Geçen haftaki yazımda; asrın felaketi olarak adlandırılan deprem felaketinin yarattığı kayıplarımızı gidermeye çalıştığımız, bütün dikkat, gayret ve kaynaklarımızı bu konuya teksif ettiğimiz, dış yardımlara ve desteğe de ihtiyaç duyduğumuz bu dönemde, içinde bulunduğumuz durumu fırsata çevirmeye çalışacak bazı ülke ve kurumların olabileceğinden bahsetmiştim.
İstismar edilebilecek konuların başında da; İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine onay vermemize ilişkin yeni girişimlerde bulunulabileceğinin ve Yunanistan’ın yardımsever görünüp, hakkı ve hukuku olmayan hususları lehine çevirmek için fırsat kollayabileceğinin geleceğini anlatmaya çalışmıştım.
Daha deprem felaketinin sıcaklığı ve bir kısmı yeni, bir kısmı da artçı olan depremler devam ederken, fırsatçıların zaman kaybetmeden girişimlere başladıkları, içinde sakladıkları düşünceleri açığa vurdukları görülmektedir.
İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğindeki ısrar
Bu iki ülke; teröristleri desteklemeye, himayeye, finansal kaynak sağlamasına göz yummaya, önleyici tedbirler almamaya ve tahriklere duyarsız kalmaya devam etmektedir. NATO Genel Sekreteri’nin, başta ABD olmak üzere birçok NATO üyesi ülkenin de zorlamasıyla, konuyu sıkıntıda olduğumuz bu dönemde ısrarla gündeme getirmesi manidardır.
İsveç ve Finlandiya’nın üyelik sürecine Türkiye tarafından onay verilebilmesi amacıyla, bu iki ülkenin terör konusunda atması gereken adımlara ilişkin NATO nezdinde üçlü bir anlaşma yapıldığı bilinmektedir. Fakat Genel Sekreter Stoltenberg, bu anlaşmanın gereklerini dikkate almadan, 11-12 Temmuz 2023’de yapılması planlanan NATO zirvesine kadar bu ülkelerin üye olmasının hedeflendiğini açıklamıştır.
Özellikle atılması gerek adımlara ilişkin İsveç’in yeterli ilerleme kaydetmemesi ve provokasyonlara duyarsız kalması üzerine, bu hususta yapılanları takip etmek üzere düzenlenen müzakereler, Türkiye tarafından askıya alınmışken, Stoltenberg, İsveç’in taahhütlerini yeteri kadar yerine getirdiği iddiasındadır.
Ancak deprem felaketi nedeniyle Stoltenberg, Ankara’ya yaptığı ziyarette, Türkiye'nin İsveç'in ittifaka katılım protokolünü onaylaması konusunda karşılaşılan zorlukları ele almak için, Türkiye, Finlandiya ve İsveç'in, Brüksel'deki NATO Karargâhında Mart ayında bir araya gelinmeleri konusunda Türkiye’yle mutabık kaldıklarını ifade etmiştir.
Türkiye de müzakerenin 9 Mart 2023’de Brüksel’de yapılacağı açıklanmıştır. Türkiye ayrıca, Finlandiya’nın üyeliği hususunda fazla bir engel kalmadığını, kalan pürüzlerin de giderilebileceğini, fakat İsveç’ten bu konuda tatmin edici adımlar gelmeden NATO üyeliğine evet denmesinin mümkün olamayacağını ifade etmiştir. Açıklamalardan, bu konuda taviz verilmeyeceği anlaşılmaktadır.
Yunanistan’ın samimiyeti sorgulanmalı
Deprem nedeniyle Türkiye’nin yaptığı dış yardım çağrısına çok sayıda ülke duyarlılık göstermiş, gereken yardım ve desteklerini gerçekleştirmişlerdir. Bir kısmı da halen bu destek ve yardımlarını sürdürmektedir. Bu kapsamda Yunanistan da yardımda bulunmuştur.
Yunanistan’ın, her platformda Türkiye’ye karşı tarihi bir düşmanlık sergilediği bilinen bir gerçektir. Bu nedenle onun yardımları daha çok dikkat çekmiş ve beğeni kazanmıştır. Bu vesileyle karşılıklı iyi niyet temennileri teati edilmiş ve bu yakınlaşmanın, dostluğumuza katkıda bulanacağı ve aramızdaki sorunların çözümüne de vesile olacağı belirtilmiştir.
Ancak, deprem felaketiyle yeşermeye yüz tutan bu olumlu atmosfere rağmen, Türkiye’ye karşı beslenen kinin önüne geçemeyenlerin açıklamaları, Yunanistan’ın samimiyetinin sorgulanmasına neden olmuştur.
Yunan dışişleri bakanı Varvitsiotis’in, oluşan olumlu iklimden rehavete kapılmamak gerektiğini, Türkiye kısa süre içinde eski saldırgan söylemine geri dönerse, tüm köprüleri yıkabileceklerini ve bir yakınlaşma ihtimali, ya da umudu kalmayacağını açıklamıştır.
Genelkurmay eski başkanı Apostolakis’in de, Türkiye'nin deprem afeti yaşadığı bir dönemde Yunan kara sularını genişletmenin tam zamanı olduğunu savunması da sürpriz olmamıştır.
Yunanistan’la müzakere edilmesi ön görülen konuların tümünün, Türkiye’nin uluslararası hukuktan doğan hak ve menfaatlerinden taviz vermeye yönelik olduğu dikkate alınmalıdır.
***
Tam da bu dönemde Kerkük’te Türkmencenin resmi yazılarda yasaklanması da tesadüf değildir.
Deprem nedeniyle oluşan yumuşama ortamından istifade etmeye çalışan fırsatçılara meydan verilmemelidir.