Geçenlerde milliyetçilik hastalığına tutulmuş bir delikanlıyla konuşuyordum.
Aslında zeki biriydi ama milliyetçiliğin insanı sersemletip sıradanlaştıran klişelerine takılarak konuştuğunda, karşısındakinde zekâsıyla ilgili kuşkular yaratıyordu.
“Ben,” diyordu, “Türk olmakla övünüyorum”.
“Niye övünüyorsun” diye sordum, “Türk olmanda senin övünmeni sağlayacak nasıl bir rolün var, öyle bir rolün yok, tesadüfen Türk olarak doğdun, Samoalı, Nijeryalı, Amerikalı olarak da doğabilirdin, o zaman da Samoalı olmakla övünecektin. Öyle değil mi?”
“Evet,” dedi, “öyle övünecektim, herkes ait olduğu ulusla övünür. Tesadüfen de olsa Türk doğdum, onun için Türk olmakla övünüyorum”.
“Ama övündüğün şey sadece coğrafi bir tesadüf. Sekiz yüz kilometre aşağıda doğsan Suriyeli, sekiz yüz kilometre yukarda doğsan Rus, sekiz yüz kilometre batıda doğsan Yunan olacaktın. Sekiz yüz kilometrelik bir fark mı bütün hayatını ve kimliğini belirliyor?”
“Evet,” dedi, “o belirliyor. Herkesinkini o tesadüf belirliyor, dünyadaki bütün insanlar uluslarıyla övünüyorlar ve hepsi de tesadüfen o ulusun parçası”.
Ona dedim ki, “Benim gençliğimde bir dizi vardı Uzay Yolu diye, orada gördüğümüz her şey gerçekleşiyor. Mesela ellerindeki küçük aletlerle konuşurlardı, en sevdiğimiz laf da ‘Işınla beni Scotty’ lafıydı, şimdi aynı küçük aletlerle biz konuşuyoruz. Binlerce kilometre ötedeki insanla cep telefonları sayesinde haberleşebiliyoruz. Bugün Uzay Yolu’ndaki o sahnenin konuşma kısmı gerçekleşti, yarın sen benim yaşıma geldiğinde, belki daha da önce o sahnenin öbür bölümü de gerçekleşecek... Sizi ışınlayacaklar...”.
“Olabilir” dedi.
“Ama öyle karışık işlemlerde bazen terslikler de olabilir, düşünsene ya seni Türk olarak ışınlarlarsa da sen diğer tarafa İsrailli ya da Yunanlı olarak varırsan ne olacak?”
Delikanlı birden güldü.
“Yunanlı ya da İsrailli olmakla övüneceğim” dedi.
Ben de güldüm.
“Kararlısın yani mutlaka bir tesadüfle övünmeye?”
“Kararlıyım.”
“Peki,” dedim, “niye dünyadaki insanların büyük bir bölümü, ait oldukları kalabalıklarla, tarihle, coğrafyayla övünüyorlar hiç düşündün mü?”
Bunu öylesine doğal bir gerçek olarak kabul etmiş ki nedenini hiç merak etmemiş.
“İnsanlar, böyle övünmeseler, ait oldukları ulusun dünyanın en muhteşem, en değerli, en kutsal kalabalığı olduğunu hiç sorgusuz kabullenmeseler, gidip savaşlarda ölürler mi?”
“Ölmezler herhalde.”
“Eğer senin bana anlattığın biçimdeki bir ulusuyla övünme hastalığı olmasaydı, Hitler, milyonlarca Almanı kollarına gamalı haç takıp savaşa gönderebilir miydi? Onları oralarda öldürtebilir miydi?”
Onun sesini çıkarmadığını görünce ben devam ettim.
“O insanlar Almanlığın kutsal olduğuna inandıkları için, Alman olmakla çok övündükleri için savaşa gittiler, toplama kamplarında milyonlarca Yahudi’yi öldürdüler, kendileri de cephelerde kırılıp gittiler. Hitler için yapmadılar bunları, kutsal Almanya için yaptılar. Kendi ülkelerine, uluslarına, ırklarına duydukları sevgi onları mahvetti.”
Söylediklerimi anlıyordu ama ne kadarını benimsiyordu, söylediklerimin ne kadarı onun bu konuyu düşünmesini sağlıyordu bilmiyorum.
Dünyadaki bütün ülke yöneticilerinin halklarını yönetmek, onları gerektiğinde ölüme göndermek, bazen cellât bazen kurban yapmak için kullandıkları o korkunç “milliyetçilik” kozu yeryüzünde hâlâ geçerli.
En parlak genç insanlarda bile bu hastalığı görüyorsunuz.
Kendisiyle, kendi yaptıklarıyla, kendisinin topluma katkılarıyla değil, kendisiyle hiç alakası olmayan bir tesadüfle övünmenin zavallılığını fark edemiyorlar her zaman.
Gerçi, bana “Türklüğüyle övündüğünü” söyleyen genç de dâhil çok sayıda insanın artık öyle koşarak askere, savaşa gitmediğini, gitmeyeceğini biliyoruz; bir yandan “uluslarıyla” övünüyorlar ama bir yandan da savaşmanın pek iyi bir iş olmadığının da farkındalar.
İnsanlar, “ben savaşa gitmeyeceğim” dedikçe milliyetçilik de azalacaktır.
Milliyetçilik, savaşta gençleri öldürtmek için lazımdır, eğer gençler ölmeye razı gelmezse milliyetçiliğin hiçbir getirisi kalmaz yöneticilere, onlar da vazgeçerler.
Savaşlar bitecek yeryüzünde.
O zaman milliyetçilik de bitecek.
“Işınla beni Scotty” diye bir Türk, diğer tarafa Yeni Gineli olarak varmaktan hiç gocunmayacak.
Belki biraz sıcaktan şikâyet edecek o kadar.
AHMET ALTAN / 27.01.2012
Bu adam ( Eski komünist, sonra dinci, sonra Fetullahci, ama asli Emperyal köpeği) şimdi nerde?
Ama A.Altan'in bir doğrusu var... Savaştirip öl-öldür dediğin adamlara ırkı bir kimlik veriyorsun..! Bunun tersi de, din. Insan denen canlılara, Öl diyorsan, öldür diyorsan...ırk i veya din-dini kimliğini vereceksin eline...
Unutmayalım ki; Emperyalizmin, sömürecegi tüm ülkelerde kullandığı argümanlar ya din, ya da ırktır. Onlar ölsün! Onlar öldürsün! Sonra gelsin paralar..!
SÖMÜRÜ
Solcular kullanıyor diye, biz göremedik bunu ve KULLANILDIK! (Maalesef) KULLANILDIK! Diye, Türkeş in yüzüne 1997 de soyleyebildigim için, vicdanen rahatım. Yaşasın FARKINDALIK... Kahrolsun Emperyalizmin maşası köpekler!