Severek okuduğumuz, bittiğinde büyülendiğimiz masal –gerçek- düş arasındaki Oscar Wilde öykülerinden bazılarını dilim döndüğünce sizlerle paylaşmak istiyorum. Birkaç bölüme ayırarak inceleyeceğim öykülerden ilki Mutlu Prens:
-1-
Öykü Mutlu Prens heykelinin tanımı ile başlıyor. Heykelin uzun bir sütunda ve şehrin ta üzerinde olduğundan bahsediliyor. Toplumdaki mutluluk motifinin erişilmezliği inancına bir gönderme gibi duruyor. Heykelin gözleri iki parlak safirden oluşmaktadır. Safir aşkta sadakati temsil etmektedir. Ve heykelin kılıcı da kırmızı yakutla süslenmiştir. Kırmızı yakut da aşkların en yücesini simgeleyen bir taştır. Ve heykel baştan aşağı altın varaklarla kaplıdır. Heykeli yapılan kişinin yaşarkenki gösterişli hayatını da simgelemektedir bu değerli taşlar. Birazdan bu taşların kimlere hediye olacağına bakacağız.
Heykel hakkında şehirdeki bazı kişilerin fikir beyanlarını duyarız sonra:
Şehir meclisi üyesi bir siyasetçi, heykelin estetik de olsa halk yararına olup olmadığını sorgulamaktadır. Hayalleri yıkılmış bir adam bu heykeli bir umut vesilesi olarak görmektedir. Bir anne çocuğunun da bu heykeldeki gibi hep mutlu olmasını dilemekte, rahiplik öğrencileri heykeli meleğe benzetmektedir. Matematik öğretmeni ise mantığın sembolü olarak çocukların düş görmeleriyle ilgili kaygılarından bahsetmekte heykele atfedilen imgelerden rahatsız olmaktadır. Burada insanların hayattan bakışları ve beklentileri doğrultusunda heykelin onlar için değişik anlamlar ifade etmekte olduğunu görürüz.
Hikâyenin ilk kahramanı Mutlu Prens Heykel’i tanıtıldıktan sonra ikinci kahraman olan bir su kamışına gönlünü kaptırmış kırlangıç anlatılmaktadır. Kırlangıç göçmen bir kuştur ve sürüyle gezmesi gerekirken aşkının yanından ayrılmamak adına genetik kodlarından vazgeçmeye uğraşmakta bu seneki göç kervanına katılmamaktadır. Fakat bu ilişkinin etraftaki diğer kuşlar tarafından onay görmemesi aşkın kısa olmasına neden olacaktır. Kırlangıç su kamışından kendisiyle beraber gelmesini istemektedir. Sonunda kırlangıç su kamışının kendisi gibi seyyah birisi olmamasını da bahane ederek aşkının karşılık bulmadığına, kendisini sevgisinin karşılıksız olduğuna inandırarak(hâlbuki su kamışından istediği şey imkânsızdır)su kamışını terk edecektir. Duyguların değişken canlı doğasının sabit olduğuna bir ithaftır bu. Aşk karşıdakinin değişmesine yönelik istekler yaratmaktadır üzerine bir ifadeyle devam etmiştir öykü. Ve değişimin iki taraf için de pek mümkün olmadığını kanıtlar yazar.
Kırlangıç aşk acısı içinde bir seyahate başlar ve dinlenmek için Mutlu prens heykelinin üzerinde mola vermeye karar verir. Bu durum da canlıların aşk acısından kaçtığını eninde sonunda mutluluğu seçtiğini anlatmaktadır.
Öykü mutlu prensin gözyaşlarının kendisine sığınan kırlangıcı ıslatmasıyla devam eder. Daha sonra mutlu prensin neden ağladığını soran kırlangıcın duyacaklarını okuruz. Mutlu prens aslında maddi imkânları sayesinde dünyadan bir haber yaşamış lüks ve sefa içinde dertsiz tasasız bir ömre sahip
olmuş birisinin heykelidir. Heykelinin yükseğe dikilme sebebininse herkes onu görsün diye değil o şehrindeki -yaşarken göz ardı ettiği-herkesi ve tüm yoksulluğu görebilsin diye olduğunu öğreniriz.Burada olayların aslında hiçbir zaman dışarıdan göründüğü gibi olmadığına bir gönderme yapılmıştır.
Buraya kadar karakterlerimize baktığımızda ruhsal ve duygusal yapıları simgeleyen bir kırlangıç ile maddi zenginliği ve bunu verdiği mutluluğu simgeleyen Mutlu prens heykeli ile tanıştık. İkisi de yaşadıklarının acısıyla suçluluk içindedir. Yolları kesişmiştir…
DEVAM EDECEK….