Çanakkale Haber

Süleyman IŞIK
Köşe Yazarı
Süleyman IŞIK
 

Bir kurşun kalem kaç kilometre yazı yazar? (ÖYKÜ)

Bir kurşun kalem kaç kilometre yazı yazar? Büyük sayılabilecek bir holdingde İ.K Müdürü olarak işe başladım. Yapıyı ve insanları tanıma yani oryantasyon sürecindeyim. Patron, çalışanlara yönelik bir dergi hazırlamamı istedi. Mizanpaj yapmam lazımdı ve sekreterimden kurşun kalem istedim. Yoktu. ‘Sipariş verelim’ dedim. Kızcağız sipariş formunu imzaya getirdi, imzaladım. Aradan 5 dakika geçti, geçmedi yaşça benden epey ileride olan Satın Alma Müdürü yanına çağırdı hem görüşmek hem de çay ısmarlamak için. Yanına vardım. Oturmak için yer gösterdi. Çayımızı yudumlarken de biraz mesafeli ama saygılı bir ses tonuyla tane tane konuştu: ‘Beyefendi, yeni olduğunuzdan bilmediğinize yorduğum için sizi bizzat ben bilgilendireyim dedim. Bir kalem siparişi vermişsiniz. Tabii o kalemi almak mesele değil de, bitmiş olan kaleminizi sipariş formuna eklememişsiniz. Yeni olduğunuz için bilmiyor olabilirsiniz. Anlarım. Biz kurumsal bir firmayız. 3,5 cm’den daha kısa kalmış kurşun kalemleri satın alırız. Bundan uzunsa daha kullanılabilir düşüncesiyle iade ederiz’. Bir yandan şaşkınlığımı belli etmemek, diğer yandan da ‘Acaba kafaya mı alıyor yeni olduğum için’ düşüncesini gizleyemeye çalışarak ‘Üstadım, 3,5 cm standardını neye göre koydunuz?’ diye sordum. Hemen cevapladı: ‘Faber firmasına mektup yazdık. 3,5 cm’den yukarı kalemlerle yazılabiliyormuş. Yalnız, bir kurşun kalemle kaç metre yazılabileceğini de sormuştuk aynı mektupta ama yanıt vermediler. Bunun üzerine benim gayretlerimle yıllar önce bir çizelge yapıp bölümlere dağıttık. Her harfe 1 puan verdik. Mesela M 1,5, L 0,5, S 1 puan. Ardından çalışanlardan günlük olarak yazdıkları yazıların toplam puanlarını hazırladığım çizelgelere işlemelerini istedik. 3-5 ay sıkı takip edip uygulattık. Ama bizdeki yöneticiler maalesef yönetici olmadıklarından iş tavsadı ve bitti’. Nutkum tutulmuştu. Nasıl bir yere gelmiştim? Çaktırmadan ayağımı çimdikledim duyduklarım gerçek mi diye.  Kantarın topuzu Uluslararası bir telekom şirketinin İK Müdürü arayan ilanına müracaat edip görüşmeye çağırıldım. Mülakat yapacak olan meslektaşım, Avrupa ve Ortadoğu’dan sorumlu İK Direktörü ve sık sık gazetelerde boy gösteren bir guru. Heyecanlıydım. Hem böylesine donanımlı ve başarılı biriyle tanışacak, hem de bu çaptaki bir şirketin işe alma süreçleriyle ilgili bilgimi, görgümü artıracaktım. Belirtilen saatten önce oradaydım. Bekçi beni kulübede misafir etti çünkü direktör bir türlü bulunamadı. Yarım saatlik bekleyişin ardından karşı karşıyaydık. Benden birkaç yaş genç. Top sakalı ve marka olduğu karşıdan bağıran şık giysileri ve yüzüne yakışan gülümsemesiyle çizdiği imaj pozitifti. Ayakta hoş geldin beş gittin faslını icra ederken sekreteri de bir yandan boş oda bakınıyor. Bulunursa mülakat yapacağız. En sonunda bir odadan laptopuyla bir kızcağız çıkarılıp salona alınırken