Gökhan Gönlügür adlı genç okurum soruyor; “Kâğıt, tahta, kömür hatta orman! Çocuklar da yanar mı anne?”
Yakarlar evlat, yakarlar. Hele kız çocuğu iseler, bu ülkede daha kolay yakarlar! Bak sana ne anlatacağım; Sözde demokratların, aydınların, çağdaş geçinenlerin “antidemokratik” buldukları için yerden yere vurdukları 28 Şubat 1997 Milli Güvenlik Kurulu toplantısının en önemli iki kararı şunlar idi! -Türkiye’de çeşitli tarikat ve cemaatlere ait denetimsiz Kaçak Kur’an Kurslarının tamamının Anayasanın 174. Maddesi ve 430-671-677-743-1288-1353-2590-2596 sayılı kanunlar gereğince Millî Eğitim Bakanlığı denetimine bırakılmasına karar verilmiştir. Kurslar bundan böyle, Millî Eğitim Bakanlığı izni ile uzman din görevlilerinin denetiminde açılabilecektir. Konu Kaymakamlar tarafından titizlikle takip edilecektir. -Kurban Derisi toplama yetkisi sadece Türk Hava Kurumuna verilmiştir…
İşte bu iki madde, şeriat özlemcisi tarikat ve cemaatlerin tahrikleriyle sözde demokrat ve liberallerin desteği ile de bir nefret kampanyasına dönüştürüldü. Bilmeden fikir sahibi olan herkes bu sapıkların peşine takıldı. Onlar demokrat, bu kararları alanlar ise diktatör ilan edildi! Kimse binlerce kaçak kurslarda, ehliyetsiz-cahil elemanlar tarafından beyinleri ve vücutları saldırıya uğrayan küçücük çocukları ve zavallı ailelerini düşünmedi. Devletin, Anayasa emriyle aldığı “vatandaşlarını koruma yükümlülüğü” gözardı edildi.
Halbuki bu iki kararla, devlet hem “vatandaşlarını koruma” görevini yerine getiriyor, hem de illegal kuruluşlar olan tarikat ve cemaatlerin militan ve para kaynaklarına büyük darbe indirmiş oluyordu…
AKP; 2002 yılından sonra tüm kaçak kursları serbest bıraktığı gibi, bir yasayla kaçak kurs açmanın hapis cezasını da kaldırdı…
Bugün 10.000’den fazla kaçak kurs, Türkiye’nin köyünde-beldesinde-mahallesinde-ilçesinde- ilinde zehir saçmaya devam ediyor! Hem Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı, IŞİD sempatizanı militanlar yetiştiriliyor, hem de küçücük çocuklarımız tecavüze, istismara uğruyorlar!
Bak evlat; 7 ay evvel Konya-Taşkent ilçesinde bu kaçak kursların baraka gibi binalarında 17 kız çocuğu yanarak öldü! Yanarak ölen çocukların ana-babalarından bir tanesi bile şikayetçi olmadı! Üstelik; “Çocuklarımız cennete gittiler, bize de orada yer ayırtacaklar” dediler! Kendi evladının ölümünü dahi “Cennete bedava giriş bedeli” olarak gören bu zavallıların hangi partiye oy verdiğini herhalde tahmin ediyorsundur, değil mi? Adana-Aladağ da yanarak ölen çocuklarımızın, can verdikleri yurdun da bir tarikat yurdu olduğu, bu yazılanları doğrulamıyor mu? Peki, şu anda Doğu Anadolu’nun dağ köylerindeki kaçak yurtlarda neler olduğunu kim bilebilir?
Peki, ne yapmalıyız diye soracak olursan; Atatürk ne yaptıysa onu yapacağız. Cahillikle-yobazlıkla-fakirlikle yılmadan mücadele edeceğiz. Nefesimiz tükenene kadar mücadele edeceğiz. Nefesi tükenenin yerine gençler çalışmaya devam edecekler. Ya bu karanlık yırtılacak ya da, bu orta çağ karanlığı bizi yutacak…
Değerli Okurlar; Her gittiğim yerde karşılaştığım bir talep; “Efendim, 15 Temmuz nedir? Darbe mi” sorusudur? Elbette ki yanıt vermeye çalışıyorum. Fakat değerli dostum Zahide Uçar, o kadar güzel açıklamış ki, bundan böyle bu soruya Zahide Kardeşimin dediği gibi yanıt vereceğim; - FETÖ-CIA nikahı, üst akıl dedikleri emperyalist devletler eliyle PAPAZ tarafından kıyıldı! - AKP-FETÖ nikahı ise İMAM tarafından MUTA nikahı olarak kıyıldı! Bu iki nikahın taraflarının yatağı ortak idi! İmam’ın MUTA nikahı ile PAPAZ’ın nikahından adı DARBE olan bir PİÇ doğdu! AKP, bu çocuk bizim değil, Papazın diyor ve darbeden canı yanmış gibi bağırıyor! Papaz, bu çocuk bizim değil, bal gibi AKP’nin diyor! Çocuğun babasını anlamak için tek yol var; Babalık Testi! Babalık testini yapacak dört kişi var; TSK Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar/ MİT Müsteşarı Hakan Fidan/ Emniyet Genel Müdürü Selami Altınok/AKP Genel Başkan Yardımcısı Yunus Dişli’nin kardeşi, Darbeci Tümgeneral Mehmet Dişli… Bu dört kişinin kanlarında bir nebze Türklük varsa, konuşurlar ve bizlerde adı darbe olan piçin babasını öğrenmiş oluruz…
Sağlık ve başarı dileklerimle 01 Aralık 2016 Rifat Serdaroğlu