Bu Paralelciler yok mu, bu Paralelciler!
Tertemiz, saf, cillop gibi delikanlıyı ne yaptılar ne ettiler, tam tamına
11 sene 9 ay 10 gün boyunca kandırdılar!
Hem de her gün, milletin gözleri önünde kandırdılar! Elma şekeri mi yedirdiler, eline pamuk helva mı verdiler, yoksa cebine bir sarı lira mı koydular?
Günahları boynuna ama delikanlı, bu kadar zaman süresince kandırıldığını anlayamayacak kadar saf olduğunu sonunda televizyonlardan itiraf etti! Gerçekten saf mı, yoksa bizimle dalga mı geçiyor; inanın anlayamadım.
Fakat esas mesele şu;
Anladık, kandıran kötü, kandıran suçlu! Peki, kandırılıp suç işletilen delikanlının hiç mi kabahati yok? Bu delikanlı reşit değil mi?
Soruyu şu şekilde soralım; Paralelciler, delikanlıyı kandırıp rüşvet verdiler diyelim! Rüşveti veren suçlu da, rüşveti alanın hiç mi suçu yok?
Örneğin, Paralelcilerin Altın Madeni hakkında Yüksek Yargı, 5 sene evvel kapatma kararı vermişti! Delikanlı, Bakanlar Kurulunda bu madenin çalışmasında “Ülke Yararı var” diye karar aldırıp, madenin çalışmasına izin verdirmişti!
5 yıl sonra aynı kişi, madenin kapatılması emrini verdi!
-Altın Madeninin çalışmasına yasalara aykırı olarak izin verildiği zaman, TÜRGEV adlı aklama-paklama vakfına ne kadar bağış yapıldı, bilen var mı?
-5 yıl evvel çalışmasına izi verilen maden şimdi neden kapatıldı? Hangisi doğru?
İkisi de yanlış! İki yanlışın olduğu ve milyarlarca liranın döndüğü bu olayda,
win-win (Kazan-Kazan) olmayacak ha! Güldürmeyin insanı, bu kazanlar Nasreddin Hocanın kazanları mı yani?
Olayı bir daha ve kısaca özetleyip, anlatalım;
Ülkenin başına dış kurgulu, cahil ve ihanete meyilli bir takım getirildi!
Saf olduklarından ilk başlarda, hem ülkenin hem de kendilerinin başına ne büyük bir bela açacaklarını öngöremediler.
Zaman geçip, profesyoneller tarafından Kürtçülük ve Cemaat kuyusuna atıldıklarında ise, Türk Milletine doğruları anlatıp af dilemek yerine, yalan söylemeye ve ihanete devam ettiler.
Yok canım bu kadar da olmaz, demeden önce bi yol dinleyin;
-İçinizde, Delikanlının izni ve emri olmadan, Cemaat denen illegal ve gizli yapının, Adalet sisteminin tepelerine, Emniyet Teşkilatının en hassas birimlerine, Kaymakam ve Valilere ulaşmasının mümkün olamayacağını kabul etmeyen var mı? Varsa bunlar ya badem takımındandırlar, ya Cemaat elemanıdırlar, ya da salaktırlar…
-Delikanlının izni ve emri olmadan Uyuşturucu kaçakçısı PKK kanlı terör örgütü ile Türk Devletini kim bir masaya oturtup, bu katilleri şımartabilir?
Delikanlı izin ve emir vermezse, yıllardır terörle mücadele eden, terör örgütünün gizli arşivini bile eline geçirmiş Türk Askeri-Türk Polisi, örgütün tüm Güneydoğu’yu ve şehirleri silah deposu haline getirmesine göz yumarlar mıydı?
Bu cahil ve ihanete meyilli Badem takımı, ülkenin tüm dengelerini bilerek ve isteyerek “İleri Demokrasi” adına alt üst etti. Komşuyu, komşusuna şüphe ile bakar hale getirdi. Millet fakirleşirken kendileri ve aileleri dünyanın süper zenginleri arasına katıldı.
Bu ülkenin okumuş sözüm ona aydınları, para kazanmak uğruna bu yalana ve ihanete bilerek ortak oldular. Sadece şu soruyu kendilerine sorsa idiler, görmekten kaçındıkları gerçek gözlerine batacaktı!
Soru şu; “Arkadaş bunlar demokrat olduklarını söylüyorlar. Ama biat “şartsız itaat” istiyorlar. Tartışmanın, karşılıklı saygının ve can-mal güvenliğinin olmadığı yerde demokrasi olur mu? Tarikat ve Cemaatlerde demokrasi olur mu? Saklı gizli cemiyet-cemaat-tarikatların Türk Milletinden sakladıkları ne olabilir ki?”
Bizler yıllardır, anlattık yazdık. Senelerce en yakın arkadaşlarımız arkamızdan “Yok canım bu kadar da olmaz ki, abartıyor. Kıskançlık mı, kin mi duyuyor ve yanlış yapıyor” diye eleştirildik. Zamanında çok iyilik ettiğimiz, kapımızdan ayrılmayan bir sürü sepet, bizi görünce yolunu değiştirdi. Güldük geçtik!
An itibariyle, herkes gerçeği ve olacakları görmeye başladı. İyi de, çözümü söyleyen yok, çünkü bilen yok! Türkiye’yi bu hale düşüren ve şu an delikanlı tarafından dışlanmış kişilerden çözüm bekleyenlere ise şaşmamak mümkün değil.
Çare var. Mevcut Siyasi Partiler ve yönetim kadrolarıyla, Türk Milleti bu badirenin içinden çıkamaz. Önce herkes bunu kabullenecek. İktidara aday olduğunu dahi söylemeyen insanlardan nasıl fayda beklenebilir ki?
Hırsızlarla- eşkıyalarla- illegal yapılarla Anayasa ve Yasa çerçevesinde mücadele edip, demokratik rejime zarar vermeden ve herkesi kucaklayarak bu derdi çözecek yepyeni bir siyasi yapıyı geniş bir uzlaşma ile kurmak mümkündür.
Nasıl mı? Yerimiz belli, isteyen gelsin buyursun hem kahve ikram edelim, hem de anlatalım…
Not; Tek ricam var! Lütfen cesur insanlar gelsin. Cesareti Bahattin gibi anlayanlar sakın gelmesin! Bahattin cesareti şöyle tarif ediyor; “İshal olduğunu bile-bile yellenmeye kalkmak cesarettir!”
Sevgili Bahattin, ona cesaret denmez! Dense dense aptallık denir.
Yüreğinde vatan sevgisi olan gerçek cesurlara kapımız her daim açıktır…
Sağlık ve başarı dileklerimle 03 Eylül 2015
Rifat Serdaroğlu