PİŞTİ
Mülakatlarda sık yaşanan olaylardan biri de pişti olmaktır. Bazen çalışma arkadaşınız ya da
amiriniz, astınız bazen de okul-mahalle arkadaşınız ya da komşunuzla burun buruna gelirsiniz
mülakat öncesi bekleme salonunda.
Kendinizi kötü bir şey yaparken yakalanmış gibi hissedersiniz. Arkadaşınız ya da astınızüstünüzken bir anda rakibiniz konumuna geçer karşınızdaki. Bunun mahcubiyetiyle
gülümsemeye çalışırsınız. Durumu kurtarmak için kırık dökük birkaç kelime dökülür
ağzınızdan ama siz bile inanmazsınız söylediklerinize.
Aslında bu durumun suçlusu, sizi pişti yapan zihniyettir ve onlar içeride umursamaksızın
birilerini bunaltmakla meşguldürler.
İşte böyle bir durum, bu kez karşı 2 komşunun başına geliyor. Kız da oğlan da aynı iş için aynı
anda başvururlar. İyi de bunda ne var ki? Mülakatı planlayanlar nereden bilsin bekleyenlerin
komşu, arkadaş, amir, memur olduğunu değil mi?
Gerçi anlatacaklarımız bundan sonra başlıyor ama bu durumda yine de pişti olmayı
engellemek mümkün. Birden fazla oda ya da bekleme salonu ile birazcık planlama bu işi
çözer.
Neyse gençler mülakat öncesi birbirlerine aslında öylesine müracaat ettiklerini, ısrarlı çağrılar
karşısında da ‘Ee hadi bir bakayım dedim neyin nesiymiş bu iş?’ diyerek geldiklerini
anlatırlar. Sonra peş peşe mülakata girerler. Derken akşam kapı çalınır. Kız kapıyı açar.
Mülakatta karşılaştığı gençtir kapıyı çalan. Aralarında şu konuşmalar geçer:
-Ya bugün mülakata girdik ya…
-Evet. Karşılaştık seninle. Nasıl geçti?
-Kötü geçti. Ama seninki iyiymiş.
-Kim söyledi ki?
-Görüştüğüm yetkili : ‘Seni işe alamayacağız. Çünkü komşunu işe almaya karar verdik’ dedi.
-İlginç. Aramadılar halbuki beni.
-İşte benimle haber gönderdiler. Yarın gidip işe başlayacakmışsın…
Kızcağız şok olmuş. Bunu anlatırken bile hala olayın etkisindeydi. ‘Peki’ dedim. ‘Başladın işe
değil mi?’. ‘Hayır’ diye yanıtladı sorumu. ‘Böyle bir şirkette çalışmayı asla istemedim’.
Bu şirket hangisi mi? KOBİ olsa ‘Hadi neyse’ diyeceğim. Büyük GSM şirketlerinden biri… Belki
de en büyüğü
İngilizce
Mülakatta yabancı dili sorgulamak bela iştir. Çat pat İngilizce bilirsin. Adayda aradığın en
önemli kriter ise akıcı İngilizce konuşmasıdır ve tabii bunu sorgulamak İK’cıya düşer.
Kendinden emin biçimde İngilizceyi ne kadar bildiğini sorar, sonra biraz konuşmasını istersin.
Aday biraz ürkek ve sesi titreyerek bir şeyler mırıldanır. Siz kaşınızı kaldırıp denetliyor
havasında takip edersiniz sözcükleri çok anlıyormuşçasına. Sonra da kestirmeye çalışırsınız
‘Acaba doğru cümleler mi kurdu’ diye… Eğer aday kendinden emin biçimde konuşmuşsa
onun çok iyi İngilizce bildiğine hükmedersiniz.
Sanırım bu yöntemi benimsemiş ve tek kelime İngilizce bilmeyen üstadlardan biri,
karşısındaki yeni mezun kıza sorar: ‘İngilizce’yi iyi bilir misin?’.
Gerisini kızdan dinleyelim: ‘Evet’ diye yanıtladım. Seçici müdür ‘Biz çok iyi konuşan birini
arıyoruz. Öyle eften püften bilenleri değil’ deyince iyi bildiğim konusunda teminat verdim.
‘Madem öyle’ dedi müdür. ‘Söyle bakalım o zaman, adın Fatma’ydı değil mi? Fatma’nın
İngilizcesi nedir?’