biz de kızın boşalttığı odaya geçtik. Direktör, önünde benim özgeçmişim evirip çeviriyor ve sanki soracağı soruları arıyor gibiydi. Ardından özgeçmişimi özetlememi istiyordu zaman kazanmak için. Sonra çok iş değiştirmemin nedenini sordu. Anlatmaya çalıştım. Kısa bir sessizliğin ardından aklına başka soru gelmemiş gibi, mırıldanarak İK Müdüründe ne tür vasıflar aradıklarını anlattı esneye esneye. Saat daha 11.00 civarı ama anlaşılan direktör epey yorulmuş ve muhtemelen uykusuz kalmış. Ben de esnememek için epeyce zorladım kendimi. Odadaki ağır havayı bir telefon bozdu. Direktöre birden canlılık geldi. Anlaşılan birlikte gidilecek bir seyahatin planları yapılıyor kabaca. Telefonu kapayıp ‘Nerede kalmıştık?’ diye sordu enerjik bir sesle ve yanıt beklemeden şirketi, İK uygulamalarını anlattı. Sonra bana dönüp sordu: ‘Biz, sıra dışı bir şirketiz ve sıra dışı uygulamalarla bu noktaya gelebildik. Aradığımız yöneticiler de sıra dışı olmalı. Örneğin eğitim sürecinde daima ilkleri biz gerçekleştirdik. Mavi yakalıları beyaz yakalılarla birlikte 5 yıldızlı otellerde eğitime aldık. Kişi başına düşen yıllık eğitim süresini 45 saatin üzerine taşıdık. Eğitim komitesine işçi temsilcisini de dahil ettik. Peki şimdi siz söyleyin bakalım… Eğitim konusunda öyle herkesin uyguladığı değil de sıra dışı bir uygulamanız oldu mu geçmişte?’ . ‘Aslında var’ diye konuştum fısıldayan bir sesle. ‘Mutlaka vardır da, tekrar hatırlatayım; Anlatacaklarınız öyle genel geçer şeyler olmasın. Özgün olsun, yaratıcı olsun, sıra dışı olsun…’ diye böldü konuşmamı. ‘Peki madem’ diyerek şunları anlattım: ‘Çalıştığım şirketlerden birinde eğitim sonrası ölçme değerlendirme işini sıkı tutuyor ve izliyorduk. Gördük ki, verilen eğitimler sonrasında verimlilik düzeyi bir miktar artıyor, sonra tekrar eski düzeye iniyordu. Bunun üstüne kafa patlattık, mülakatlar yaptık, araştırdık. Gördük ki, işçilerimiz bizimle başka bir kültürü paylaşıyor, toplam kaliteydi, iletişimdi, empatiydi bir çok kavramla haşır neşir oluyorlardı. Oysa eve gittiklerinde onları çok başka bir kültür bekliyordu. –Herif herif gül kızıma yazık ettin- diyen bir kaynanayla da, -Karşıdaki Leyla’nın kocası İsmail daha fabrikaya gireli 2 sene olmadı bak araba çekti altına- diyen karısıyla da, evden bunalıp kahveye gittiğinde laga luga muhabbetiyle de iç içe oluyorlardı. Hem bizimle 8 saat paylaşırken özel yaşama ayıracakları 16 saat vardı…’. ‘Eee’ diye sıkılmış bir tonda yine kesti sözümü: ‘Sadede gelelim lütfen’. ‘Peki’ diyerek şöyle tamamladım sözümü: ‘Biz de bu tespitten hareketle, eğitimlere işçilerimizin yanında eşlerini, kaynanalarını, yetişkin çocuklarını ve dilerlerse kahvedeki okey arkadaşlarını dahil ettik. Sonuçlar çok olumluydu’. Uzun bir sessizlik oldu. Ardından Direktör bir şeyler konuşmak zorundaymış gibi bıkkın bir ifadeyle : ‘Kantarın topu biraz kaçmış’ dedi. ‘Neyse biz sizi arar, bilgilendiririz’. O gün bugün hala bekliyorum aranmayı. Ararlar mı dersiniz?
