim ve yeteneği ile verdiği dersleri , yetiştirdiği öğrencileri ile varlığını yok sayamamış tarih. Tıpkı Türk filmi gibi değil mi? Bir kadını elde edemezsin yada onu kendine rakip görürsün doğrularından korkarsın ve cinselliğinden başlayıp aklını namusunu ( ne ise? ) ahlakına kadar uzanan sözlerle vurursun…Bunun yerine erkek egemen zihniyet henüz bir şey koyamadı hep buralardan vurmaya çalışır….Ya namussuzdur, ya duygusal, ya yetersiz güçsüz hepsi bu. Ve Sokrates gibi kabul gören bir felsefeci çıkıp HOCAM diyebilecek kadar gerçek. Güneşi nasıl yok sayamıyorsak ışığı ile aydınlanıp ısınıyorsak bu kadınları da yaptıklarını da yok sayamıyoruz… Yine bir başka kadın, akıllı, azimli ve güzel. ‘Ben varım ‘ diyerek özgürlüğünü savunan ilk kadın matemetikçi İskendireye’li HYPATİA…(İ.Ö. 370-475) ‘ Kadın düşmanlığının ilk kanlı kurbanı’ Mısırın limanları, Üniversitesiyle,kütüphanesiyle, bilginleriyle ünlü, aydınlanmanın merkezi İskendiriye’de yaşamış Matematikçi Teheon’un kızı…Babası gibi Matematik, felsefe, astronomi dersleri veren bilge kadın… Kentte tek tanrılı din olan Hıristiyanlığı kabul etmesi ve düzenin değişmesi ile bilgiye, bilime savaş açıldığı bunları inançsızlık olarak görüldüğü dönemde babasının öldürülmesine rağmen derslere devam eden cesur azimli kadın. Baş piskoposun talimatı ile ‘ Kadının malum yeri…Erkeğe akıl veremeyeceği… Kıyafetinden hareketlerine kadar dikkat etmesi gerektiği gibi sözlerle uyarılan hatta din adamlarınca ‘ haddini aşan büyücü, günahkar, şeytan ‘ diye halka aktarılan, hedef gösterilen HYPATİA… Kışkırtılan halk tarafından saçından tutulup sırasıyla önce taşlanıp derisi yüzülür sonra da yakılır…Ve din kazanmıştır…Bir kadın , bir bilge, bir tanrıça bir direnen verimkar doğuran uğruna ölünen kadın , anamız diğer yarımız öldürülerek…. Bağnazlığın masum kurbanı…Karanlığın linç ettiği kadın… Bu yok edilen sadece bir kadın değil, sorgulama özgürlüğünün yok edilişidir. Günümüz de de hiç yabancı gelmeyen , değişmeyen ama değişmeyecek anlamına gelmeyen bildik sözlerle << İffetsiz, günahkâr, şeytan>> olan kadını bir kere , bir kere daha öldürdüler. O ise ‘Karanlığa inat Göğe bakalım’ sözü ile hala ders vermektedir. Nedir korktukları?... Zamanında daha ilk başlarda yaptıkları yanlışın ortaya çıkması mı? Ya da kendi elleri altında her an her şekilde kullanabilecekleri bir varlığı kaybetme, hükmedememe Korkusu mu? Kendilerinden mi korkuyorlar? Nedir bu yanlış yada bilinçli olarak aktarılan şey? Aspasia ve Hypatia ‘nın düşüncelerinden mi, ya da erkek öğrencilerinin kendi hocalarına karşı kıskançlığı yada herkesin kolayca , elde edemeyeceği kadar akıllı olmaları mı , kendi yetersizlikleri mi? Nedir korkuları?… Din diyerek, dini ele geçiren karanlık şiddet yanlısı zihniyet mi yada Sümerce de NİN-Tİ nin anlamında mı saklı?….Karanlılarda en derinlerde ne var…
Ekleme Tarihi: 24 Nisan 2020 - Cuma
Filiz Yıldız Arçukoğlu

DÜNYA TARİHİNDE YER ALAN KADINLARIMIZ - DİĞER YARIMIZ (2)

DÜNYA TARİHİNDE YER ALAN KADINLARIMIZ - DİĞER YARIMIZ (2)

 

Doğa- insan tüm varlıkların barış içinde, bilinen adı ile Anaerkil dönemde denilen kadın tanrıçaların hüküm sürdüğü dönemden ne zaman erkek tanrılar dönemine geçildi.?

