Demokrasi ve özgürlük, benzetmek gerekirse “Su” gibi bir nimettir.
Lâiklik ve Anayasa ise bu nimeti koruyan, muhafaza eden, sınırlarını çizen “Testi” gibidir!
Büyük Atatürk, Türk Devletini akıl-bilim-lâiklik-ulus devlet-üniter yapı-barış ve bağımsızlık üzerine kurdu. Geldiğimiz noktada bu değerlerin ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğu, tüm gerçekliğiyle bir daha ortaya çıktı.
İyi de, çıktı da ne oldu?
-Badem, Lâiklik ilkesini mi kabul etti?
-Badem, Aklı ve Bilimi her şeyin önüne koymayı mı kabul etti?
-Badem Ulus Devlet ve Üniter yapıyı mı kabul etti?
Siz hiç Badem’in ağzından “Ben İslam Devleti kurmayacağım, Cumhuriyetin değerlerine saygılıyım” diye bir söz duydunuz mu?
Duyamazsınız! Son günlerde, “Tamam da bakın Badem, FETÖ ile nasıl uğraşıyor! Ona bir şans daha vermek lazım” diyenler var ya, onlar
15 Temmuz’da yaşadığımız felaketin esas hedefinin Badem değil,
Lâik Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğunun ayırdında olmayanlardır.
Onlar, bu karşı devrim hareketinin Cumhuriyetin ilanı ile başlatıldığını,
bu kalkışmanın dış destekli bir proje olduğunu, zaman zaman isim, Cemaat, Tarikat değiştirerek sürdürüldüğünü hala anlamamakta ısrar edenlerdir.
“15 Temmuz nedir” sorusuna yanıt vermek için onlarca kitap yazılabilir. Dünyanın en zor işlerinden biri böylesine önemli bir konuyu bir cümle ile anlatabilmektir. Affınıza sığınarak şunu söyleyebilirim;
“15 Temmuz, Türkiye Cumhuriyetinin başına geçirilmek istenen, bir bölümü Kürdistan Devleti olacak olan Federe İslam Devleti cübbesi giydirilmesinin, CIA elemanı olan FETÖ tarafından provasının yapılmasıdır ve arkası gelecektir…”
Bir kez daha hatırlatayım: Şu iki gerçeği kimse asla unutmamalıdır;
-Erdoğan, “FETÖ’ne menzilimiz aynı olduğu için biz de yardım ettik!”
-Şimdiye kadar Türkiye’den sadece üç kişi Papa’ya “İslam’ın içini boşalmak çalışmasında, gönüllü uşaklık yapmak” için başvurdu.
93 yıl boyunca sadece üç kişi!
1950 yılında Said-i Nursi, 1998 yılında Fethullah Gülen, 1999 yılında Öcalan…
Türkiye’deki dinci kalkışma hareketlerinin ve Kürtçü-Bölücü işbirliğinin neden ayrılmaz bir parça olduğunu, Şeriat taraftarları ve bölücülerin her zaman niçin “yapışık kardeşler” olduğunu bu üç isim ve günümüzdeki temsilcilerinin, kafası biraz çalışan insanlara çok şey anlatması gerektiğine inanıyorum.
15 Temmuz’u da, binlerce masum gencimizin ölümüne sebep olan
“Çözüm Süreci” denen ihanet sürecini de bu bakış ile değerlendirebilirsiniz…
Badem’e bir şans daha vermek isteyenler şunları unutmamalıdırlar;
-O, Allah-u Teâlâ’nın tüm vasıflarını üzerinde toplamıştır.
-O’na dokunmak bile ibadettir.
-O, Hz. İbrahim’e kadar uzanan bir yolun, bir kutsal davanın son neferidir.
Bu sözler, Bakan-Milletvekili-Belediye Başkanı olan kişiler tarafından açıkça ifade edilen sözlerdir. Peki, Badem bunları söyleyen adamlarına;
“Siz ne yapıyorsunuz? Ben sadece görevini yapmaya çalışan bir faniyim. Böyle saçmalayıp kendinizi de beni de günaha sokmayın” mı dedi?
Yoksa kendisini eleştirenlere; “Bizim Rahmetimiz, gazabımızı aşacaktır, inşallah mı dedi?”
Hukuk Devleti olduğunu iddia eden bir devlette, bir yönetici kendisini Rahmet ve Gazap dağıtabilecek bir ilahi güç sahibi olarak görebiliyor!
Ya Erdoğan ile menzili-hedefi aynı olan Gülen?
Kendini “Kâinat İmamı” olarak görüp, peygamberler üstü bir konuma yerleştirmek, insanların ağzının içine tükürmek, tırnaklarını ve sakallarını sanki kutsal şeylermiş gibi saklatmak!
Sizce bu beyinler sağlıklı beyinler midir?
14 yıldır başımıza gelen tüm belaların birinci derece sorumlusu Badem’dir.
FETÖ’ nü TC Devletinin kalbine kadar sokan da Badem’dir.
Öncelikle ve ivedilikle hesap vermesi gereken “Testiyi Kıran Badem olmalıdır.”
Bu hesabı sormayıp, gariban öğrencilerle, ekmek parası peşinde koşan zavallı öğretmenlerle uğraşan Cumhuriyet Savcıları ve Yargıçlar var ya, onlar kısa bir dönem sonra Zekeriya Öz gibilerden daha beter olacaklardır…
Sağlık ve başarı dileklerimle 15 Ağustos 2016
Rifat Serdaroğlu
Anasayfa
Yazarlar
Rıfat SERDAROĞLU
Yazı Detayı
Bu yazı 1513+ kez okundu.
TESTİYİ BADEMLER KIRDI!
