Kabak sever misiniz?
Bir hafta sonu. Sıcak bir gün. Çınarlı kahveye gidip arkadaşlarla laflamak üzere evden çıktım. Sokağı tam dönmüştüm ki, arkadan gelen sesle irkildim. Ayarsız, patavatsız bir ses ‘Kabak alsana kabaakkk’ diyordu.
Sesin sahibi tanıdık gelmediği için önüme dönüp yola devam etmek üzereyken aynı sesi yeniden duydum. ‘Sana diyorum sana. Kabak al’ dedi. Sinirlenip kabakçıya yanaştım. ‘Almıyorum’ dedim. Kabakçı biraz tehditkar bir tarzla: ‘Alacaksın. Senin yüzünden kabakçı oldum. Sen de bu kabaktan alacaksın’ diye tısladı.
Şaşırarak ‘Neden benim yüzümden?’ soruma ‘Hatırladın mı? Beni işten atmıştın. 2 yıl işsiz güçsüz dolaştım. Sonunda kabakçı oldum sayende’ yanıtını verdi.
Meselenin aslı anlaşılmıştı. ‘Şu kadına bak’ dedim kabakçıya. ‘Karşıdan karşıya geçmeye çalışıyor. Yolun ortasındayken bir araba gelip çarpsa ve kadın ölse. Kimse de oralı olmasa kadını yerden kaldırır mısın?’ diye sordum. Kabakçı ‘Sorulur mu’ dedi ve ekledi: ’İnsanlık öldü mü?’. Sorumu sürdürdüm: ‘Peki kadının kimsesi olmasa, cenazesini ortada bırakır mısın?’. Kabakçı: ‘Bırakmam tabii. Ne lazım gelirse yaparım. Sevaptır’ diye yanıtladı.
‘İşte ben de bunu yaptım. Sana çarpan çarptı ve sen öldün. Ben de sana karşı insan kaynakları müdürü olarak son görevimi ifa ettim, işlemlerini gerçekleştirdim. Fena mı yaptım?’ dedim.
Kabakçı biraz düşündü. Bu sefer oldukça yumuşak ve mahcup bir sesle ‘Abi kabak alsana eve’ dedi. ‘Benden olsun’.
Kabakçının omzuna vurdum hafifçe ve ‘Sağ ol’ dedim. ‘Ben kabak sevmem…’