Dünya kurulduğu günden beri doğru - yanlış nedir tartışılmaktadır. Varılan sonuçların ülkelere,toplumlara geleneklere, din, ahlak ve yönetim şekline göre değişebileceği gayet doğaldır Böyle bir durumda farklı hukuk kuralları getirilerek doğru veya yanlışın hukuk çerçevesinde takdir edilmesine ve varılan hükmün devlet gücüne dayandırılmasına çalışılmıştır. Bugün toplumdaki insanların birbirlerine, topluma ve bizzat kendilerine karşı davranışları hukuk kuralları çerçevesinde disipline edilmiş olmasına rağmen din ve ahlak kuralları da hem hukukun özünde hem de yanında toplumu düzenlemektedir. Ancak bunlardan din kurallarının uygulama gücü öbür dünyaya aittir. Ahlak kurallarının uygulama gücü ise toplumun bir davranışı iyi veya kötü olarak değerlendirmesine bağlıdır. Ahlakı “insanların yüzyıllar boyunca iyi olarak değerlendirdiği davranış biçimlerinin ifadesi” olarak tanımlayabiliriz. Esasen hukukun ve özellikle de Ceza Hukuku’nun yasakladığı eylemlerin çoğu ahlaka aykırı eylemledir
Günümüzde teknolojinin ilerlemesi, hızlı nüfus artışı, tüm dünyada arz ve talep dengelerinin değişmesi, hızlı iletişim zamanının yaşanması hatta bilgiye çok çabuk ulaşılması ama bir o kadar da çok fazla bilgi kirliliğinin olması , yani neyin doğru neyin yanlış olduğu kargaşası, insan ilişkilerinin iletişim çağı ile teknolojik araçlarla ve hızlı tüketilir şekilde olması pek çok uzmanlık gerektiren sorunlarıda birlikte getirmektedir..Değişmeyen bir şey varsa doğruyu aramaktır.
Bugün iş ahlakı normlarının uluslararası hukuk çerçevesinde yeniden değerlendirilmesi ve uluslararası yaptırımlı yasaklar getirilmesi ihtiyacı hızla artmaktadır. Uluslararası, ulusal, yerel ve hatta insani ilişkilerde etik kurallları ihtiyaçtan yola çıkarak düzenlemek gereklidir..Devlet, piyasa ekonomisinin işleyişini ahlak normlarına uygun hale getirici yönde kararlar almalıdır. Kaldı ki gerek tüketicilerin gerekse yatırımcıların ahlaki tercih doğrultusunda hareketleri örneğin ahlaka aykırı üretim ve uygulamaları olan firmaları reddetmeleri, ürünlerini almamaları, iş ahlakına aykırı davranışlarıyla tanınan firmaların hisselerine yatırım yapmamaları; iş ahlakına uygun davrananları ise ödüllendirmeleri gerekmektedir. Yaşanılan ekonomik krizi fırsata çeviren kendini akıllı sanan bazı şahsiyetler kendi yaşam tarzlarından taviz vermeden israfa devam etmekte iş yada emeğinin karşılığını bekleyenlere ise ekonomik kriz var kazanamıyoruz borç var diyerek inkar etme de neredeyse alışageldiğimiz bir söylem olmuştur
Emeği yok sayanı ,inkar edeni, etik kuralları önemsemeyeni, , yolsuzluk yapanı, borcunu ödemeyeni veya iş hizmetini tam olarak yerine getirmeyeni duyurarak toplumu bilgilendirmek tanınmalarını sağlamak bir daha yapmamaları konusunda belki caydırıcı olabilir... Bu bilincin oluşturulmasında sivil toplum kuruluşlarına düşen görev çok büyüktür. Yoksa daha 8.yaşındaki bir çocuğun bile birisini kandırarak bir şey elde etmesini alkışlamanın ileride getireceği zararları düşünmek bile istemeyiz ....Belki de bu ahlaki ve kanuni kurallara uymayanları ifşa ederek işe başlamak,bu gibi kişilere itibar edilmemesi için azami gayret göstermek toplumda barındırmamak toplumun önde gelen görevlerinden olmalıdır.
Kapitalizmin pencesine aldığı bütün değerlerden yoksun insanların aydınlığı, dürüstlüğü, vicdanı,doğruyu tekrar keşfetmeleri dileğim ile....
Taner ARÇUKOĞLU