En yakın arkadaşımdı. 1986 yılının Şubat ayında Şehirlerarası otobüste Muş' a giderken tanışmıştık.
Ben Halkbank’ta Gani ise BAĞ-KUR İl Müdürlüğünde göreve başlayacaktı. Gani'nin ailesi Erzurum’un eski ismi Müdürge yeni ismi Çayır tepe olan köyünde ikamet ediyordu. Babası Rafet Amca köyün 15 yıllık muhtarıydı. Muşta Bir bekâr evi kiralamıştık. İki çekyat, bir küçük tüp gaz, 1 tencere, 2 tabak ve bir halı.
Sonrası yıllarca sürecek dostluk ve kardeşlik. Yıllık izinlerimizi aynı tarihte kullanır aynı tarihte geri dönerdik. Ailesi ile tanışmam 1987 yılının ağustos ayında oldu. Köye gitmiştim. Evlerinin önündeki bahçeye konulan tabureler üzerinde otururken içtiğimiz buz gibi ayranın tadını hiçbir zaman unutamadım. İkindi namazı biter bitmez, Ganinin babası Rafet amcada yanımıza gelmişti. Sohbetimiz devam ederken cami hoparlörünün açılan sesi dikkatimi çekmişti. Namaz vakti değildi.
Soru sorar gibi Rafet amcanın yüzüne baktım. Bana gülümseyerek;
-- "Önce dinle. Daha sonra anlatırım" dedi.
-- Çayır tepe köyünün sakinlerine önemle duyurulur. Köyümüzün değerli şahsiyetlerinden olan Vehbi Çamur; namuslu, şerefli, dürüst bir insandır. Kendisine yakışıksız benzetmeler yapılmaktadır. Asılsız ithamlar Allah katında en büyük günahlardan biridir. Dinimiz gıybeti kesinlikle yasaklamıştır. Vehbi Çamur kimsenin malına mülküne göz dikmemiştir.
Şaşırmıştım. Rafet amcaya sordum.
-- Galiba Vehbi Çamur dediğiniz kişiye iftira atılmış.
Gülümseyerek,
-- Yok. İftira falan değil. Vehbi reis Köyümüzdeki tek hırsızdır. Hepimiz biliriz. Ama onun hanımı bu köyün en iyi insanı, adeta kanatsız meleğidir. Kimin yardıma ihtiyacı olsa hanımı koşarak yardıma gider. Süt sağar. Mala davara bakar. Ev temizliklerini bile yapar. Bu yüzden bizlerde kocasının hırsızlıklarını görmezden gelir affederiz. Ayrıca bu utanmaz hırsızın birde çok kötü huyu vardır. Soyadı gibi çamurdur. Köyden birinin imalı olarak yüzüne baktığına inansa olay çıkarır. Adeta bela olur. Ancak Hoca Minareden bunun gibi bir duyuruyu yapınca sakinleşir. Ondan sonrada bir süre kimseye bulaşmaz. Bizlerde rahat ederiz.
-- Hiç önlem almadınız mı ? Bu böyle çekilmez ki.
-- Elbette aldık. Bak anlatayım.
Vehbi’nin tarlası var. Ama hiçbir zaman ekip biçmez. Çalışmayı hiç sevmez. 4 tane ineği var. Hanımı bunların sütünü sağar, bahçesinde sebze yetiştirir. Vehbi’de köyde tavuk, culuk(hindi), kaz gibi küçük şeyleri çalar ve satar. Köylü bunları bilir. Ama hanımından ötürü ses çıkarmaz. Bir ara Vehbi çıldırdı. Küçükbaş hayvanlar yerine Dana, koyun ve hatta sığırlarımızı çalmaya başladı. Köylü ikiye bölündü. Bir kısmı adalete teslim edelim derken. Bir kısmı da olmaz köyümüzün insanı. Diğer köylere rezil oluruz diyerek itiraz etti. Bende ihtiyar heyetini topladım. Tartışmalar sürerken bir üye çok ilginç bir teklifte bulundu. Dedesinden duymuş. Vehbi’yi köye bekçi yapmamızı önerdi. Olur olmaz derken kabul ettik. Vehbi’yi çağırdık.
