Sırrı Süreyya Önder’e Şifalar Dileyerek Başlayalım…
Ama Aynı Zamanda Bazı Gerçeklerle de Yüzleşelim.
Öncelikle, zor bir hastalık sürecinden geçen Sayın Sırrı Süreyya Önder’e geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz. Rabbimden acil şifalar diliyoruz. Siyasi kimliği, ideolojisi ne olursa olsun, her insanın sağlığı değerlidir. Ve bu ülke, bu devlet; düşünen, konuşan, eleştiren her vatandaşının sağlığına aynı önemi verir. Tıpkı bugün yaptığı gibi…
Bugün Türkiye Cumhuriyeti devleti, Sırrı Süreyya Önder için tüm imkanlarını seferber etmiş durumda. En ileri tetkikler, özel sağlık hizmetleri, devletin her katmanında gösterilen hassasiyet ve takip…
İşte insanlık budur. Devlet budur.
Ama tam da burada bir durup, geçmişe dönüp sormak gerekir: Bu devlete, bu millete neler söylendi? Bu toprakların insanı nasıl itham edildi?
Sırrı Süreyya Önder, yıllar boyunca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve onu ayakta tutan değerlere karşı oldukça sert ve zaman zaman nefret yüklü söylemlerde bulundu.
İşte bazı örnekleri
“Bu devlet bir suç örgütüdür.”
“Kürt halkı 100 yıldır yok sayılıyor.”
“Türk devleti Kürtleri sistematik olarak inkâr etti, zulmetti.”
“Cumhuriyet sadece Türkler içindi, Kürtler için değildi.”
“Dağa çıkan çocukların onurunu selamlıyorum.”
Ve belki de en çarpıcısı:
“Siz bizi şehirlerinize kabul etmezseniz, bir gün asker kapınıza gelir ve ‘çocuğunuz öldü, başınız sağ olsun’ der.”
Bu cümle, yalnızca bir serzeniş değil; bu milletin vicdanına atılmış ağır bir iftiradır.
Bu millet, bu vatanın her evladını, doğusunu da batısını da bağrına basmıştır.
“Şehirlere sokulmadık” diyenlere, bu ülkenin üniversitelerinde okuyan, sokaklarında büyüyen, parlamento'da ve Bütün Kurum ve Kuruluşlarda olan Doktorlarımız ,Öğretmenlerimiz gibi milyonlarca Kürt kökenli yurttaşımız en güzel cevaptır.
Bu sözler Sadece eleştiri sınırını aşmakla kalmadı, milyonlarca insanı zan altında bırakan, devleti kriminalize eden, Cumhuriyet’in temelini hedef alan, bayrağa uzanan bir söylem dili inşa edildi.
Ama bugün...
Aynı “soykırımcı” ilan edilen devlet, Sırrı Süreyya Önder’in sağlığı için seferber olmuş durumda.
Aynı “faşist” diye tanımlanan kurumlar, onun hayatını korumak için gece gündüz çalışıyor.
Aynı “inkârcı sistem”, Önder’in sağlık hakkını sınırsız bir şekilde koruma altına alıyor.
Bu tablo, aslında tarihin ironisi değil; Cumhuriyet’in yüksek ahlakıdır.
Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman vatandaşına “sen kimsin” diye bakmadı. Vatandaşına hangi etnik kökenden geliyorsun diye sormadı. Hastalandığında mezhebini, memleketini, geçmişte devlete ne söylediğini sorgulamadı.
Çünkü bu devletin mayasında kin yoktur, ayrımcılık yoktur.
Ama hakikat vardır. Hafıza vardır.
Bugün, bu tabloya rağmen hâlâ "bu ülke Kürtleri dışlıyor", "bu rejim baskıcı", "bu millet ırkçı" demek, sadece nankörlük değil, aynı zamanda ihanettir.
Kimsenin, bu milleti suçlamaya, kardeşliği hedef almaya hakkı yoktur.
Bu millet, Doğusuyla Batısıyla, Türk’üyle Kürt’üyle, Alevisiyle Sünnisiyle bir ve beraberdir.
ve Çanakkale’de ve Kurtuluş savaşında beraber şehit düştü,
Bu milletin mayasında kardeşlik vardır. Bölücülüğe yer yoktur.
Bugün Sırrı Süreyya Önder’e gösterilen vefa, aslında bu millete yöneltilen iftiraların boşluğunu ortaya sermiştir.
Sözüm ona “ırkçı” olan bu halk, şimdi hastaneden gelen her haberde “inşallah iyileşir” diye dua etmektedir.
Çünkü bu halkın gönlü büyüktür.
Bu devletin vicdanı adaletlidir.
Ama artık şu da bilinmelidir:
Bu milletin birliğini bozamayacaksınız.
Bu Cumhuriyeti suçlayarak bölücülük yapamayacaksınız.
Bu halkı, kendi kardeşine düşman edemeyeceksiniz.
Sırrı Süreyya Önder’e şifalar dileyelim.
Ama geçmişte söylediklerinin hesabını da vicdanına bırakalım.
Çünkü bu milletin sabrı büyüktür…
Ama hafızası daha da büyüktür.