AKP önderliğinin fıtratında, Türk Ordusuna karşı tükenmeyen bir hınç vardır. Buldukları her bir fırsatta TSK’dan öç alma duyguları kabarır ve ellerinden gelen her türlü kötülüğü yaparlar! Bu nefretin bu öç alma duygusunun temelinde, Kurtuluş Savaşımızı başarıyla gerçekleştiren, Türkiye’yi Lâik Cumhuriyet ve Sosyal Hukuk Devleti olarak kuran Büyük Atatürk vardır. Bir örnek verelim; T.C Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “HOCAM” dediği ve Saray sofrasında yanına oturttuğu “Fesli Şarlatan” Kadir Mısırlıoğlu “Kurtuluş Savaşını keşke Yunanlılar kazansaydı” demişti! Biz, bu şarlatanı Türk Milletinin parasıyla masasında yemek yediren Cumhurbaşkanını eleştirince “Cumhurbaşkanı’na hakaretten 11 ay 20 gün hapse mahkûm edileceğiz”, Cumhur’a yani Türk Milletine-Kurtuluş Savaşı şehitlerimize en ağır küfrü eden, Türklerin namusuna hakaret eden bu alçak herif serbest gezecek ve devletin Cumhurbaşkanlığı makamında konuk edilecek!
AKP önderliği, Atatürk’e açık-açık saldırmaktan korktuğu için, kahpece oyunlara baş vurur! Cumhuriyet dönemine “ZULÜM DÖNEMİ”, “REKLAM ARASI”, “DİN DÜŞMANI” gibi bühtanlarda bulunurlar. TSK Genelkurmay’ı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurumları, Türk Yargısı, Türk Basını ve Türk Aydınlarının çoğunluğu “GÖREVLERİNİ” unutup ya korkudan ya üç beş kuruşluk menfaat uğruna emir eri olma haysiyetsizliğini kabul edince, bunlar iyice azıtıp, saldırıyı arttırırlar…
28 Şubat Davası bu saldırılara bir örnektir. Bu dava 5,5 yıldır devam ediyor. 93 duruşma yapıldı. Şimdiki Cumhuriyet Savcısı sadece 4 kez duruşmaya katıldı ve çoğu asker 60 kişinin “ÖMÜR BOYU HAPSE” çarptırılmasını istedi…
Bu davayı açan, BAŞTAN BERİ yürüten Savcı ve Yargıçların şimdi nerede olduklarını Sayın Mehmet Bican’ın “28 Şubat’tan Bugüne Bakmak” (okumanızı öneririm) adlı kitabından sizlere aktarayım; SAVCILAR; Cemil Tuğtekin (İhraç), Hüseyin Ayar (İhraç), Fikret Seçen (Firar), Mehmet Özgür
(Tutuklu), Mustafa Bilgili (İddianameyi hazırlayan-Tutuklu), Kemal Çetin (İhraç-Tutuklu)
YARGIÇLAR; Mustafa Karatay (İhraç), Muhammed Alabaş (Tutuklu), Ali Ertan (Tutuklu), Haydar Kolu (Tutuklu), Ahmet Korkmaz (Tutuklu), Hakan Oruç (Tutuklu), Muharrem Köse (İhraç-Tutuklu), Abdullah Bahçeci(Tutuklu), Halil İbrahim Kütük (Firarda), Nihal Uslu (Tutuklu), Dündar Örsdemir (Tutuklu), Kadriye Çatal (İhraç)
Değerli Okurlar; AKP önderliğindeki bu hınç öylesine güçlüdür ki bunların gözleri görmez, kulakları duymaz, vicdanları haklı feryatlara kapalıdır. Hukukçu olmaya gerek duymadan, sıradan insanlar olarak beraberce düz-basit mantık yürütelim; -28 Şubat, dönemin Milli Güvenlik Kurulu kararı ve Erbakan-Çiller Hükümetine tavsiyesi ile İRTİCAYA karşı gerçekleştirilmiş bir devlet kararıdır. Hangi sağlıklı kafa, o zaman ki MGK kararı YANLIŞ, 15 Temmuz’dan sonraki MGK kararı DOĞRU diyebilir? Ortada bir suç varsa dönemin siyasetçileri neden yargılanmaz? 28 Şubat MGK kararına karşı niçin bir dava açılmadı? -28 Şubat döneminde MGK kararlarını uygulayan hükümette bulunanlardan biri 11. Cumhurbaşkanı Gül değil miydi? MGK kararını alan, genelgeler yayınlayan, uygulayan siyasiler SUÇSUZ hatta ÇİLLER ve AKŞENER gibiler kendilerini MAĞDUR gösterecek, verilen yazılı emir ve genelgeleri uygulayan askerler müebbet hapse mahkûm edilecekler! İşte tükenmeyen hınç dediğim korkunç duygu budur. Bununla mücadele etmek vatan görevidir.
Bazı arkadaşlarım “Neden yazıyorsun ki? Yazıyorsun da ne oluyor? Başın dertten kurtulmuyor” diye sitem ediyorlar! Ben kendimi Atatürk Cumhuriyetinin “Sorumlu ve Özgür Bireylerinden” biri olarak görüyorum. Deneyimlerimi, yaşadıklarımı aktarmaya gayret ediyorum. Üç şeyi net olarak biliyorum; -Bilgi paylaşılırsa çoğalır ve değerlenir, aksi takdirde sizle birlikte yok olur. -Siz siyasetle uğraşmazsanız onu çapsızların eline bırakırsanız, siyaset sizinle uğraşır. Tarlanızda, işinizde, geçiminizde, mutfağınızda, yaşam tarzınızda, özgürlüğünüzde sizinle uğraşır ve hayatı size zehir eder. -AKP önderliği, yıllardır söylediğim gibi son sürat “İslam Devletine” doğru
koşmaktadır. Son çıkan iki KHK, Hukuk Devletini ve Demokrasiyi yok etmek ve Türk Milletini birbirine düşürme planının belirtisidir…
Yazıyı Sayın Fazıl Say’ın şık bir benzetmesiyle tamamlayalım; “Öyle anlar vardır ki siz istediğiniz kadar suya sabuna bulaşmıyorum deyin, su da sabun da gelir size öyle bir bulaşır ki, feleğiniz şaşar…
Sağlık ve başarı dileklerimle 27 Aralık 2017 Rifat Serdaroğlu