-- Bak Vehbi reis köyümüzde hırsızlık vakaları çok arttı. Başka köylerden gelip hırsızlık yapıyorlar. Sonra hepimiz zan altında kalıyoruz. Bizlerde Köyümüzün en güvenilir insanı olarak seni kabul ettik ve köyümüze bekçi yapma kararı aldık. Bu onurlu görev için sana ayda 40 Lira maaş vereceğiz.
Vehbi kabul etti. Evine gitmiş hanımına anlatmış. Kadın sevinçten dualar ederek hepimizi tek tek ziyarete geldi ve teşekkür etti. Bu plan işe yaramıştı. 1 ay boyunca kimsenin kaybı olmadı. Bir sabah kapı çalındı. Gelen Vehbi’nin hanımıydı. Ağlıyordu.
-- Ne oldu? diye sordum
-- Vehbi Köyü terk etti.
--Neden
-- Dün gece sedire uzanmış camış(manda) gibi yatıyordu. Bende dedim ki " Vehbi. Allah cezanı versin. Bak bu adamlar sana maaş veriyor. Hiç değilse çık bir kere dolaş. Hırsızlarda bu köyün bekçisi var diyerek uzak dursunlar. Sonra istiyorsan gel yine zıbar yat. Yüzüme baktı ve şunu söyledi. " Kadın benim değil, asıl senin Allah cezanı versin. Bu köyde benden başka hırsız mı var? Ben buradayken Kim neyi, nasıl çalacak"
Sonra kapıyı çekti gitti..........
Hayretler içerisinde dinlemiştim.
--Peki sonra ne oldu?
--Vehbi reis birkaç gün sonra köye geri döndü. O gün bugündür çilemiz devam ediyor.
Aradan tam 30 yıl geçti. Bu anımı hiç unutmadım. Şimdi anlıyorum ki 30 yıl önce bu günlere şahit olmuşum. Bu günü dünden yaşamışım.
Almanya Nazizm’in beşiği. Hollanda faşizmle idare ediliyor. Avusturya demokrasi ve insan haklarından bihaber yaşıyor. Oysa Türkiye’de ifade özgürlüğü var. Gazeteci ve yazarlarımız devletimizin sponsorluğunda bedava tatil için Silivri’ye gönderilmiş. Akademisyenlerimiz o kadar mutlular ki coşkularını saçları ile sokakları temizleyerek gösteriyorlar. Politikacılarımıza tek kişilik demir parmaklı odalar tahsis edilmiş burada zihinsel gelişim terapileri yapılıyor.
Lütfen biri minareye çıksın ve sunu söylesin. Türkiye’yi yönetenler laiktir. Türkiye’yi yönetenler Demokrasiye inanırlar. Türkiye’yi yönetenler İnsan haklarına saygı duyarlar. Türkiye’yi yönetenlerin Hepsi çok namuslu ve çok dürüst insanlardır.
Dinle Almanya. Bak Hollanda. Sende duy Avusturya. Size Faşist ve Nazi dediğimiz için boş yere endişelenerek ortalığı velveleye vermeyin. Bir sakin olun. Darılmayın. Hele hele hiç şaşırmayın. Sadece Vehbi minarede kendini temize çıkarttırıyor. Hepsi bu. Bundan ibaret.
Değişen bir şey yok. Çamur Vehbiler bu Ülkeden hiç ama hiç eksik olmadılar. Hep aramızda yaşadılar. Halen daha yaşamaya da devam ediyorlar.
Çamur Vehbi bizimdir. Ebediyen de bizim kalacak.
Derler ya;
Ölüsü olan bir gün delisi olan her gün ağlar. Şimdi lütfen bizi bize bırakın