Nasıl oldu…?

Tabi ki zaman içinde bir dönemin değişmesi, yerine yeni bir çağın başlaması uzun ve doğa insan ilişkisi içinde birbirini tamamlayarak olmuştur. Doğanın bol bereketli, verimli olması, Neolotik dönemin başlangıcında kadınlar için insanlık için olumlu adım olan tarım keşfinin aynı dönemin sonunda onlar için önceden kestirilmeyecek talihsiz sonuçlarda açmıştır. Toprağın işlenmesi, bazı küçük , büyük aletlerin keşfi, ihtiyaçların artması, sahip olunan alanların korunması ve daha çok toprağı işleyecek insan ihtiyacı, kadının doğurması ve çocuğa bakması, hayvancılığın gelişmesi….

Kadının üretimde rolünün azalması toplumda statüsünün de azalması sonucunu da birlikte getirmektedir. Kadınların varlığını toplumlarda 2. Statüde biyoloji ve doğaya dayandıran, bunun değişmez gerçek olduğunu öne sürenlerin aksine arkeolojik ve diğer bulgular- kanıtlar, Kent devletlerinin ortaya çıkışından önce kadınların konumlarının yüksek olduğunu işaret etmektedir.Tarımı, günlük hayattaki bazı ihtiyaç gereçlerini, bazı bilim insanlarının araştırmacıların dediği gibi iletişim kurma- hatta yazıyı bile icat eden kadınlar zaman içinde değişimler yaşarken sahip oldukları alanlar da da değişimler olmaktadır. Kadının statüsü, verimi, üretmesi, doğurganlığı ile saygın bir yer edinen Kadın tapınılan bir tanrıça iken Toplumsal düzen ve din ile var olan zamanda toplumda , aile içinde 2. Plana itilmektedir. Baş Tanrı yanında evcilleştirilmiş tanrıçalar dönemi…

Baş tanrı Zeus ve karısı Tanrıça Hera. Yada Türkelerde Baş tanrı Kayra-Han ve karısı çocukları yavruları koruyan Umay Ana ,Yada Viking Mitolojisinde Baş Tanrı Odin ve Aşk Tanrıçası Freya veya ölüm tanrıçası Hel….Ama baş tanrı artık bir erkektir. Çünkü Erkek tanrılar gücü temsil etmektedir. Gökte güçlü tanrılar, yerde onları temsil eden Krallar…

Üretim ve toplumsal alan kendini değişen zamanda güç ile yer edinmiştir artık …Ve....

‘Saçı uzun aklı kısa’ sözünü kim söyledi bilemeyiz ama tarımı Kadının bulduğu, günlük hayatta ihtiyaç olan araç gereçlerin çoğunu hatta yazıyı da bulma olasılığının yüksek olduğu yapılan araştırma ve bulgularda yer almakta…Ve bilime, sanata, topluma, tarihe yön veren kadınların var olduğu gerçeği yok edilemiyor…Tarih, zaman ve var olmak, Yüzyıllardır sürdürdükleri zihniyetten çok güçlü olsa gerek yada dünyayı sil baştan yeniden yaratamıyorlar.

Tartışmasız kabul edilen en ünlü felsefecilerden Sokrates, Leibrez, Erasmus Van Reterdan, Jean Staurt Mill dışında hemen hemen tüm filozof ve bilginlerin ortak noktaları ‘ Kadınlarda özgür düşünce görebilmek zordur, akıl düşünce erkekte, duygu kadında özdeşleşmiştir’ fikri ile alanlarında kadını yok saymışlardır. Hatta cinsellikleri, erkek kadın diye tanımlamaları, tanrı tanımazlıkları , iftiralar ve itibarsızlaştırma ve ithamlarla, düşünen, düşündüğünü söyleyen kadınlara karşı söz ve eylemlerde bulunmayı kendilerine hak görmüşlerdir.

Yine de kadınları bu alanlarda var olmalarına engel olabilmişlerse de tamamı ile yok edememişlerdir.

