Böyle ekleri ayıran, kelimeye iki anlam yüklendiklerini ima eden kişilere de, yazılarına da gıcık olurdum. İnsan kimseyi kınamamalı, kınadığınla sınanıyorsun...
Genel olarak siyasi şeyler yazamadığımın acıkça farkındayım, özellikle belirtmenize gerek yok. Yazdıklarım köşe yazısı vasfında olmadığı gibi edebiyat yazıları kimliğinde hiç değil. Yani tam durumumu yansıtıyor. Araftayım. Ben buralardan yazarken ancak kendimi kurtarıyorum.
Ülkeyi kurtarmak gibi bir maharetim yoktur. Çoğu durumda kendi dertlerimle uğraşıyor oluyorum. Hani sizin de olan ve her şekilde çözmüşsünüz gibi yaptığınız dertler.
Benim doktorluğum anca kendime, yazarak anca kendimi tedavi ediyorum.Yazdığıma es kaza denk gelir de okursanız siz de kendinizden bir şeyler bulursanız- komşunuza iyi gelen ilacı kullanmak gibi- benzer bir sorununuz varsa yazım iyi gelebilir.
Diplomalı edebiyat doktoru değilim.İşin kötüsü benim yazdığımı okuyacak olan kişi de hastalanınca doktora değil komşusuna gidecek kişi. Yani pek hoş bi şey değil durumum. Farkındayım. Edebi üfürükçülük ,edebi sınıkçılık yapıyorum. "Çok zarar vermiş okuyana" diyebileceğiniz şeyler çıksa keşke yazdıklarımdan. Çıksa da mutlu olsam. Etkilenmenin iyisi kötüsü vardır. Duygulanmanın azı çoğu. Benim derdim iyi-kötü değil duyguların yoğun olması ...
Yıllardır ülkeyi kurtaracak kadar siyasetle alakamı bir türlü kuramadım. Siyasetle en ilgili olduğum an(sayılırsa) oy kullanmaktır. Yani bir elinde cımbız bir elinde ayna olanın biri de benim. At yarışı nasıl oynanır bilmiyorum ama durumumu yıllar önce bir ganyan bayisinde tanıştığım adamla yaşadıklarım üzerinden anlatmak istiyorum.
20 sene önce bir gece, son 3 yıldır atari salonu olarak gittiğimiz yeri ganyan bayisi olarak bulduğumuzda içeri girip şaşkınca at yarışlarını izlemiştik. 16 yaşındaydık. Salon neden kapanmıştı sorgulayamadık bile. Büyükçe bir bayi, kıraathaneleri andırıyor bir yandan oynarken bir yandan da yarışlar izleniyordu. 16 yaşındaki birisi tutkuyla yapılan şeylere ilgi gösterir, daha yaşamdan umutları eksilmemiştir. Aşk 16 yaşındakilerin hayatının merkezindedir ve aşkla yapılan her şey de...
Bağırışlar "haydi oğlum haydi kızım" lar küfürler ve tüh!! ler yükselen bir yerdi. Sigara dumanına boğulmuş, insanların bir gözünü duvardaki televizyonda geçen yarışa, bir gözünü önlerindeki kupona sabitlediği tutkuların olduğu atari salonunda daha heyecanlıydı yani.
En bilge gözüken, en sessiz sakin en gözlemci konumundaki amcayı seçerek arkadaşımla beraber masasına oturduk. Bizi fark etti ama umursamadı. Aslında dünyayı umursamak istemiyordu. Biz de biraz ekranı ve biraz da masadaki kuponları inceledikten sonra "Amca nasıl oynanıyor öğretir misin bize de dedik" Nasıl oluyordu da 3 gün içinde atari salonu kapanmış nasıl oluyordu da bir anda bu kadar yoğun işleyen bir ganyan bayisi olmuştu burası işte amcanın cevabı ile anladık..
"Ailemi varımı yoğumu bu illet yüzünden kaybettim ben ah be çocuklar ah be" dedi sahneyi baştan çekecekler gibi bir hisse kapıldım Adam sanki bir tiyatro oyuncusuydu sesi mimikleri ama kimse "tekrar" demedi ve amca devam etti yırtık ses telleriyle boğazımda balgam olan ve hep temizlemesi gereken bir tonda "ah be çocuklar düşmanıma öğretmem ben bunu, siz de şimdi gidin buradan"
Bazen tehlikeyi çok iyi anlayamazsınız ama bizim şansımız karşımıza çıkan bu amca olmuştu... Çıktık hem de hızla. O günden sonra at yarışları benim için atların canının yandığı insanların canının yandığı ailelerin canının yandığı bir yer gibi kaldı aklımda. At sevgimse insanların atlar uğruna her şeylerini feda edilebildiklerini anladığım için daha da daha da arttı...
Dr. İzzet Akın TÜTÜNCÜLER