Çanakkale Haber

Taner ARÇUKOĞLU
Köşe Yazarı
Taner ARÇUKOĞLU
 

GÜNÜMÜZÜN HASTALIĞI...

Günümüzde , dünyanın neresine gidersek gidelim  kurtulamayacağınız, asla kaçamayacağınız bir konu var o da dedikodu ve iftiradır.Bir nevi kalp hastalığı, kinin egon hırsın eylemi . Üstelik de oldukça sevilerek yapılır. Ballandıra ballandıra anlatılır. Hatta kahve ve çayların tadı çıkarılır. Kahvehane, pazaryeri, okul, cami, düğün, cenaze hiç fark etmez.Hemen ayaküstü bile ortaya birkaç kelime atılıverir Yasakmış, harammış, çok günahmış kimse umursamaz. Başarılı mı, senden önde mi, güzel mi, yakışıklı mı, rakibin mi, rakip adayın mı ?  Zeki ve sevilen biri mi? Yada fikirleri söyledikleri doğru ve seni rahatsız mı ediyor  ...Hiç affetme vur abalıya. Anlatan anlatıyor da dinleyen de aslı astarının olup olmadığını pek sorgulamaz. ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz' diyerek iftira- dedikodu bayrağını severek devralır. Öyle dedikodular var ki, hayatında hiç görmediği, sohbet etmediği, çayını içmediği insanın arkasından konuşulur. Seni tanımışlığı yok, konuşmuşluğu yok ama üçüncü şahısların yönlendirmesiyle senin gıyabında sana düşman olabiliyor ve senin için her türlü iftirayı atabiliyorlar. Bir bakmışsınız hiç bir şeyden haberiniz yokken birçok insan, dava arkadaşların, birlikte yol yürüdüğün emek verdiğin yoldaşların, akraban sana mesafeli davranıyor. Önce bir anlam veremiyorsun ama kısa bir zaman sonra büyük bir iftira ve dedikodu kazanının içinde kaynatıldığını fark ediyorsun. İnsanlar duyduklarında şaşkınlık öfke, hayal kırıklığı yaşasalarda maalesef herkese doğruyu anlatamıyor sadece ''zaman diyor bunu yapanın hakkında gelir, doğrular ortaya çıkar yaptığı haksızlık gelir kendini bulur...Evet zaman doğruları çıkarıyorda bazen geç bazen ibretlik olsun diye hemen..Ama bu hastalığa kapılanlar birşey olmamış gibi hayatlarına devam edebiliyorlar. İnsanlar Sürekli ‘aman laf gelmesin' endişesiyle dolaşıyor. İki yüzlülük almış başını gidiyor. Arkandan durmadan konuşan kişi karşında birşey yokmuş gibi yüzüne gülebiliyor... İftiranın kökeninde bilinç altındaki intikam duygusu yatar. İftiracı kendisini inciteceğini umduğu suçlamaları, özellikleri, ithamları iftira attığı kişiye yakıştırır daha doğru bir tabirle yapıştırır.  Çamur at izi kalsın mantığıyla karalamaya çalışır. İftira dedikodu bir tür alışkanlıktır. Bazı insanlar iftira atmaktan tarifsiz bir zevk alırlar. İftira, bastırılmış duygularının dışavurumu gibidir, onları zehir akıtır gibi akıtırlar ve sonrada büyük keyif alırlar. İftira, iftiracının iftira attığı kişinin masumiyetinden, dürüstlüğünden ve inandırıcılığından korktuğunun, çekindiğinin çok açık göstergesidir. İftira bu anlamda bir tür psikolojik savaş yöntemi olarak karşımıza çıkar. Bir insanı susturmanın, konuşsa da sözlerinin tesirini azaltmanın yolu o insanın inandırıcılığını zedelemek yani ona en olmadık iftirayı atmaktır. Buradaki amaç şudur. Öylesine uzak bir yalan atmalı ki bu kişi kendini savunurken dahi bu çamura saplanıp kirlensin. Politikacılar, sanatçılar, halka mal olmuş insanlar, başarılı iş adamları ve iş kadınları bu sayı uzar gider zaman zaman iftiraya uğramaktadırlar. Oysa atılan iftiralar daima iftirayı atanların ayna misali kendi bakış açılarını yansıtmaktadır.  Unutulmamalıdır ki;  Yalan ve iftira ile kurgulanmış bir hayat mutlaka açık verir, çelişkilerin ve detayların içinde boğulur.  Ama kaybedilen zaman olumsuz sonuçlara malolur. Çirkin sözler iftira atanın dedikodu yapanın kendisine döner ve kesinlikle ayağına dolanır.  bir hadiste ise; kıyamet gününde iftira ve yalanla başkasına, suç isnat edenlere, itibarını rencide edenlere, malını haksız yere yiyenlere büyük bir ceza vardır. Bunlar, dünyada namaz kılmış, oruç tutmuş, zekât vermiş olsalar bile, söz konusu ibadetlerin sevabı kendileri, için yeterli olmayacağı uyarısı yapılmaktadır. Tam tersine bu ibadetlerden elde ettikleri hayır ve sevap, muhataplarına yaptıkları haksızlığın bedeli olarak kul hakkı şeklinde verilecek ve kendileri, servetini kaybetmiş bir müflis gibi boş ve çaresiz kalacaklardır. (Tirmizi, Kıyamet, 1)  “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucûrât 6) Ayeti gereğince insanlar veya olaylar hakkında kanıta dayalı doğru bilgiye göre karar vermek ve gerçeği bulmak için araştırma yapmak gerekir. Başkaları aleyhinde konuşmak ve karar almak söz konusu olduğunda zan ile hareket edilmez, edilmemelidir... İftirasız günler diler saygılar sunarım.... Taner ARÇUKOĞLU
Ekleme Tarihi: 29 Mayıs 2019 - Çarşamba
Taner ARÇUKOĞLU

