Oyalamaca
Yine bir denetim hikayesi… Zaten denetim hikayelerini biri yazmaya kalksa kitap olur. Kalite çalışmalarını denetim gününe sakladığımızdan denetçilerden ödümüz kopar. Eksiklerimizi hasıraltı edebilmek için yapmadığımız cambazlık kalmaz.
Yine böyle bir denetim günü. Öğleye doğru kalite müdürü yüzü kireç gibi odama geldi ve koltuğa çöktü. ‘Hayırdır üstad?’ deyince ‘Yandık’ dedi. ‘Denetçi, PPAP dosyasını istedi ve biz hazır değiliz’. Hazır olmak için ne kadar zamana ihtiyacı olduğunu sordum, ‘En az 3 saat’ dedi.
Bu üç saati kendisine kazandıracağımı söyledim. Çok sevindi. ‘Öğle yemeği için denetçileri bana teslim et, gerisine karışma’ dedim.
Denetçilere güzel bir yemek yedirebileceğimi, iyi bir balıkçı restoranına gidebileceğimizi belirtip mezelerini ballandıra ballandıra anlattım. ‘Uzak mı?’ sorusunu ‘Yok canım, pek uzak değil’ sözleriyle geçiştirdim. Bursa’dan yola çıktık, Gemlik solumuzda kaldı, istikamet İznik. Yolda mesafeyi çakmasınlar diye spordan siyasete, modadan kalite sistemlerine değin girip çıkmadığım konu kalmadı. ‘Epey uzakmış’ yakınmalarının ardından göl kenarındaki Rahmi Baba restorana ulaştık.
Yola çıkmadan telefon edip servisi mümkün olan en ağır biçimde yapmalarını rica etmiştim. Şef de sağ olsun 2 konuşup bir servis yaptı. İçmek istemeseler de üsteleye üsteleye çok özel bir Bordeaux şarabını açtırdık. Yayın şiş ve kerevit tava nefisti gerçekten. Onlar çabuk bitirdi ama ben aheste beste yediğimden pek seslerini çıkaramadılar.
Asıl sürpriz dönüşteydi. Alkollü olduğumu öne sürerek 30 km. hızla döndük şirkete. Mırın kırın edince de alkollüyken hız yapmamak gibi bir prensibimin olduğunu söyledim.
Şirkete varıp odama girdim. İki dakika geçti geçmedi kalite müdürü daldı odaya ve boynuma atlayıp teşekkürlerini iletti.
Denetçileri atlatmıştık. Ya da atlayan bizdik aslında…