Ekleme Tarihi: 31 Ağustos 2020 - Pazartesi
Süleyman IŞIK

Bir kurşun kalem kaç kilometre yazı yazar? (ÖYKÜ)

Bir kurşun kalem kaç kilometre yazı yazar?
Büyük sayılabilecek bir holdingde İ.K Müdürü olarak işe başladım. Yapıyı ve insanları tanıma
yani oryantasyon sürecindeyim. Patron, çalışanlara yönelik bir dergi hazırlamamı istedi.
Mizanpaj yapmam lazımdı ve sekreterimden kurşun kalem istedim. Yoktu. ‘Sipariş verelim’
dedim. Kızcağız sipariş formunu imzaya getirdi, imzaladım.
Aradan 5 dakika geçti, geçmedi yaşça benden epey ileride olan Satın Alma Müdürü yanına
çağırdı hem görüşmek hem de çay ısmarlamak için. Yanına vardım. Oturmak için yer gösterdi.
Çayımızı yudumlarken de biraz mesafeli ama saygılı bir ses tonuyla tane tane konuştu:
‘Beyefendi, yeni olduğunuzdan bilmediğinize yorduğum için sizi bizzat ben bilgilendireyim
dedim. Bir kalem siparişi vermişsiniz. Tabii o kalemi almak mesele değil de, bitmiş olan
kaleminizi sipariş formuna eklememişsiniz. Yeni olduğunuz için bilmiyor olabilirsiniz.
Anlarım. Biz kurumsal bir firmayız. 3,5 cm’den daha kısa kalmış kurşun kalemleri satın
alırız. Bundan uzunsa daha kullanılabilir düşüncesiyle iade ederiz’.
Bir yandan şaşkınlığımı belli etmemek, diğer yandan da ‘Acaba kafaya mı alıyor yeni
olduğum için’ düşüncesini gizleyemeye çalışarak ‘Üstadım, 3,5 cm standardını neye göre
koydunuz?’ diye sordum.
Hemen cevapladı: ‘Faber firmasına mektup yazdık. 3,5 cm’den yukarı kalemlerle
yazılabiliyormuş. Yalnız, bir kurşun kalemle kaç metre yazılabileceğini de sormuştuk aynı
mektupta ama yanıt vermediler. Bunun üzerine benim gayretlerimle yıllar önce bir çizelge
yapıp bölümlere dağıttık. Her harfe 1 puan verdik. Mesela M 1,5, L 0,5, S 1 puan. Ardından
çalışanlardan günlük olarak yazdıkları yazıların toplam puanlarını hazırladığım çizelgelere
işlemelerini istedik. 3-5 ay sıkı takip edip uygulattık. Ama bizdeki yöneticiler maalesef
yönetici olmadıklarından iş tavsadı ve bitti’.
Nutkum tutulmuştu. Nasıl bir yere gelmiştim? Çaktırmadan ayağımı çimdikledim duyduklarım
gerçek mi diye. 
Kantarın topuzu
Uluslararası bir telekom şirketinin İK Müdürü arayan ilanına müracaat edip görüşmeye
çağırıldım. Mülakat yapacak olan meslektaşım, Avrupa ve Ortadoğu’dan sorumlu İK Direktörü
ve sık sık gazetelerde boy gösteren bir guru.
Heyecanlıydım. Hem böylesine donanımlı ve başarılı biriyle tanışacak, hem de bu çaptaki bir
şirketin işe alma süreçleriyle ilgili bilgimi, görgümü artıracaktım.
Belirtilen saatten önce oradaydım. Bekçi beni kulübede misafir etti çünkü direktör bir türlü
bulunamadı.
Yarım saatlik bekleyişin ardından karşı karşıyaydık. Benden birkaç yaş genç. Top sakalı ve
marka olduğu karşıdan bağıran şık giysileri ve yüzüne yakışan gülümsemesiyle çizdiği imaj
pozitifti.
Ayakta hoş geldin beş gittin faslını icra ederken sekreteri de bir yandan boş oda bakınıyor.
Bulunursa mülakat yapacağız.
En sonunda bir odadan laptopuyla bir kızcağız çıkarılıp salona alınırken biz de kızın boşalttığı
odaya geçtik.
