Günlerden Cumartesi. Sabahın erken saatleri. Çanakkale de hava çok bulutlu ama yağmur yok. Elimde kulplu çay bardağım. Balkonumdan gelip geçenleri izliyorum. Cadde ve sokaklar diğer günlerden çok daha kalabalık. Sevgili arkadaşım ve dostum şans yanımda. Ama onun ilgisini gelip geçen insanlardan daha çok çöpleri karıştıran kediler çekiyor. Bu sırada oğlum elinde tablet ile yanıma yaklaşarak soruyor.
- Baba bu fotoğraftaki kişileri tanıyor musun?
Tüm dikkatimi gösterdiği fotoğrafa veriyorum. Fotoğrafta 3 kadın 3 erkek 6 kişi var. Ama bir kişinin yüzü mozaiklenmiş. Oğluma soruyorum.
- Bu kişinin yüzünü neden gizledin?
- Çünkü onu görürsen bu fotoğraf için sana sorduğum sorunun bir anlamı kalmaz.
İyice odaklanıyorum. Hepsine tek tek dikkatlice bakıyorum. Anne yabancı gelmiyor gibi, ama bir türlü hatırlayamıyorum.
- Yok oğlum. Anne tanıdık biri ama hatırlayamadım. Biraz ipucu versene.
- Peki babam. Namus, Şeref,Onur, Gurur, Asalet ve Türkiye Cumhuriyeti desem.
İşte o an hatırladım. İşte o an belki de hayatımda ilk defa hafızamdan utanç duydum.
İşte o an verecek bir cevap bulamadım. Sessizce;
- Türkiye cumhuriyetinin 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer. diyebildim.
Emekli öğretmen Semra hanımın kocası, Zeynep, Ebru ve Levent in babası Ahmet Necdet Sezer..
Oğlunun düğün masraflarını kendi maaşı ile ödeyen şerefli insan Ahmet Necdet Sezer..
Eşi Semra hanımın emekli maaşını fakir öğrencilere burs olarak veren ve bundan kimseye bahsetmeyen onurlu insan Ahmet Necdet Sezer..
Kızı bir Bankada, sıradan bir vatandaş gibi maaş karşılığı çalışan namuslu insan Ahmet Necdet Sezer..
Damatlarının ismini bile kimsenin bilmediği, duymadığı gururlu insan Ahmet Necdet Sezer..
Adı hiç bir yolsuzluğa, hırsızlığa, arsızlığa karışmamış ve asaleti tertemiz bir soydan gelen insan Ahmet Necdet Sezer..
· Eşinin hırsızlardan bağış kabul ettiği bir derneği yoktu.
· Oğlunun devlet arazilerinin tapusunu üzerine geçirdiği bir vakfı yoktu.
· Kızlarının danışmanlık adı altında devletten aldığı bir rüşvet yoktu.
· Damatlarının bürokraside makam ve mevkileri yoktu.
Ama onurları vardı. Şerefleri vardı. Namusları vardı. Gururları vardı. Oğlum elini omuzuma koydu.
-Üzülme babam. Emin ol hiç kimse tanımazdı. İstersen sana ispat ederim.
-Haydi o zaman bu fotoğrafa bir çıktı al. Rıhtımda insanlara soralım. Bakalım kaç kişi tanıyacak.
1 saat sonra oğlumla birlikte rıhtımdaydık. 6 saat boyunda gelen geçen herkese elimizdeki fotoğrafı göstererek "Bu insanları tanıyor musunuz" diye sorduk. Ben saymadım ama oğlum 1000 kişiden fazla insana aynı soruyu sorduğumuzu söyledi. 1 Kişi bile tanıyamadı. Kim olabilecekleri hakkında 1 kişi bile tahminde bulunamadı. Bu mini araştırmaya noktayı ise bize fotoğraftakilerin kim olduklarını ısrarla sarararak öğrenmek isteyen yaşlı bir insan koydu. Verdiğimiz cevabı duyduktan sonra;
- ”Boşuna uğraşma evlat. Bizler son zamanlarda Namus, Şeref, Onur, Haysiyet gibi kutsal değerlerimizi unuttuk ve kaybettik. Bu yüzden O değerleri taşıyan insanlar hafızamıza büyük geliyor.” Dedi
Bence konunun özeti de buydu.
Sevgi ve saygılarımla/ Temel Sağıroğlu