GÜNÜMÜZÜN HASTALIĞI...

Günümüzde , dünyanın neresine gidersek gidelim  kurtulamayacağınız, asla kaçamayacağınız bir konu var o da dedikodu ve iftiradır.Bir nevi kalp hastalığı, kinin egon hırsın eylemi . Üstelik de oldukça sevilerek yapılır. Ballandıra ballandıra anlatılır. Hatta kahve ve çayların tadı çıkarılır.
Kahvehane, pazaryeri, okul, cami, düğün, cenaze hiç fark etmez.Hemen ayaküstü bile ortaya birkaç kelime atılıverir Yasakmış, harammış, çok günahmış kimse umursamaz.
Başarılı mı, senden önde mi, güzel mi, yakışıklı mı, rakibin mi, rakip adayın mı ?  Zeki ve sevilen biri mi? Yada fikirleri söyledikleri doğru ve seni rahatsız mı ediyor  ...Hiç affetme vur abalıya.
Anlatan anlatıyor da dinleyen de aslı astarının olup olmadığını pek sorgulamaz. ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz' diyerek iftira- dedikodu bayrağını severek devralır.
Öyle dedikodular var ki, hayatında hiç görmediği, sohbet etmediği, çayını içmediği insanın arkasından konuşulur. Seni tanımışlığı yok, konuşmuşluğu yok ama üçüncü şahısların yönlendirmesiyle senin gıyabında sana düşman olabiliyor ve senin için her türlü iftirayı atabiliyorlar. Bir bakmışsınız hiç bir şeyden haberiniz yokken birçok insan, dava arkadaşların, birlikte yol yürüdüğün emek verdiğin yoldaşların, akraban sana mesafeli davranıyor. Önce bir anlam veremiyorsun ama kısa bir zaman sonra büyük bir iftira ve dedikodu kazanının içinde kaynatıldığını fark ediyorsun. İnsanlar duyduklarında şaşkınlık öfke, hayal kırıklığı yaşasalarda maalesef herkese doğruyu anlatamıyor sadece ''zaman diyor bunu yapanın hakkında gelir, doğrular ortaya çıkar yaptığı haksızlık gelir kendini bulur...Evet zaman doğruları çıkarıyorda bazen geç bazen ibretlik olsun diye hemen..Ama bu hastalığa kapılanlar birşey olmamış gibi hayatlarına devam edebiliyorlar.
İnsanlar Sürekli ‘aman laf gelmesin' endişesiyle dolaşıyor. İki yüzlülük almış başını gidiyor. Arkandan durmadan konuşan kişi karşında birşey yokmuş gibi yüzüne gülebiliyor...
İftiranın kökeninde bilinç altındaki intikam duygusu yatar. İftiracı kendisini inciteceğini umduğu suçlamaları, özellikleri, ithamları iftira attığı kişiye yakıştırır daha doğru bir tabirle yapıştırır.  Çamur at izi kalsın mantığıyla karalamaya çalışır.
İftira dedikodu bir tür alışkanlıktır. Bazı insanlar iftira atmaktan tarifsiz bir zevk alırlar. İftira, bastırılmış duygularının dışavurumu gibidir, onları zehir akıtır gibi akıtırlar ve sonrada büyük keyif alırlar.

