Küresel çapta sosyal-siyasal ve ekonomik bir krize neden olan, COVID-19 salgını, 2020 Mart ayında başlayan, toplumun her kesimi ve her sektöründe alınan tedbirler ışığında; gün oldu, kısmi, gün oldu tam kapanma, gün oldu kontrollü açılma evrelerini yaşadık.
09/12/2020 tarihinde yayınlanan, “Salgın Sürecinde Eğitimimiz (!)” başlıklı yazımızda; Bu sürece değerlendirmemizde; ekonomik etkilenmişlikten daha derin etkilenmeyi “eğitimde” yaşadığımıza dikkat çekmiştik.
2019-2020 öğretim yılından, bu güne dek uzayan bu süreçte, en son tam kapanma ve kısmi açılma sürecinde, COVID-19 aşılanmada alınan mesafeyle uyumlu alınan kararlar doğrultusunda;
Bakan Selçuk, Twitter'dan yaptığı açıklamada "Kavuşuyoruz! Yarın itibarıyla ilkokul öğrencilerimiz, 7 Haziran Pazartesi’den itibaren ise ortaokul ve lise öğrencilerimiz için haftada iki gün yüz yüze eğitime başlıyoruz." Demişti...
Bu müjdeyle beraber;
“Milli Eğitim Bakanlığı “Telafi Eğitimi” konusunda ne düşünüyor?” sorusuna verdiği; bir önceki açıklamasında; “Biz telafi eğitiminin haziran ayı başında başlamasını ve yüz yüze olmasını istiyoruz. Çünkü burada çocukların akademik eğitimlerinin telafisinden çok, onların psikolojik ve fiziksel telafileri bizim için önemli. Akranlarıyla oynamayan, evlere kapanan çocukları özgüvenleri açısından ruhsal olarak geliştirmeliyiz.” Cümleleri daha bir dikkat çekmeliydi…
09/12/2020 tarihinde yayınlanan, “Salgın Sürecinde Eğitimimiz (!)” başlıklı yazımızda; Eğitimde yaşadığımız bu etkilenmenin derinliğini ve tesirini henüz tam fark edemediğimizi, ilerleyen yıllarda daha derin etkilerinin izleneceğini düşünüyoruz demiştik…
Bu yazımızda;
“Uzaktan Eğitim”, bu dönemde yürütülen ve uzaktan eğitim olarak adlandırılan süreçten farklı dinamiklere sahip olduğunu vurgulamış,
Bu nedenle de farklı kurguları (hem öğretici, hem öğrenen hem de öğretim programları açısından), özellikleri, gereklilikleri olan bir ortam olmasına karşın sürecin aciliyetinden kaynaklı, kriz anında, yüz yüze eğitimin geçici olarak teknoloji ortamına aktarılması şeklinde uygulamaya sokulduğuna dikkat çekmiş,
Bu açıdan; yüz yüze eğitim için hazırlanan öğretim programlarının ve bu program dâhilinde, hedefle uyumlu olan öğretim materyallerinin uzaktan eğitim sürecine dönük geliştirilmesi yönünde bir sürecin behemehâl ele alınması gerektiğini vurgulamıştık.
