Gecen hafta bayram öncesi Aydın'a çok sevdiğim bir arkadaşımın düğününe gittim.Ha bu arada herkesin bayramı kutlu olsun. Büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpüyorum.Orada gene çok eskiden samimiyetimiz olan bir başka çocukluk arkadaşım ile karşılaştım. Dünya küçük dedikleri bu olsa gerek. Çünkü ben evlenen dostum ile bu çocuğun arkadaş olduğunu ve samimiyetlerini bilmiyordum.
Neyse, mutlu çiftin düğününde, dansların konuşmaların arasında evlilik hayallerini gerçekleştiren çiftin verdiği etkiyle hayallerimizi gerçekleştirmekle ilgili laflar ettiğimizi fark ettik. Hepimiz geldiğimiz, gelmek istediğimiz yerlerden, ne olduk, ne olamadıklardan bahsederken, bu eski arkadaşım bana kendi okuduğu üniversitede yaşadığı bir olayı anlattı, hayallerimizi gerçekleştirmekle ilgili, aynen aktarıyorum...
" Üniversiteye ilk gittik, kayıt kuyruğundayız. Her fakülteden farklı bölümlerden insanlar aynı sırada. Nasıl kalabalık 'besyo' lu kızlar ve oğlanlar eşofmanları ve düzgün fizikleriyle seçiliyor, bunun dışındakiler aynı, anlayamazsın kim hangi bölümde. Ben tabi model gibi kızlara bakmaktan ve onsekiz yaşımın hormonları etkisinde aklım eğlencede yaşamaktan başka bir şey düşünmüyorum; etraftaki hayalsi gerçeklikle uçuşmaktan da ne yaptığımın farkında değilim. Gelecek kaygısı yok. Üniversiteyi bir etiket olsun diye okuyacağım nasıl olsa. Yüklüce bir harçlık gelecek, kayıda kendi arabamla geldim zaten. Birkaç kızla ne kadar erken tanışsam partilere barlara gitsem o kadar iyi olurun derdindeyim. Arkamdaki kızcağızın gülen bir ses tonuyla "merhaba hayırlı olsun hangi fakülte?" diyen sesiyle düşlerimden uyandım. Dönüp yüzündeki cıvıltı ve ışıltıyla kamaşan gözlerim her şeye rağmen elbisesini fark etti. Kızcağızın üstünde pantolon olarak giydiği şeyin dikildiği kumaş elbiselik bir malzeme değildi. Ama neydi tanıdık gelse de ... Derken birden babamın fakültenin karşısında aldığı evin mobilyalarını döşedikten sonra annemin ısrarla koltukların üstüne örtmem için aldığı örtünün kumaşı ve deseni olduğunu anladım. Başımdan aşağı fakirlik ve yoksulluk döküldü. Umutuzluk döküldü. Kaçmak istedim ama kızın gözlerindeki ışıltıdan ötürü tuttum kendimi ve "Türk Dili ve Edebiyatı sen hangi bölüm?" dedim. Tıp fakültesinde okuduğunu bu şehrin bir köyünde oturduğunu falan anlatmaya başladı. Dinlemek istemiyordum çünkü acıtacak bir şeyler çıkabilirdi altından elbisesi ile orantısız mutluluğu olan kızın. Öyle de oldu babasını kanserden kaybetmiş, çiftçiymiş babası. Annesi ekip biçiyormuş dayısıyla onu büyütmüşler hayali hep doktor olmakmış. Şimdi çok mutluymuş bugün ilk adımı atacakmış gerçi harçlar çok pahalıymış ama olsun bursa da başvurmuş bir yolunu bulup okuyacakmış, dersaneye de gidememiş ama derceye girdiğinden bedava kaydolmuş hayat süprizlerle doluymuş.... Yeminle kaçmak istedim ama kızın bu acı dolu şeyleri hayatın bir hediyesi gibi anlatabilmesi tutuyordu beni. Bir de hazır şehre gelmişken diş fakültesine uğrayıp dişini yaptırması gerektiğinden falan bahsetti. Dinliyor ve söyleyeceği acılara karşı da kendimi korumaya çalışıyordum. Neyse sıradan bir tanışma olarak "hayırlı olsunlar" dileyip ayrıldığımı sandım bu kızdan. On-on beş gün geçmişti ki evin altındaki sokakta kafede kız arkadaşımla buluşmak için otururken "ne alırsınız?" sesi gene beni aynı "merhaba hayırlı olsun hangi fakültedeki" gülen ses tonuyla dürttü. "Çay" dedim ve kız çayı getirmeye giderken tanıdım ve çayı getirdiğinde sanki o günden kaldığımız yerden devam ediyordu. Tıp fakültesinin harçları çokmuş, çalışması gerekiyormuş, ilk üç sene yoklama alınan devam zorunluluğu olan dersler yokmuş parayı burada biriktirebilirmiş, part time bu kafeye girmiş, 5-12 arası buradaymış yurt yönetimi de izin vermiş biraz gecikmesine , benim fakülte nasıl gidiyormuş....