İftira, iftiracının iftira attığı kişinin masumiyetinden, dürüstlüğünden ve inandırıcılığından korktuğunun, çekindiğinin çok açık göstergesidir. İftira bu anlamda bir tür psikolojik savaş yöntemi olarak karşımıza çıkar.
Bir insanı susturmanın, konuşsa da sözlerinin tesirini azaltmanın yolu o insanın inandırıcılığını zedelemek yani ona en olmadık iftirayı atmaktır. Buradaki amaç şudur. Öylesine uzak bir yalan atmalı ki bu kişi kendini savunurken dahi bu çamura saplanıp kirlensin. Politikacılar, sanatçılar, halka mal olmuş insanlar, başarılı iş adamları ve iş kadınları bu sayı uzar gider zaman zaman iftiraya uğramaktadırlar. Oysa atılan iftiralar daima iftirayı atanların ayna misali kendi bakış açılarını yansıtmaktadır. 
Unutulmamalıdır ki;  Yalan ve iftira ile kurgulanmış bir hayat mutlaka açık verir, çelişkilerin ve detayların içinde boğulur.  Ama kaybedilen zaman olumsuz sonuçlara malolur. Çirkin sözler iftira atanın dedikodu yapanın kendisine döner ve kesinlikle ayağına dolanır. 
bir hadiste ise; kıyamet gününde iftira ve yalanla başkasına, suç isnat edenlere, itibarını rencide edenlere, malını haksız yere yiyenlere büyük bir ceza vardır. Bunlar, dünyada namaz kılmış, oruç tutmuş, zekât vermiş olsalar bile, söz konusu ibadetlerin sevabı kendileri, için yeterli olmayacağı uyarısı yapılmaktadır. Tam tersine bu ibadetlerden elde ettikleri hayır ve sevap, muhataplarına yaptıkları haksızlığın bedeli olarak kul hakkı şeklinde verilecek ve kendileri, servetini kaybetmiş bir müflis gibi boş ve çaresiz kalacaklardır. (Tirmizi, Kıyamet, 1) 

“Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucûrât 6)
Ayeti gereğince insanlar veya olaylar hakkında kanıta dayalı doğru bilgiye göre karar vermek ve gerçeği bulmak için araştırma yapmak gerekir. Başkaları aleyhinde konuşmak ve karar almak söz konusu olduğunda zan ile hareket edilmez, edilmemelidir...
İftirasız günler diler saygılar sunarım....

Taner ARÇUKOĞLU

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.