Demokrasi ve özgürlük, benzetmek gerekirse “Su” gibi bir nimettir.
Lâiklik ve Anayasa ise bu nimeti koruyan, muhafaza eden, sınırlarını çizen “Testi” gibidir!
Büyük Atatürk, Türk Devletini akıl-bilim-lâiklik-ulus devlet-üniter yapı-barış ve bağımsızlık üzerine kurdu. Geldiğimiz noktada bu değerlerin ne kadar önemli ve vazgeçilmez olduğu, tüm gerçekliğiyle bir daha ortaya çıktı.
İyi de, çıktı da ne oldu?
-Badem, Lâiklik ilkesini mi kabul etti?
-Badem, Aklı ve Bilimi her şeyin önüne koymayı mı kabul etti?
-Badem Ulus Devlet ve Üniter yapıyı mı kabul etti?
Siz hiç Badem’in ağzından “Ben İslam Devleti kurmayacağım, Cumhuriyetin değerlerine saygılıyım” diye bir söz duydunuz mu?
Duyamazsınız! Son günlerde, “Tamam da bakın Badem, FETÖ ile nasıl uğraşıyor! Ona bir şans daha vermek lazım” diyenler var ya, onlar
15 Temmuz’da yaşadığımız felaketin esas hedefinin Badem değil,
Lâik Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğunun ayırdında olmayanlardır.
Onlar, bu karşı devrim hareketinin Cumhuriyetin ilanı ile başlatıldığını,
bu kalkışmanın dış destekli bir proje olduğunu, zaman zaman isim, Cemaat, Tarikat değiştirerek sürdürüldüğünü hala anlamamakta ısrar edenlerdir.
“15 Temmuz nedir” sorusuna yanıt vermek için onlarca kitap yazılabilir. Dünyanın en zor işlerinden biri böylesine önemli bir konuyu bir cümle ile anlatabilmektir. Affınıza sığınarak şunu söyleyebilirim;
“15 Temmuz, Türkiye Cumhuriyetinin başına geçirilmek istenen, bir bölümü Kürdistan Devleti olacak olan Federe İslam Devleti cübbesi giydirilmesinin, CIA elemanı olan FETÖ tarafından provasının yapılmasıdır ve arkası gelecektir…”
Bir kez daha hatırlatayım: Şu iki gerçeği kimse asla unutmamalıdır;
-Erdoğan, “FETÖ’ne menzilimiz aynı olduğu için biz de yardım ettik!”
-Şimdiye kadar Türkiye’den sadece üç kişi Papa’ya “İslam’ın içini boşalmak çalışmasında, gönüllü uşaklık yapmak” için başvurdu.
93 yıl boyunca sadece üç kişi!
1950 yılında Said-i Nursi, 1998 yılında Fethullah Gülen, 1999 yılında Öcalan…
Türkiye’deki dinci kalkışma hareketlerinin ve Kürtçü-Bölücü işbirliğinin neden ayrılmaz bir parça olduğunu, Şeriat taraftarları ve bölücülerin her zaman niçin “yapışık kardeşler” olduğunu bu üç isim ve günümüzdeki temsilcilerinin, kafası biraz çalışan insanlara çok şey anlatması gerektiğine inanıyorum.
15 Temmuz’u da, binlerce masum gencimizin ölümüne sebep olan
“Çözüm Süreci” denen ihanet sürecini de bu bakış ile değerlendirebilirsiniz…
Badem’e bir şans daha vermek isteyenler şunları unutmamalıdırlar;
-O, Allah-u Teâlâ’nın tüm vasıflarını üzerinde toplamıştır.
-O’na dokunmak bile ibadettir.
-O, Hz. İbrahim’e kadar uzanan bir yolun, bir kutsal davanın son neferidir.
Bu sözler, Bakan-Milletvekili-Belediye Başkanı olan kişiler tarafından açıkça ifade edilen sözlerdir. Peki, Badem bunları söyleyen adamlarına;
“Siz ne yapıyorsunuz? Ben sadece görevini yapmaya çalışan bir faniyim. Böyle saçmalayıp kendinizi de beni de günaha sokmayın” mı dedi?
Yoksa kendisini eleştirenlere; “Bizim Rahmetimiz, gazabımızı aşacaktır, inşallah mı dedi?”
Hukuk Devleti olduğunu iddia eden bir devlette, bir yönetici kendisini Rahmet ve Gazap dağıtabilecek bir ilahi güç sahibi olarak görebiliyor!
Ya Erdoğan ile menzili-hedefi aynı olan Gülen?
Kendini “Kâinat İmamı” olarak görüp, peygamberler üstü bir konuma yerleştirmek, insanların ağzının içine tükürmek, tırnaklarını ve sakallarını sanki kutsal şeylermiş gibi saklatmak!
Sizce bu beyinler sağlıklı beyinler midir?
14 yıldır başımıza gelen tüm belaların birinci derece sorumlusu Badem’dir.
FETÖ’ nü TC Devletinin kalbine kadar sokan da Badem’dir.
Öncelikle ve ivedilikle hesap vermesi gereken “Testiyi Kıran Badem olmalıdır.”
Bu hesabı sormayıp, gariban öğrencilerle, ekmek parası peşinde koşan zavallı öğretmenlerle uğraşan Cumhuriyet Savcıları ve Yargıçlar var ya, onlar kısa bir dönem sonra Zekeriya Öz gibilerden daha beter olacaklardır…
Sağlık ve başarı dileklerimle 15 Ağustos 2016
Rifat Serdaroğlu
Ekleme
Tarihi: 15 Ağustos 2016 - Pazartesi
TESTİYİ BADEMLER KIRDI!
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.