Bu arada pantolonunu değiştirmişti ama benim aklım hala o pantolon üzerindeymiş gibi görüyordu O'nu. Neyse kız arkadaşım gelince bu samimiyeti belki ben rahatsız olurum diye bırakıp gayet ciddi servise devam etti. Böyle günler günleri kovaladı. Neyse bir gün sevgilimden ayrıldığım berbat hissettiğim bir zamandı itiraf ediyorum sırf O'nun hayata karşı duruşu ve neşesi beni etkilesin, gelsin benimle konuşsun o susmayan tavrı beni rahatlatsın falan diye gitmiştim o gün kafeye. Serviste yoktu. Gelen garsona sordum "dayısı vefat etti traktörün altında kalmış onun için izinli" dedi. Hayatın bazılarımızla uğraşmaktan keyif aldığını düşündüm o an. Neyse kafelerin beni kesmeyeceği barlara akmam gereken bir gün dedim.
O kızcağız başka neler yaşadı ne zorluklarla mücadele etti bilmiyorum. Uzun bir okul yolculuğu vardı. Ben üçüncü sınıfta yeterli tatmin sağlamadığını düşünerek bıraktım fakülteyi. Memleketime büyük şehrime geri döndüm.Ufak bir kitapçı- kırtasiye kafe işletiyorum şimdi orada. Maksat yerim belli olsun. Bir de temiz iş bu kitap kafe işi. Gelenler entellektüel. Geçen gün dükkana yanında küçük bir kızla iyi giyimli, itiraf edeyim çekici bir kadın geldi. Kız boyama kitaplarının olduğu raflara koştu annesi de masaya oturdu. Siparişini alacak kimse yoktu, çalışan çocukların birisi izinli biri de müşteri dırdırı dinliyor, ben gittim masaya, kasayı bırakıp "ne alırsınız hoş geldiniz" dedim. Sesinde hala o hayattan bıkmayan neşe ve umut, gülen gözleriyle hatırladı beni. Kendine daha bir güvenliydi ama müşterilerimin çoğu gibi asla ukala değildi. Sebebini bilmeden sarıldık. Konuştuk. Doktor olmuş bir de üstüne 5 sene daha okumuş uzmanlık yapmış mecburiyi bitirmiş. Şimdi burada özelde bir hastanede çalışıyormuş kızı okula başlamış bu sene, büyük şehir çocuk okutmak için daha imkanlıymış. İyi bir eğitim alması için uğraşıyormuş kızının, ben nasılmışım, iyi görmüş... Hayatın yenemediği bir kız çocuğundan hayatı istediği renklere boyamış bir kadın çıkmıştı. Çayları getirdiğimde kızı da masada elinde bir boyama kitabını inceliyordu. Onlara bir boya seti hediye ettim. Tıpkı kızı da annesi gibi dünyayı gönlünce boyasın diye de umut ettim"