Yeni açıklanan asgari ücret, emekçilerin yaşam mücadelesine bir nebze olsun nefes aldırmaktan uzak, bir kez daha toplumsal gerçeklerden kopuk bir politik tercihin ürünü olduğunu gösteriyor. Bu rakam, kağıt üzerinde "zam" olarak sunulsa da, mutfak masraflarından kira giderlerine, eğitim harcamalarından enerji faturalarına kadar uzanan yelpazede bir aileyi geçindirmek için kesinlikle yeterli değil. Sorun sadece rakamlardan ibaret değil; bu politika, ülkenin geleceğini temsil eden nesillerin yetiştirilme koşullarını da derinden etkiliyor.
Geçim Mücadelesi İçinde Kaybolan Ebeveynler
Asgari ücretle çalışan bir anne ya da baba için yaşam, sabahın ilk ışıklarından gecenin geç saatlerine kadar süren bir mücadele anlamına geliyor. Çalışma saatlerinin uzunluğu, fiziksel ve zihinsel yorgunluk, düşük ücretle sağlanan tatminsizlik derken ebeveynler, çocuklarına yeterli vakit ayıramıyor. Ebeveynler evde olduklarında bile, ekonomik kaygılar nedeniyle çocuklarına duygusal anlamda destek olma kapasitesini kaybediyor. Bu durum, bir neslin ihtiyaç duyduğu rehberlikten yoksun yetişmesine yol açıyor.
Eğitim ve Gelecek Perspektifi
Asgari ücretle geçinen bir ailenin çocuğu için kaliteli bir eğitim almak neredeyse imkansız hale geliyor. Okul masrafları, ders kitapları, kırtasiye giderleri, ek ders ücretleri ve hatta okul kıyafetleri bile aile bütçesini zorluyor. Daha da önemlisi, bu ekonomik koşullarda büyüyen bir çocuk, geleceğe dair umutlarını kaybediyor. Üniversite hayali kuran bir genç, ailesinin ekonomik şartlarını görünce o hayalini erteliyor ya da tamamen vazgeçiyor.
Toplumdaki Eleştiriyi Susturma Çabası
Bu sistemin yarattığı yoksulluk sarmalını dile getiren herkesin, vatan hainliği ya da "dış güçlerin oyuncağı" olmakla suçlanması ise en büyük tehlikelerden biri. Eleştirinin, çözüm önerisinin ve hak arayışının bu şekilde bastırılması, toplumun geleceği adına atılabilecek adımları daha en başından engelliyor. İktidar, ekonomik başarısızlıklarının üzerini örtmek için sürekli olarak “hain” ya da “FETÖ’cü” yaftasını kullanıyor. Oysa ekonomik sorunlar, ideolojik bir bakış açısıyla değil, gerçekçi ve bilimsel çözümlerle ele alınmalıdır.
Geleceğe Nasıl Bir Nesil Bırakıyoruz?
Ebeveynlerin yoksullukla baş etmeye çalıştığı bir ortamda büyüyen çocukların, geleceğe nasıl bir katkı sağlayabileceği sorusu acı bir gerçeği ortaya koyuyor. Açlığın, sefaletin ve adaletsizliğin pençesinde büyüyen bir nesil, hem psikolojik hem de fiziksel anlamda yıpranmış olarak hayata atılıyor. Bu, toplumsal çürümenin en somut yansımasıdır. Yoksulluk, sadece bugünü değil, yarını da esir alıyor.
Çözüm: Adil ve İnsan Odaklı Bir Ekonomik Politika
Bu döngüyü kırmanın yolu, gerçek anlamda adil ve insan odaklı bir ekonomik politikanın hayata geçirilmesidir. Emekçinin alın terini küçümsemeyen, çalışanların onurlu bir yaşam sürebilmesi için gereken asgari koşulları sağlayan bir politika gereklidir. Bunun için de toplumsal farkındalık artırılmalı, eleştiriye açık bir yönetim anlayışı benimsenmelidir.
El Cümle ; Asgari ücretin bir yaşam standardı değil, bir yaşam mücadelesi haline geldiği bu düzende, toplum olarak hepimizin üzerine düşen görevler var. Susturulmayı değil, çözüm üretmeyi seçmeliyiz. Çünkü bu ülkenin gerçek sorumlu sorumsuzları , halkın sorunlarını görmezden gelenlerdir.