“Milletli Aspasia ( İ.Ö. 460- 401)

Bu kadınlardan biri…Bir düşünür…

Sokrates’in hocam dediği ve diyalog yöntemini öğrendiği aynı dönemlerde yaşamış özgür, cesur bilge bir kadın…

Hakkında hiçbir zaman ispatlanamamış, köle olmasından tutun da fahişeliğine kadar bir sürü sözler…

Yine de aldığı eğitim ve yeteneği ile verdiği dersleri , yetiştirdiği öğrencileri ile varlığını yok sayamamış tarih. Tıpkı Türk filmi gibi değil mi?

Bir kadını elde edemezsin yada onu kendine rakip görürsün doğrularından korkarsın ve cinselliğinden başlayıp aklını namusunu ( ne ise? ) ahlakına kadar uzanan sözlerle vurursun…Bunun yerine erkek egemen zihniyet henüz bir şey koyamadı hep buralardan vurmaya çalışır….Ya namussuzdur, ya duygusal, ya yetersiz güçsüz hepsi bu.

Ve Sokrates gibi kabul gören bir felsefeci çıkıp HOCAM diyebilecek kadar gerçek. Güneşi nasıl yok sayamıyorsak ışığı ile aydınlanıp ısınıyorsak bu kadınları da yaptıklarını da yok sayamıyoruz…

Yine bir başka kadın, akıllı, azimli ve güzel. ‘Ben varım ‘ diyerek özgürlüğünü savunan ilk kadın matemetikçi İskendireye’li HYPATİA…(İ.Ö. 370-475)

‘ Kadın düşmanlığının ilk kanlı kurbanı’

Mısırın limanları, Üniversitesiyle,kütüphanesiyle, bilginleriyle ünlü, aydınlanmanın merkezi İskendiriye’de yaşamış Matematikçi Teheon’un kızı…Babası gibi Matematik, felsefe, astronomi dersleri veren bilge kadın…

Kentte tek tanrılı din olan Hıristiyanlığı kabul etmesi ve düzenin değişmesi ile bilgiye, bilime savaş açıldığı bunları inançsızlık olarak görüldüğü dönemde babasının öldürülmesine rağmen derslere devam eden cesur azimli kadın.

Baş piskoposun talimatı ile ‘ Kadının malum yeri…Erkeğe akıl veremeyeceği… Kıyafetinden hareketlerine kadar dikkat etmesi gerektiği gibi sözlerle uyarılan hatta din adamlarınca ‘ haddini aşan büyücü, günahkar, şeytan ‘ diye halka aktarılan, hedef gösterilen HYPATİA…

Kışkırtılan halk tarafından saçından tutulup sırasıyla önce taşlanıp derisi yüzülür sonra da yakılır…Ve din kazanmıştır…Bir kadın , bir bilge, bir tanrıça bir direnen verimkar doğuran uğruna ölünen kadın , anamız diğer yarımız öldürülerek….

Bağnazlığın masum kurbanı…Karanlığın linç ettiği kadın…

Bu yok edilen sadece bir kadın değil, sorgulama özgürlüğünün yok edilişidir.

Günümüz de de hiç yabancı gelmeyen , değişmeyen ama değişmeyecek anlamına gelmeyen bildik sözlerle << İffetsiz, günahkâr, şeytan>> olan kadını bir kere , bir kere daha öldürdüler.

O ise ‘Karanlığa inat Göğe bakalım’ sözü ile hala ders vermektedir.

Nedir korktukları?... Zamanında daha ilk başlarda yaptıkları yanlışın ortaya çıkması mı? Ya da kendi elleri altında her an her şekilde kullanabilecekleri bir varlığı kaybetme, hükmedememe Korkusu mu?

Kendilerinden mi korkuyorlar? Nedir bu yanlış yada bilinçli olarak aktarılan şey?

Aspasia ve Hypatia ‘nın düşüncelerinden mi, ya da erkek öğrencilerinin kendi hocalarına karşı kıskançlığı yada herkesin kolayca , elde edemeyeceği kadar akıllı olmaları mı , kendi yetersizlikleri mi? Nedir korkuları?…

Din diyerek, dini ele geçiren karanlık şiddet yanlısı zihniyet mi yada

Sümerce de NİN-Tİ nin anlamında mı saklı?….Karanlılarda en derinlerde ne var…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

27
Temmuz
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.