‘’KÜSKÜN SU DAMLASI
Benim de bir hikayem var elbette! Dünyadaki tüm varlıklar gibi.
…Ben dünyaya geldiğimde, kalabalık bir ailem vardı... Tüm ailemi ve yaşadıklarımızı size anlatabilirim... Önce büyükannemden söz etmek istiyorum. Sevgili ve çok değerli büyükannemin ismi Tabiat Ana. Evet evet! Tabiat Ana...Büyükannem çok yaşlı ve bilgili. Neler neler yaşamış. Çok hem de çok tecrübeli...Üzülüp kederlendiğimizde, başımız sıkıştığında hemen büyükannemin etekleri etrafına toplanırız...
Babam okyanus. Annem yağmur bulutu... Benim ismim Su Damlası. Tüm yağmur damlacıkları da benim kardeşlerim...Ve rehberimiz sevgili rüzgar da; biz yağmur damlacıklarının yolunu belirler. Nereye gitmemiz nerede yağmamız gerekir hep rüzgar yol gösterir bize...
Akarsular, göller, denizler, ormanlar, dağlar bizim büyük akrabalarımız. Kuşlar, kelebekler, böcekler, çiçekler, balıklar da; büyükannemin torunu olurlar...
... Biz yüzyıllar boyu hep birlikte yaşadık; dünya denen bu gezegende... Sağlıklı, mutlu, huzurlu ve güvenli bir ihtiyar olan büyükannem Tabiat Ana, bir gün sizlerle tanıştırdı bizi... Sizin “insan” olduğunuzu söyledi hepimize. Ve kulağımıza yavaşça; “ Aman dikkatli olun. Çok çok dikkatli olun!...Bunlar diğer akrabalarımıza benzemezler. Aman ha!...” diye fısıldadı...
Başlangıçta, hiç de korktuğumuz gibi değildiniz. Öylesine sevgi doluydu ki yüreğiniz...Kendine yetebilen, saygılı, akıllı, güvenilir; sımsıcak ve sevgi yüklü canlılardınız her biriniz...El ele verip tüm dünyanın çevresini sevgiyle sarmıştınız... Kendi yaptığınız ekmeği paylaşıp, suyunuzu birlikte yudumlardınız kardeşçe... Sınırlarınızı kollarınızla çizerdiniz ama; hep sevgiyle sarardı kollarınız bir birinizi...Sonra bir gün ne olduysa sınır bildiğiniz kollarınızı kapatıverdiniz kendinize doğru. Ardından, ne olduğunu anlayamadığınız bir güç oluştu; karışıverdi aranıza. O da ne öyle! Yavaş yavaş, el ele sevgiyle tutuşmuş tüm insanların arasında bir itiş kakış başladı. Bir kavga, bir kıyamet! Herkes sadece kendi karnını doyurmaya başladı; bölüşmediniz ekmeğinizi, suyunuzu.
Komşunuzun elindeki ekmeğe, içtiği suya ve soluduğu havaya göz diktiniz. Onu kandırıp, elindekileri aldınız...Bu kandırmaca oyununu oynamak pek çoklarının hoşuna gitti; onlar da aynısını yaptılar kendisinden küçük olanlara... Kapışmalar sürdükçe, korunmak amacıyla; sadece korunmak amacıyla! silahı buldunuz, çok sevindiniz. Ama bir süre sonra karşılıklı büyük savaşlar yaşadı uzun uzun. Bulduğunuz silahlarla savaşırken, büyükannem tabiat ananın canını acıttınız, hem de çoook!...Savaşlara ara verdiğinizde, yalnızca rahatınızı düşündünüz. Keyif düşkünü ve bencil oldunuz. Tek parmağınızı oynatarak, yorulmadan çabuk ve çok iş yapmak istediniz makinelerle ve başardınız. Kimi “teknoloji” kimi “çağdaşlık” dediniz bunun adına...
Silahlarla savaş bir yandan; teknolojiyi olumsuz kullanmanın zararları diğer yandan, zavallı büyükannemin canını çok acıttınız çoook! Hırpaladınız hoyratça ve acımasızca. Sabrını taşırdınız, o sevgi yüklü, sabırlı, olgun ve güven yüklü büyükannemin...Bu arada, elbette ki bizler de çok hırpalandık, üzüldük, yıprandık, incindik. Bencil, sorumsuz, hoyratça davranıp bizleri ve tüm akrabalarımızı yavaş yavaş bitirip tüketmeye çalıştınız. Bizler de, tabiat ananın etrafında toplanarak dertlerimizi, acılarımızı anlatıp; üzüntümüzü paylaştık.
...Ve artık kendimizi korumaya karar verdik. Denizler; var gücüyle kendini temizlemek için uğraştı ama siz insanlar , bıkıp usanmadan en pis sularınızı, yağlarınızı, çöplerinizi attınız denizin masmavi koynuna... Ormanlar; sımsıkı sarıldı toprağın bedenine ama siz insanlar, betonların altına gömdünüz her bir ağacını, fidanını, yeşilini onca ormanın... Ciğerlerinize çektiğiniz havayı solunamaz hale getirdiniz. Zehirli gazlar ürettiniz. Dünyayı saran atmosferi kirletip ozon tabakasını delmeyi başardınız! Çocuklarınız nasıl nefes alacak hiç düşünmediniz; hiç!... Bencil, sorumsuz, hoyratça davranıp bizleri ve tüm akrabalarımızı tüketmeye başladınız. Hepimiz çaresizdik. Büyükannem zaman zaman öfkeyle kükreyip gücünü göstermeye çalıştı; ama hiç duymadınız sesini. Anlamadınız haykırışlarını; sadece ve sadece kendinizi düşünüp durdunuz...
Ve bu gün, evet bu gün hala farkına varamadınız tabiat anaya yaptıklarınızın yazık!...Yazık!...
Siz önce sevgileri tükettiniz!... Hoşgörüyü bitirdiniz!... Saygıyı kaldırdınız!... Rüzgarları estirmediniz!... Kardeşlerimi küstürüp yağmurları dindirdiniz!...Ve tabiat anayı çoook öfkelendirdiniz!... Siz, çocuklarınızın, torunlarınızın, insanlığın geleceğini; kendi çabalarınızla, gayretinizle yok ettiniz!... Yarınları düşünmediniz!... Çareleri tükettiniz!... Siz insanlar, kendinize en büyük kötülüğü kendiniz ettiniz... Küskün su damlası..
Emel AYGÖREN ŞEN’’