Kim bu zibidi?
Bir şirketler grubunda insan kaynakları koordinatörü olarak görev yaptığım dönemde bir meslek büyüğüm, ünlü bir holdingin benimle görüşmek istediğini, cazip bir teklifte bulunacaklarını söyledi.
İlgilenen şirket, insana çok değer veren bir yönetim anlayışına sahip olmadığı için bu görüşmeyi kabul etmeyeceğimi kesin bir dille ifade ettim. Ertesi gün arayan yine aynı kişiydi. Görüşmem için ısrar ediyor ve benim adıma söz verdiğinden bahsediyordu. Çok değer verdiğim bu insan arada kalmasın diye görüşmeye gittim.
Randevum genel müdürleydi. Oldukça sıcak bir görüşme oldu. Teklifleri çok cazipti. Kafam karışmıştı. Ön yargılı olduğumdan utanmaya başlamıştım. Karşımdaki, şirketin kötü ününe inat son derece profesyonel ve vizyoner biriydi. Teklifi kabul ettim. Bir hafta sonra işe başlayacaktım.
Görüşme sone erdi. Vedalaşacakken genel müdür, beni patronla tanıştırmak istediğini söyleyip sekreterinden randevu aldı ve patronun odasına girdik. Nazik bir tanışma sonrasında patron önündeki özgeçmişime şöyle bir göz attıktan sonra ‘Bakıyorum da oldukça iyi yerlerde çalışmışsınız. Bununla birlikte çok da iş değiştirmişsiniz. Hadi diyelim ki biri kötüydü, öbürü kötüydü. Hepsi mi kötüydü?’ dedi sorgular bir tarzda.
Sesi güvensizdi, bunları söylerken gözleri biraz kısılmış gibiydi. Aslında iş değiştirmelerimin benim yeterince sebatkar, başarılı ve tutarlı olmamamdan kaynaklandığını söylemesine nezaketi engel oluyordu.
Ben de kendisine ‘İnsan kaynakları yöneticiliği, üst yönetimle çok uyumlu çalışmayı gerektiren ve üst yönetimin desteğine dayalı yapılabilecek bir iş. Bu uyumun azaldığını hissedersem kovulmayı beklemem giderim’ dedim.
Patron şöyle bir yerinden doğrulup biraz üst perdeden :’Beyefendi, uyum ne demek? Üstler emreder, astlar harfiyen yerine getirir. Uyum bunun neresinde?’ diye sorunca öfkemi gizlemekte zorlanarak ‘Sizi tanıdığım için çok mutlu oldum. Çünkü sizi tanıdıktan sonra şu an çalıştığım patronumun benim için ne kadar değerli olduğunun farkına vardım’ dedim. Ayağa kalktım ve yürüdüm. Arkamdan patronun sesi geliyordu: ‘Yani İsmail Bey, böyle zibidileri nerden bulup getiriyorsunuz karşıma. Bir daha da olmasın sakın. İstemem böyle ukalaları…’.
Gülümsedim ve ukala biri olmanın keyfini süre süre işime geri döndüm.