Direktör, önünde benim özgeçmişim evirip çeviriyor ve sanki soracağı soruları arıyor gibiydi.
Ardından özgeçmişimi özetlememi istiyordu zaman kazanmak için. Sonra çok iş
değiştirmemin nedenini sordu. Anlatmaya çalıştım.
Kısa bir sessizliğin ardından aklına başka soru gelmemiş gibi, mırıldanarak İK Müdüründe ne
tür vasıflar aradıklarını anlattı esneye esneye. Saat daha 11.00 civarı ama anlaşılan direktör
epey yorulmuş ve muhtemelen uykusuz kalmış. Ben de esnememek için epeyce zorladım
kendimi.
Odadaki ağır havayı bir telefon bozdu. Direktöre birden canlılık geldi. Anlaşılan birlikte
gidilecek bir seyahatin planları yapılıyor kabaca. Telefonu kapayıp ‘Nerede kalmıştık?’ diye
sordu enerjik bir sesle ve yanıt beklemeden şirketi, İK uygulamalarını anlattı. Sonra bana
dönüp sordu: ‘Biz, sıra dışı bir şirketiz ve sıra dışı uygulamalarla bu noktaya gelebildik.
Aradığımız yöneticiler de sıra dışı olmalı. Örneğin eğitim sürecinde daima ilkleri biz
gerçekleştirdik. Mavi yakalıları beyaz yakalılarla birlikte 5 yıldızlı otellerde eğitime aldık.
Kişi başına düşen yıllık eğitim süresini 45 saatin üzerine taşıdık. Eğitim komitesine işçi
temsilcisini de dahil ettik. Peki şimdi siz söyleyin bakalım… Eğitim konusunda öyle herkesin
uyguladığı değil de sıra dışı bir uygulamanız oldu mu geçmişte?’ .
‘Aslında var’ diye konuştum fısıldayan bir sesle. ‘Mutlaka vardır da, tekrar hatırlatayım;
Anlatacaklarınız öyle genel geçer şeyler olmasın. Özgün olsun, yaratıcı olsun, sıra dışı
olsun…’ diye böldü konuşmamı.
‘Peki madem’ diyerek şunları anlattım: ‘Çalıştığım şirketlerden birinde eğitim sonrası ölçme
değerlendirme işini sıkı tutuyor ve izliyorduk. Gördük ki, verilen eğitimler sonrasında
verimlilik düzeyi bir miktar artıyor, sonra tekrar eski düzeye iniyordu. Bunun üstüne kafa
patlattık, mülakatlar yaptık, araştırdık. Gördük ki, işçilerimiz bizimle başka bir kültürü
paylaşıyor, toplam kaliteydi, iletişimdi, empatiydi bir çok kavramla haşır neşir oluyorlardı.
Oysa eve gittiklerinde onları çok başka bir kültür bekliyordu. –Herif herif gül kızıma yazık
ettin- diyen bir kaynanayla da, -Karşıdaki Leyla’nın kocası İsmail daha fabrikaya gireli 2
sene olmadı bak araba çekti altına- diyen karısıyla da, evden bunalıp kahveye gittiğinde
laga luga muhabbetiyle de iç içe oluyorlardı. Hem bizimle 8 saat paylaşırken özel yaşama
ayıracakları 16 saat vardı…’.
‘Eee’ diye sıkılmış bir tonda yine kesti sözümü: ‘Sadede gelelim lütfen’. ‘Peki’ diyerek şöyle
tamamladım sözümü: ‘Biz de bu tespitten hareketle, eğitimlere işçilerimizin yanında
eşlerini, kaynanalarını, yetişkin çocuklarını ve dilerlerse kahvedeki okey arkadaşlarını dahil
ettik. Sonuçlar çok olumluydu’.
Uzun bir sessizlik oldu. Ardından Direktör bir şeyler konuşmak zorundaymış gibi bıkkın bir
ifadeyle : ‘Kantarın topu biraz kaçmış’ dedi. ‘Neyse biz sizi arar, bilgilendiririz’.
O gün bugün hala bekliyorum aranmayı. Ararlar mı dersiniz?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.