KÜLLİYEN YANLIŞ YA DECCÂL
İşi gücü bıraktık, Badem denen “Arıza” ların yalanlarını yanlışlarını düzeltmekle uğraşıyoruz. Teknik servis gibi olduğumuzu söylemiştik ya, tüm arızalar bizi buluyor!
Bu uğraşın zaman ve emek kaybı olduğunu biliyoruz ama biz düzeltmezsek
o yanlış olduğu gibi kalacak.
Kışlanın birinin bahçesindeki banklardan biri boyanmış. Bölük Komutanı bir tahtaya “Buraya oturmak yasaktır” yazdırıp bank’ın önüne diktirmiş ve başına da bir nöbetçi koymuş. Ertesi gün rahatsızlanıp hastaneye yatan Bölük Komutanının tayini de çıkınca görev yerine gitmiş. Gitmesine gitmiş ama kimsenin aklına “buraya niçin oturulmuyor” diye sorgulamak gelmediği için yıllarca o yazı kalmış ve yıllarca o bank’a kimse oturmamış!
Taa ki akıllı biri, neden diye soruncaya kadar! İşte biz bu görevi yapıyoruz!
İsmail Kahraman adlı Deccal (Fitneci-fesatçı-karıştırıcı) TBMM’ nin resmi yazışmalarında, TBMM yerleşkesinin “Külliye” olarak kullanılması emrini verdi!
Deccal İsmail, önce “Lâiklik Anayasadan çıkarılsın” dedi, yetinmedi “Dindar Anayasa” isterim diye tutturdu, en sonunda da TBMM için “Külliye” kelimesini kullanmaya başladı.
Bunun bir adım sonrası TBMM’ye girmek için sarık-sakal ve şalvarı şart koşmak olacak gibi…
Türk Dil Kurumuna göre külliye “Bir Caminin çevresinde Cami ile birlikte kurulmuş medrese-imaret-sebil-kitaplık-hamam-şifahane gibi yapıların tümü” demektir!
TBMM de; Cami var, kitaplık var, şifahane yerine geçecek doktor ve ambulans var, imaret yerine geçecek çok ucuz lokantalar var, sebil var!
TBMM’ye Külliye diyebilmek için geriye medrese ve hamam kaldı!
Hamam kolay! Her tarafı mermerden yapılmış bir hamam yapılır ve yönetimi Ensar Vakfına verildi mi, orası tıkır-tıkır çalışır. Bir defa giren tekrar gelir!
Medreseyi kime emanet edeceğiz. Medreseyi emanet edeceğimiz kişi, namuslu-dürüst- bilgili olmalı. Helal nedir, haram nedir bilmeli. Çalmamalı, yalan söylememeli, kul hakkı yememeli. İhanet içinde olmamalı. Zarif ve kibar bir üslup kullanmalı. Var mı böyle biri? Böyle birini Bademlerin içinde bulmak o kadar zor ki! Ben aradım, aradım bulamadım!
Bu yüzden henüz medrese kurulamaz, kurulamadığı için de TBMM’ye külliye denemez!
Hep merak etmişimdir. Bademler, niçin yeminlerini tutmazlar? Mademki tutmayacaklar niye yemin ederler? Cumhuriyetten-Demokrasiden-Basın özgürlüğünden-Lâiklikten ne isterler? Bunlar sayesinde iktidara gelirler, gelir gelmez bunları yıkmaya çalışırlar! Yanıtını bulamayınca Halk Filozofu Bergamus’a sordum. Verdiği yanıtı yazıyorum. Söyledikleri biraz kaba ama
laf da, suç da nasılsa onun…
Dinleyelim Bergamus’u;
“Bak dostum; Kötü kadının biri sözümona tövbe etmiş! Fakat tövbesinin üzerinden daha bir hafta geçmeden tekrar kırıştırmaya başlamış! Mahallenin yaşlıları uyarmışlar ama kadın bildiğini okumaya devam etmiş. Olay birkaç kez daha yaşanınca, yaşlılar oturup şu karara varmışlar;
O.rospu g.tü don tutmaz!
Bademler de aynen yukarıdaki olaydaki gibidirler. Bunlara Cumhuriyeti-Demokrasiyi-Basın Özgürlüğünü-Lâikliği hap yapıp içirsen, ampul haline getirip enjekte etsen yine durmaz.
Bademler, Demokratik rejim- Cumhuriyet-Özgürlük-Lâiklik-Aydınlık ta yaşayamazlar. Işık, aydınlık, şeffaflık bu sepetleri öldürür. Karanlıklar, kötülükler, yıkım, ölüm bunların mayalarında vardır. Bırakın oldukları yerde kalsınlar…”
Halkın Filozofu Bergamus böyle diyor!
Bizde, “Cumhuriyeti kuranlar dinsizdir” diyen İsmail Kahraman’a diyoruz ki;
Dediklerin külliyen yanlış be Deccal İsmail! Külliyen, külliyen başına yıkılsın!
Sağlık ve başarı dileklerimle 05 Mayıs 2016
Rifat Serdaroğlu