Anadolu’nun dağ köylerinden birinde, köy camisine hırsız dadanmış. Cemaat vakit namazına durduğunda, hırsız gizlice cemaatin ayakkabılarından birkaçını çalar götürürmüş. Köylüler, hırsızın kimliğini biliyor ama suçüstü yapamadıklarından, yakalamaktan çekiniyormuş!
Bir gün imam, namazdan evvel cemaate şunları demiş; Dinleyin beni, bu hırsızı biz biliyoruz. Ayakkabılar çalan bu! Gelin bunu camiye bekçi yapalım. Vereceğimiz maaş, ayakkabı harcamamızın yarısından bile aşağıda olur. Kâra geçeriz.
Cemaat kabul etmiş. Yalnız, hapishaneden yeni çıkmış köyün kabadayısı itiraz etmiş; Hırsıza çalma demek, insana su içme demek gibidir. Can çıkar, huy çıkmaz, hırsız çalmaktan vaz geçmez.
Hırsız, bekçi olarak işe başlayınca, tek ayakkabı bile çalınmamış. İmam memnun, cemaat memnun. Aradan zaman geçer. Tüm köy halkı özellikle Cuma Namazı için camide toplandığında, her hafta köylülerden birinin koyunu kaybolmaya başlamış. Bir-iki-üç derken koyunlar kaybolmaya devam etmiş. Köyün kabadayısı, cemaatle alay ederek; “Dedim, dinlemediniz! Hadi şimdi hırsızı cami bekçiliğinden alın da köyün baş çobanı yapın. Hayvanlarınız belki çalınmaz ama, evinizde eşya kalmaz. Hırsızdan evliya, sokma avluya!”
Ataol Behramoğlu, şiirinde ne güzel ifade etmiş; “Ahlak insana özgü bir erdemdi / Şimdi ahlak öğütlüyor, ahlaksız. Katil imdat diye yırtınıyor / Hazine bekçisi hırsız olmuş…
Bu kadar lafı bize söyleten “Serok Ahmet” namlı Suriye Fatihi Davutoğlu’dur. Eski Başbakan Davutoğlu dedi ki; “Başbakanlık yaparken, ihalelerde neler döndüğünü gördüm. Tam engelleyecektim fakat parti içi bir darbeye maruz kaldım!”
Davutoğlu bu ifadesiyle; (O dönem Başbakan ve AKP Genel Başkanı idi) AKP Hükümetleri döneminde ihalelerde yolsuzluk yapıldığını itiraf ediyor. Hırsızlıkları ve yolsuzlukları tam önleyecek iken, partisinin kendisine darbe yaptığını da kabulleniyor. Yani AKP’nin alnına “DARBECİ) damgasını da vuruyor. Parti içi darbe ile görevden uzaklaştırıldıktan sonra, hırsızlık ve soygun düzeninin eskisi gibi devam ettiğini itiraf ediyor…
Davutoğlu’na geleceğiz amma, önce kendinizi T.C Devletinin bir Cumhuriyet Başsavcısı yerine koymanızı ve düşünmenizi rica ediyorum; -Devletin soyulduğunu iddia eden kişi kim? Dönemin Başbakanı ve AKP Genel Başkanı. Daha güçlü sadece Tek Adam var! -T.C Hükümetinin, parti içi bir darbe ile yıkıldığını iddia eden kim? Dönemin darbe ile devrilen Başbakanı ve AKP Genel Başkanı!
Şimdi vicdanlarımıza danışalım! T.C Devletinin “Cumhuriyet Başsavcıları” bu davaya soruşturma açmayacak da neye açacak? Müyesser Yıldız’a mı? Barışlara mı? Ağırel’e mi? Böyle çok ciddi bir suça dava açmayan Başsavcıya, siz güvenir misiniz?
Gelelim Davutoğlu’na; Her sözünüzle, “Devlet Adamı” olmadığınızı siz kanıtlıyorsunuz. Başbakansınız ve devletin ihaleler yoluyla soyulduğunuzu görüyorsunuz, darbeye maruz kaldığınızı iddia ediyorsunuz ama yıllarca susuyorsunuz ve suçladığınız kişinin dizinin dibinden yıllarca ayrılmıyorsunuz! Neden sustunuz ve kimden korktunuz? Neden o dönem konuyu adalete intikal ettirip, devletin parasının soyulmasına engel olmadınız? Soygunu görüp görmezden gelmenin, sizi suç ortağı yapacağını bilemediniz mi? Eğer namuslu bir adamsanız, devletin soyulmasına ortak değilim diyorsanız, evraklarınızı toplayın, ofisinizden çıkın, bir taksiye binin ve Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunun. Sonra gelin taksi parasını benden alın. Yok, devletin parasını korumaktan hala korkuyorsanız, niçin tekrar Türk Milletinden yetki istiyorsunuz? Bunu yapmazsanız size taksi parası da, Türk Milletinden selam da yok Serok Ahmet Bey…
Sağlık ve başarı dileklerimle 21 Haziran 2020 Rifat Serdaroğlu