Bu süreçle eş zamanlı olarak, öğretmenlerin de “uzaktan eğitim süreci” özelliklerine uygun yeterliklere sahip olmalarını sağlamak yönünde, iş başında eğitim sürecinin de öncelikli olarak ele alınması gerektiğine,
Bu süreçte akademik kaybın ötesinde, odaklanılması gereken ana eksenin, “Bizi Biz Kılan Değerler” olması gerektiğine,
Teknolojinin yaygınlaşmasıyla birlikte bilgisayar oyunları, televizyon, cep telefonu ve internet bağımlılığı gibi yeni davranışsal bağımlılıklarının ortaya çıktığından hareketle, bu sürecin birey ve toplum sağlığına olan olumsuz yansımalarına, dijital bağımlılık riskine dikkat çekerken,
Uzaktan eğitim sürecindeki kontrolsüzlüğün, ekran bağımlılığına ve teknolojik cihazlarda oyuna ayrılan sürenin uzamasına çocukların akranları ile yüz yüze iletişiminin ve grup oyunlarının azalmasına yol açmasının ağır sonuçlarının da hesap edilmesi gerektiğine,
Bu süreçte, dijital teknoloji kullanımın yoğunluğunun neticesinde, çocuğun çevresi ile “temassızlığına” yol açması sonucunda, ebeveynler ile çocuklar arasında disiplinle ilgili tartışmaların gelecek açısından yaratacağı sonuçların vahametine,
Kontrolsüz kalan ve henüz vakit varken gerekli tedbirler alınmadan geçen bir “Uzaktan Eğitim Süreci” sonunda; ebeveynlerin tepkileri ekseninde, çocuğun teknolojik cihazlara ulaşması zorlaştığında veya engellendiğinde bağımlılığa özgü davranışlar sergilemesinin bedelinin de ağır olacağına,
Kontrolsüz kalan “Uzaktan Eğitim Süreci” sonunda çocukların teknolojik cihazları uygun olmayan süre, sıklık ve farklı duruş pozisyonlarında kullanmalarının, çocukların fiziki gelişimleri açısından; (kas-iskelet sistemlerinde, göz sağlığı ile ilgili sorunlar gibi doğabilecek problemler), fiziksel hareketsizlik, obezite ve uyku kalitesinde yetersizlik gibi sağlık riskleri göz önünde bulundurularak, istikbalin teminatı olan neslin ruh ve beden sağlığı açısından da akademik çalışmalar ekseninde çözüm seçeneklerinin ele alınması gerektiğini dikkat çekmiştik.
Geçen süreçte; bu hassas konularda ne çalışmalar yapıldığı hususu toplumsal meselemizdir.
Sn. Bakanın açıklamasında; ““Biz telafi eğitiminin haziran ayı başında başlamasını ve yüz yüze olmasını istiyoruz. ….çocukların akademik eğitimlerinin telafisinden çok, onların psikolojik ve fiziksel telafileri bizim için önemli….” Cümleleri, “yüz yüze eğitimin başladığı bir süreç ve devamına dönük yaşanacak sürecin odağında hedeflenen, “telafi” kavramının arka planına yönelik ilgimiz ve merakımız var.
Salgının başladığı Mart 2020’den bu yana okulların en uzun süre kapalı kaldığı OECD ülkelerinden biri olduk.
Okulların kapalı kaldığı süre uzadıkça öğrencilerin bilişsel, sosyal ve duygusal kayıplarımız sistemin telafi süreçlerini yönetme kapasitesini giderek aştığını düşünüyoruz.
Endişemiz odur ki; bu durumun bir kuşakta kalıcı sosyal, duygusal ve ekonomik kayıplar oluşturması riski çok büyük. Bir neslin inşa mesuliyetimiz dahilinde düşündüğümüzde; bu kayıplarımız telafi edilmeden, eğitim öğretime kaldığımız yerden, devam etmemizin mümkün olmayacağını düşünüyoruz.
Yüz yüze eğitim şartlarına dönük geliştirilen “Öğretim programlarıyla” uzaktan eğitime devam edilmesi,
Yönetici ve öğretmenleri “Uzaktan Eğitim” ile ilgili iş başında yetiştirmeye dönük eğitimin ihtiyacı karşılayacak düzeyde verilip/verilmediği hususunun ele alınmadığı,
Bu süreçte yaşanan sorunlara yönelik, “Rehberlik” faaliyetlerinin Öğrenci-Veli-Öğretmen arasında senkronize tedbir sürecinde yaşanması gereken “Rehberlik” sürecinin verimliği de spesifik olarak ele alınmadığı,
“Uzaktan Eğitim” şartlarında, bilgi dışında veli/öğrenci ekseninde dijital bağımlılık riskinin giderilmesi yönünde eğitsel ve yönetsel tedbirlerin verimliğinin irdelenmediği,
Çocukların ruh ve beden sağlıklarına dönük kapsamlı ve sistemli bir çalışma, araştırma yapılmadığı,
Akademik öğrenme sürecinde; Öğretim programlarında yer alan “Hedef-Kazanım” ekseninde eksik kazanımın tespiti ve nedenlerine dönük, (okullarımızda bu yönde sistematik bir etkinlik olmadığı yönüyle) araştırma ve öğrenme kayıplarının nedenleri ve kayıp düzey tespitine yönelik araştırmaların akademik mantıkta ele alınan çalışmaların yapılıp/yapılmadığı hususunun ciddi problemlerimiz olduğunu düşünüyoruz.
