NELERİ KONUŞMALIYIZ
Her gün okurlarımdan mailler, sorular, eleştiriler, öneriler içeren onlarca ileti alırım. Okuyan, araştıran bu arada yazılar hakkında açılan davalarla uğraşan her yazar gibi ben de zaman fakiriyim. Bu yüzden bazen okurlarıma yanıt vermekte gecikiyorum. Özür diliyorum.
Bugün Lale Akcan Hanımefendinin “Merkez Sağ” ile ilgili eleştirisinden yola çıkıp, neler konuşmalıyız sorusuna yanıt vermek istedim.
Amacım yeni bir tartışma ortamı açmak, düşüncelerimizi birbirimize aktarmak, varsa yanlışlarımızı düzeltmek ve 1 Kasım’dan sonra tekrar yapılması kaçınılmaz olan bir Genel Seçime “bilinçli” olarak hazırlanmak ve nelere öncelik vererek konuşmamız gerektiğini belirlemektir. Fikirlerinizle katılım sağlarsanız, medeni bir ortamda, ortak bir yönde (Türkiye’nin geleceği) tamamen bilgiye ve gerçeğe dayalı bir tartışmanın ve sonunda uzlaşmanın mümkün olabileceğini hem siyasetçilere hem de Türk Milletine göstermiş oluruz…
Öncelikle dünya siyaset tarihinin tartışılmaz doğruları olarak kabul edilmiş gerçekleri yazalım;
-Siyasette mucize yoktur! Mucize sahibi insan da yoktur. Var diyen mutlaka yalan söylüyordur!
-Siyaset, mümkün olanı bilime dayalı planlayarak, en kısa ve en faydalı şekilde yapabilme sanatıdır.
-Siyaset, akıl-inanç-cesaret ve fedakârlık ister. Zamanınızdan, ailenizden, paranızdan yapacağınız fedakârlıkları, milletin emrine vermek demektir.
İşin en acı tarafı, siyaset yoluyla yapılan hizmetler, iyilikler, anında unutulur. Asla yaranamazsınız!
-Siyasetçiler o toplumun içinden çıkan kişilerdir. Ne hepsi mükemmeldir, ne hepsi kötüdür.
-Geçmişi eleştirirken, o günün ülke şartlarını, milli imkânlarımızı, ekonomik durumumuzu, dünyadaki siyasi gelişmeleri, dost-düşman komşularımızın ülkemizle ilgili planlarını değerlendirmek gerekir.
Böylesine geniş bir bakışla yapılan eleştiriler, ders alınması gereken, geçmişte yapılan hataların bir daha yapılmamasını sağlayan irdelemelerdir.
Diğerleri kişisel tatminden öteye gitmez.
-Cumhuriyetin kuruluşundan 2002 yılına kadar Türkiye’yi yöneten hiçbir siyasetçi, hiçbir siyasi parti Cumhuriyetin kuruluş değerleri ile kavgalı olmamıştır.
-Türk Milleti ve Türk Seçmeni ile kavga ederek siyaset yapamazsınız. Milletin istediğini vereceksiniz. Değişim, kalkınma, demokratik bilince erişme, eğitim ve kültür seviyesindeki artış bir gecede olmaz.
Önemli olan doğru hedefleri Türk Milletinin önüne koymak, onun desteğini alarak hizmet edebilmektir.
Şimdi Türkiye gerçeklerini beraberce sıralayalım;
-Türkiye’de “Devlet Sistemi” tıkanmıştır. (2001 ve 2004 yılında yazdığım iki kitapta bu konu ile ilgili çözüm önerilerimi tüm Genel Başkanlara, tüm üst düzet bürokratlara, tüm üniversitelere, basın mensuplarına göndermiştim. Bunlarla ilgili kanun tekliflerini de TBMM Başkanlığına vermiştim)
Bu sistemle yürümemiz mümkün değildir. Türkiye’ye gelmiş geçmiş Başbakanlar arasında en az eğitimli olan Dönemin Başbakanı bile, “3 yıldır patinaj yapıyoruz” demek zorunda kalmıştır!
