Çanakkale Haber

Süleyman IŞIK
Köşe Yazarı
Süleyman IŞIK
 

Anahtar... ÖYKÜ

ANAHTAR Bir güvenlik amirimiz vardı. Adı Ali. Terörle mücadeleden emekli bir polis. Son derece işine bağlı, temiz ve efendi bir insan. Ali Bey bana bağlı çalışıyordu. Ne zaman çağırsam üzerinden kolay çıkarmadığı, adeta onunla özdeşleşen mont-pardesü karışımı giysisi şişkin, şangır şungur ses çıkararak koşturup gelirdi. Önceleri bu şangırtıya anlam veremedim. Belki bozuk paradır dedim ama bir gün dayanamayıp sordum: ‘Yahu Ali Bey, nedir bu cebinizde şangır şungur eden?’. Ali Bey mahcup bir edayla: ‘Efendim biliyorsunuz fabrikadaki her kapının bir anahtarı var bir de yedeği. Yedekleri bende duruyor. Ses çıkaran onlar’. Anahtar sayısını sordum 43 olduğunu söyleyince dayanamayıp ‘Allah aşkına Ali Bey, hiç bu kadar anahtar cepte gezdirilir mi? Masanızın çekmecesine koysanıza’ diye çıkıştım. Boynunu büküp ‘Koyamam efendim’ dedi. Şaşırdım, ‘Nedenmiş o?’ diye sorunca aldığım yanıtla şoke oldum: ‘Çekmeceye koyamam, çünkü çekmecenin anahtarı da bu anahtar yığınının içinde…’. Sözün bittiği yer burası olsa gerek diye düşündüm ve uzaklaştım. Ama baba biz Türküz! Eskiden genel müdürler ulaşılmaz değildi. Hatta evlerine oturmaya bile gidilebiliyordu. Sanırım 25 yıl önceydi. Akşam şirketin genel müdürünün evine çay içmeye davetliydik. Eşim ve küçük oğlumla elimizde yaş pasta yola koyulduk. O zamanlar böyle rezidanslar, ultra lüks siteler yok. Ama ziyarete gittiğimiz ev, birkaç apartmandan müteşekkil, bahçeli bir site. Gelen ziyaretçileri karşılayan kocaman bir levha var: ‘Yabancılar giremez’. Oğlum heceleyerek levhayı okudu ve aklı karışmış halde sordu: ‘Ama baba biz Türküz’. Epeyce güldük . Evde hoş beşin ardından kısa bir sessizlik sonrası etrafı meraklı gözlerle inceleyen oğlum genel müdüre ‘Siz fakir misiniz?’ diye sordu. ‘Evet, fakiriz’ yanıtını alınca bizim velet bilmiş bilmiş söylendi: ‘Belli, belli. Daha sobanız bile yok. Babama söyleyeyim de size soba alsın’. Gülelim mi, mahcup mu olalım bilemedik. Çocuk haksız sayılmazdı. O güne kadar bizim ev dahil, gördüğü her evde soba vardı. Genel müdürün eviyse kaloriferli… Neyse çaylarımız geldi. Bizimkine de meyve suyu koydular. Ama gözler fıldır fıldır bir şeyler aranıyor. Sonunda bu sefer genel müdürün eşine sordu: ‘Neden bizim pastamızdan bize ikram etmiyorsunuz?’. Yerin dibine girmiştik. Kem küm ettik. Sağolsun genel müdür de ‘Bu çocuk adam olacak’ diye gülerek karşıladı. Neyse pastası geldi, bizimki şapırdata şapırdata yerken bu kez bana sordu: ‘Ne güzel pasta almışız değil mi baba…?’.
Ekleme Tarihi: 05 Ocak 2021 - Salı
Süleyman IŞIK

Anahtar... ÖYKÜ

ANAHTAR

Bir güvenlik amirimiz vardı. Adı Ali. Terörle mücadeleden emekli bir polis. Son derece işine bağlı, temiz ve efendi bir insan. Ali Bey bana bağlı çalışıyordu. Ne zaman çağırsam üzerinden kolay çıkarmadığı, adeta onunla özdeşleşen mont-pardesü karışımı giysisi şişkin, şangır şungur ses çıkararak koşturup gelirdi.

Önceleri bu şangırtıya anlam veremedim. Belki bozuk paradır dedim ama bir gün dayanamayıp sordum: ‘Yahu Ali Bey, nedir bu cebinizde şangır şungur eden?’. Ali Bey mahcup bir edayla: ‘Efendim biliyorsunuz fabrikadaki her kapının bir anahtarı var bir de yedeği. Yedekleri bende duruyor. Ses çıkaran onlar’.

Anahtar sayısını sordum 43 olduğunu söyleyince dayanamayıp ‘Allah aşkına Ali Bey, hiç bu kadar anahtar cepte gezdirilir mi? Masanızın çekmecesine koysanıza’ diye çıkıştım. Boynunu büküp ‘Koyamam efendim’ dedi. Şaşırdım, ‘Nedenmiş o?’ diye sorunca aldığım yanıtla şoke oldum: ‘Çekmeceye koyamam, çünkü çekmecenin anahtarı da bu anahtar yığınının içinde…’.

Sözün bittiği yer burası olsa gerek diye düşündüm ve uzaklaştım.

Ama baba biz Türküz!

Eskiden genel müdürler ulaşılmaz değildi. Hatta evlerine oturmaya bile gidilebiliyordu. Sanırım 25 yıl önceydi. Akşam şirketin genel müdürünün evine çay içmeye davetliydik. Eşim ve küçük oğlumla elimizde yaş pasta yola koyulduk.

O zamanlar böyle rezidanslar, ultra lüks siteler yok. Ama ziyarete gittiğimiz ev, birkaç apartmandan müteşekkil, bahçeli bir site. Gelen ziyaretçileri karşılayan kocaman bir levha var: ‘Yabancılar giremez’. Oğlum heceleyerek levhayı okudu ve aklı karışmış halde sordu: ‘Ama baba biz Türküz’.

Epeyce güldük . Evde hoş beşin ardından kısa bir sessizlik sonrası etrafı meraklı gözlerle inceleyen oğlum genel müdüre ‘Siz fakir misiniz?’ diye sordu. ‘Evet, fakiriz’ yanıtını alınca bizim velet bilmiş bilmiş söylendi: ‘Belli, belli. Daha sobanız bile yok. Babama söyleyeyim de size soba alsın’. Gülelim mi, mahcup mu olalım bilemedik. Çocuk haksız sayılmazdı. O güne kadar bizim ev dahil, gördüğü her evde soba vardı. Genel müdürün eviyse kaloriferli…

Neyse çaylarımız geldi. Bizimkine de meyve suyu koydular. Ama gözler fıldır fıldır bir şeyler aranıyor. Sonunda bu sefer genel müdürün eşine sordu: ‘Neden bizim pastamızdan bize ikram etmiyorsunuz?’.

Yerin dibine girmiştik. Kem küm ettik. Sağolsun genel müdür de ‘Bu çocuk adam olacak’ diye gülerek karşıladı. Neyse pastası geldi, bizimki şapırdata şapırdata yerken bu kez bana sordu: ‘Ne güzel pasta almışız değil mi baba…?’.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.