DOLMABAHÇEYE GELİNECEEEK GEL!
Almanya-İngiltere-Fransa-Norveç-İsveç gibi demokrat ülkelerin Cumhurbaşkanları veya Başbakanları ülkelerindeki medya patronlarının bir kısmını toplantıya çağırsa ve toplantının kamuoyundan gizli olacağı bildirilse, medya patronları o toplantıya koşa koşa giderler mi?
Önce davet sahibine şunları sorarlar;
-Niçin tüm medya patronlarını değil de, sadece bir kısmını çağırıyorsunuz?
-Toplantının gündemi nedir?
-Biz kamuoyundan gizli bir toplantıya katılmayız. Toplantıda konuşulanları okurlarımızla paylaşırız.
-Biz yürürlükteki Anayasa ve yasalara göre işimizi yaparız. Yasal olmak şartıyla bizlerden ne isteyecekseniz açıkça isteyin.
-Bizler gel denince gelecek, git denince gidecek, emir kulları değiliz. Ülkemizin yararlarını en az sizler kadar iyi bilir ve savunuruz…
İşte bu yüzden, demokrasi ile yönetilen hiçbir ülkede, yöneticiler böyle bir zoraki-yarım davet yapamazlar. Fakat Putin yapar, Esad yapar, Barzani yapar, bir de Erdoğan’ın Türkiye’si yapar!
Özellikle Türkiye’de böyle işler çok sık olur. Çünkü çağırılan medya patronu
bilir ki, gitmezse başına her şey gelebilir. Sahte dijital deliller üretilerek zindana atılabilir. Usulsüz vergi denetimleri sonucu, çok büyük miktarda para cezaları ile karşılaşabilir! Çünkü Türkiye artık demokrasi ile idare edilen bir ülke değildir. Türkiye’de “Tek Adam Diktası” vardır.
TBMM-Hükümet- Yargı-Sivil ve Askeri Bürokrasi, hepsi Cumhur’un Başı Erdoğan’ın emrindedir…
Böyle faşist yönetimlerde, Başbakan çağırınca medya patronları derhal davete icabet edip, emir alma pozisyonuna girerler. (Eller göbekte birleştirilmiş, başlar eğik ve devamlı tasdik eder gibi aşağı-yukarı sallanacak, gözler de kapalı tutulacak, sorulmadan konuşulmayacak!)
Hâlbuki içlerinden biri, sadece biri şunları söyleyebilse, hem kendisinin hem de basın mesleğinin onurunu korumuş olacak ve tarih kendisinden gerektiği gibi bahsedecek;
-Beyefendi, medya patronlarının bir kısmını davet etmeniz bizi, iktidarın adamı olarak damgalar. Birinin adamı olmak hem bizi, hem de ülke demokrasisini yaralar. Toplum nezdinde itibarımız ve inandırıcılığımız kalmaz.
Lütfen ya tüm basın patronlarını davet edin, ya da hiç çağırmayın. Siz neye göre ayrım yapıyorsunuz? Buraya çağırılmayan basın patronlarının verdiği vergileri hükümet olarak kabul etmiyor musunuz?
Başbakanlık makamı, size veraseten babanızdan mı kaldı ki, keyfi yönetim uyguluyorsunuz? Siz tüm Türkiye’nin Başbakanı değil misiniz?
Yoksa siz de bizlere “Mevzuatı bir kenara atın” mı diyorsunuz? Toplantıdan sonra açıklama yapmamız istenmiyor! Türk Milleti hakkımızda ne düşünecek? Türk Milletinden saklı neyimiz olabilir ki?
Gizli tutulan bir toplantının bir “Baskı toplantısı” olmadığını nasıl söyleyeceğiz?
Yarın biri çıkar da, Başbakan medya patronlarını tehdit etti veya para verdi derse, ne cevap vereceğiz?
Değerli Okurlar;
Medya patronlarından sadece biri bunları veya benzerlerini söylese ve toplantıdan sonra Türk Milletine açıklama yapsa, ülkede çok şey değişir.
Defalarca yazdık, Türkiye’deki medya patronlarının her biri, milyar dolarlık servetlere sahiptirler. Bu servetler Türk Milletinin sırtından kazanılmış servetlerdir. Niçin içlerinden biri çıkıp ta, demokratik rejim ve demokrasi adına fedakârlıkta bulunmaz? Bunların hepsi ödlek ve paranın esiri mi?
Hiçbirinde vatan, millet, özgürlük, demokrasi aşkı yok mu?
Böyle saçma-sapan bir demokrasi, böyle tek adam diktası olur mu? Hangi hür vicdan buna katlanır ki? Yoksa tüm vicdanlar satıldı mı, ha satıldı mı?
Sayın Başbakan;
İzmir-Tepecik’ten ayakkabı boyacısı Ramiz aradı ve dedi ki;
“A be bilirsin ben genelevdekilerin de ayakkabılarını boyarım. Buradaki Genelev patronları Başbakanımıza çok kızarlar! Herkesi çağırır da bizi niye çağırmaz be derler. Bizim paralar para değil mi, bizim vergiler onlarınkinden daha fazla değil mi? Çağırsın o Başbakan bizi de, yoksa biz de mevzuat dışına çıkarız işte o zaman gürür gününü, derler!”
Duydun Ramiz’i, benden söylemesi! Ya kendin topla, ya da Karun Numan’ı görevlendir gari…
Sağlık ve başarı dileklerimle 09 Şubat 2016
Rifat Serdaroğlu