-Türkiye’de “Siyasi Sistem” tıkanmıştır. Bu Siyasi Partiler Kanunu, bu Seçim Kanunu ile ne siyasete “Haram-Kara” paranın etkin olmasını ne de antidemokratik “Lider Sultasını” önleyemeyiz.
Bu TBMM İçtüzüğü ile ne meclis denetimini, ne de verimli çalışmayı sağlayamayız.
Bunlar devam ettiği sürece gerçek demokrasi hayal olur.
-Türkiye, 12 Eylül darbe yönetiminin eseri olan bu Anayasa ile yürüyemez.
-Türkiye, tek kişini emri ile hareket eden Yargı ve Polis ile demokratik bir ülke olamaz.
-Türkiye, AKP tarafından bilerek yaratılan, dış destekli bu kavga-iç savaş durumuyla bir adım dahi atamaz. Türkiye öncelik ve ivedilikle bu problemi çözmelidir. Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü bozmadan, tüm vatandaşlarımız için demokrasinin standartları “Gelişmiş Demokrasiler” seviyesine çıkarılmalı, TC Devleti ve Türk Milleti yeni bir sosyal mukavelede anlaşmalı ve bunu çağdaş bir Anayasa ile taçlandırmalıdır. Bu gerçekleştikten sonra, Türk Devletini-Türk Milletini rahatsız eden terör hareketlerinin tümü, görüldüğü yerde etkisiz hale getirilmelidir. Türk Devleti sürekli kan kaybına neden olan bu yaradan derhal kurtulmalıdır.
Neleri Konuşmalıyız;
-Kuvvetler Ayrılığı İlkesini kesin şekilde belirleyecek, Hukuk Devleti- Lâiklik-Sosyal Devlet tanımlarının açıkça yapıldığı, yönetenlerin yetki ve yerlerinin belirtildiği, uymayanların cezalarının da yazıldığı, kişi hak ve özgürlüklerini koruyan, kadın erkek eşitliğini net olarak belirleyen çağdaş ve öz bir Anayasayı konuşmalıyız.
-Ülkenin eskiyen altyapısını yenilemeyi, yeni yatırımları planlamayı, böylelikle işsizliği azaltıcı tedbirler almayı, bölgelerarası kalkınma farklılığını giderici ekonomik politikaları, ülkenin belli yörelerinde toprak reformu uygulamasına başlamayı, İşveren-İşçi, Temiz Enerji ve Sanayileşme- Çevre sorunlarını konuşmalıyız.
-Ülke nüfusunun tamamını Sosyal Güvenlik kapsamına alınmasını, herkese Sağlık hizmeti verilmesini fakat kaynaklarımızı kurutmayacak bir Sağlık politikasını, gençlerimizin geleceğine İbadethanelerden, huzurevlerinden ve bakımevlerinden daha fazla para ayırmayı konuşmalıyız.
-Eğitim sistemimizi yeni baştan kurup, çağdaş hale getirmeyi,
“Köy Enstitülerinin” modernize edilmiş halini oluşturmayı, nitelikli öğretmen açığının nasıl kapatılacağını konuşmalıyız.
-Lise sonrası “Mesleki Eğitime” ağırlık verip, çok sayıda gencimizi işveren haline getirip, işsizliği azaltmayı konuşmalıyız.
Sözün özü, Tıpkı Büyük Atatürk’ün başlattığı gibi yeniden yapılanma-kalkınma-çağdaşlaşma-zenginleşme-hür dünya ülkeleri arasındaki yerimizi alma hamlesini nasıl başlatacağımızı konuşmalıyız.
Bu yazılanların AKP’nin gündeminde dahi olmadığını 13 senedir görmektesiniz. HDP denen partinin işi zaten bu değil, o PKK taşeronluğunu yapmanın ve kendisini kurtarmanın derdinde!
Tüm bunlara rağmen 1 Kasım’da mutlaka oyumuzu kullanıp, 1 Kasım sonrasının yolunu beraberce açmalıyız. Akıl akıldan üstündür, bilim her şeyin başıdır, danışmak şarttır. Konuşalım, tartışalım…
Sağlık ve başarı dileklerimle 25 Eylül 2015
Rifat Serdaroğlu