Öğretimin Kesintiye Uğraması Sebebiyle, “Uzaktan Eğitim” verilse de “Oluşan Öğrenme Kayıplarına” dönük akademik mantık dahilinde ciddi araştırmalar yapılması gerektiğini düşünürken;
Bu kayıpların (Öğrenme Kayıpları), salgın öncesinde de, “Şubat ve Yaz Tatili” dönüşlerinde, akademik kayıplara yönelik, öğretmenlerin uygulamadaki yaşantı zenginlikleri göz önüne alındığında; salgın nedeniyle okulların kapalı olmasının ve uzaktan ya da seyreltilmiş yüz yüze eğitim uygulamalarının yol açtığı öğrenme kayıpları tahminlerin ötesindedir.
Bu süreçte; öğrenme kayıplarının büyüklüğü ailenin sosyoekonomik düzeyine, uzaktan eğitime erişim durumuna, uzaktan eğitimin niteliğine, aile desteğine (ailenin eğitime dönük bilinç düzeyi) ve etkileşim düzeyine göre değiştiği de bir başka gerçekliktir.
Küresel düzeyde yaşanan salgının etkilediği eğitim süreci ile ilgili Türk Eğitim Derneğince “Türkiye’nin Telafi Eğitimi Yol Haritası” başlıklı çalışmasında detayıyla yer alan, “Telafi” amaçlı durum tespitine dönük araştırmalara bakıldığında;
Amerika Birleşik Devletleri’nde öğrencilerin 2020-2021 eğitim öğretim yılına, okuma becerilerinde ortalama %30, matematikte ise en az %50 öğrenme kaybıyla başlayacakları öngörülmüştür. CREDO’nun projeksiyon çalışmasına göre ise; öğrenme kayıpları, eyaletlere göre 8 hafta ile 36 hafta arasında değişen boyutlarda öğrenmeye denk gelecek biçimde farklılaşacaktır.
İngiltere’de yapılan bir çalışmaya göre salgın sürecinde 3. sınıfa devam eden bir öğrencinin, 7 yıl sonra normalde ulaşacağı öğrenme düzeyinden 1,5 yıl daha az öğrenme birikimiyle 10. sınıfa başlayacağı öngörülmüştür.
Belçika’da yapılan bir araştırma, öğrencilerin geçmiş yıllara kıyasla salgın döneminde matematik ve okuma başarılarında düşüş yaşandığını ve düşük sosyoekonomik geçmişe sahip öğrencilerde bu kayıpların daha fazla olduğunu göstermektedir.
Hollanda’da gerçekleştirilen bir araştırma, öğrenme kayıplarının daha az eğitimli ailelerin çocuklarında diğer gruplara oranla %55 kadar daha yüksek olduğunu göstermektedir.
Dünya Bankası’nın verilerine göre öğrenme kayıplarının yalnızca ulusal düzeyde değil öğrencilerin uluslararası düzeyde katıldığı ölçme ve değerlendirme çalışmalarını da olumsuz etkilemesi beklenmektedir.
Türkiye’de salgın nedeniyle gerçekleşen okul kapanmalarının akademik açıdan öğrenme kayıpları üzerindeki etkisinin, sosyal, duygusal, fiziki gelişim sorunlarının değerlendirildiği geniş ölçekli çalışmalara ihtiyaç duyulduğunu düşünüyoruz.
Bir başka yazımızda sahada yaşanan anekdotlar ekseninde, mevcut durum tespiti ve önerileri ele almanın anlamlı olacağını düşünürken, esen kalın diyorum.
Metin AKGÜN
Maarif Müfettişi
Eğitimde Kaliteyi Geliştirme Derneği Başkanı