Geldikleri andan itibaren Türk’e ait ne varsa, geriye ne kaldıysa hemen değersizleştirmeye başladılar. Milli olan, Türk’e ait olan her şeye düşmanlar. Milli bayramlara da düşmanlar. Öylesine ki Türk Milleti’nin bayram kutlamaları onlar için adeta bir eziyet ve zorlama hali. Bayramlarda yüzlerinden düşen bin parça. Önce çeşitli bahanelerle bayram törenlerine katılmama ve Anıtkabir’e gitmeme eylemleri ortaya koydular. Bu bahanelerin en başında hastalık geliyordu. Öyle ya hastaya zeval olmazdı. Yok, grip, nezle; yok, ishal haberleri basında ve medyada bayramlara ve törenlere katılmama gerekçeleri olarak yer aldı. Oysaki devleti yöneten devlet adamlarının, milletin sevinçli günlerinde milletle birlikte bu özel günleri kutlamak, milli sevinci birlikte yaşamak devlet yönetiminde de, devlet protokolünde de yerleşmiş bir gelenek, yerleşmiş bürokratik bir davranış olarak yerini almıştı. Hatırlayalım; 10 Kasım 1938 tarihinde hayata gözlerini yuman Mustafa Kemal ATATÜRK 1937 yılında son kez 29 Ekim kutlamalarına katılmış, 1938’deki 29 Ekim kutlamalarında ise sağlık sorunları nedeniyle bulunamamıştı. Bulunamamıştı ama 29 Ekim törenlerinden dönen Kuleli Askerî Lisesi öğrencilerini taşıyan vapur Dolmabahçe önünden geçerken öğrencilerin vapurdan, ”Atamızı görmek istiyoruz” diye bağırmaları ve ardından da İstiklal Marşı’nı ve 10. Yıl Marşı’nı söylemeye başlamaları üzerine sesleri duyan ATATÜRK; hasta yatağından doğrulup oturuyor ve gözyaşlarını tutamıyordu. Bu bir devlet adamının milleti ile birlikte olma, milli sevinci birlikte coşku içinde yaşama arzusundan kaynaklanan ama hasta bedeni izin vermeyince ölüm döşeğinde bile ruhunun coşkusuyla bedenini harekete geçirme tepkisiydi. Şimdiki devlet adamlarımızda bu milli duyguyu ne yazık ki göremiyoruz. Demek ki bir yerlerde bir hazmedememe, kabullenmeme durumu var. Halbuki Türk Milleti’nin milli bayramlarına bahane bulup katılmayanların ve halkın gözünde bayramları değersizleştirmeye çalışanların; çok uzak değil bugün ‘’aldatıldık’’ diyerek kurtulmaya çalıştıkları, dün FETÖ’nün düzenlemiş olduğu sözde ‘’Türkçe Olimpiyatları’’na cümbür-cemaat nasıl bir aşkla ve istekle koştuklarını ve mikrofonları ellerine aldıklarında nasıl bir coşku ve heyecanla adeta bayram havası içinde övgüler düzdüklerine hep birlikte şahit olduk. Ya FETÖ’nün ortaya çıkardığı sözde ‘’Kutlu Doğum Haftası’’ etkinliklerine ne diyelim. Milli bayramlarda neşesi kaçanlar bu etkinlikleri coşkuyla kutlamak için sözde cemaatin kuyruğuna takılarak, devletin kurumlarını ve milletin imkânlarını da bu kutlamalara alet ederek devletin temellerine darbe vurulmasına, olmadık yanlış davranışlar içinde yer alarak sebep olmadılar mı? O zamanlar çeşitli olaylar bahane edilerek bayram kutlamaları ertelenirken ya da basit salon etkinlikleri ile geçiştirilirken; kendileri en acılı günlerimizde bile düğün, açılış törenleri vb. etkinlikleri ertelemeden yollarına devam etmediler mi? Birlik ve beraberliğe daha çok ihtiyacımız olduğu bugünlerde bile yaklaşan 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı etkinliklerinde çeşitli parti ve sivil toplum kuruluşlarının yapmak istedikleri yürüyüşleri Olağanüstü Hali bahane ederek engelleyen valilerin bu davranışlarını hayra mı yormalıyız? Hele son zamanlarda sistemli bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’e yapılan saldırıların basit bireysel davranışlar olabileceğini düşünecek kadar da saf olmamalıyız. Yapılan hayasızca saldırılara ülkeyi yöneten iktidar sahiplerinin yeterince tepki göstermemesi ve birbiri ardına gelen saldırılar ‘’son kale’’yi yıkmak isteyen emperyalistlerin sistematik saldırıları olduğunu göstermektedir. Ve bu saldırı ülkenin kurucusu üzerinden devletimize karşı yapılmaktadır. Hiç şüphe yok ki hedefleri ATATÜRK’ün üzerinden onun kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıpratmak, dönüştürmek ve yok etmektir. Sinan Meydan’ın da dediği gibi; ‘’Kim korkar 19 Mayıs’tan ve ATATÜRK’ten? Çok basit: Türkiye düşmanı emperyalistler, yerli işbirlikçiler, ihanet odakları ve cahil yobazlar korkar!’’ Öyle ise uyanık olmalıyız. Türk Milleti olarak birlik ve beraberliğimizi korumalıyız. Bayramlarımızı kutlamalıyız. Milli ve manevi değerlerimize taviz vermeden sahip çıkmalıyız. ANLAMADINIZ GİTTİ BU ZİHNİYETİ ÇOKTAN DÜŞMANA VERDİNİZ İPİNİZİ!..
Anasayfa
Yazarlar
Turgut ÖZKUL
Yazı Detayı
Bu yazı 1294+ kez okundu.
KUTLAN(A)MAYAN BAYRAMLAR ...
Geldikleri andan itibaren Türk’e ait ne varsa, geriye ne kaldıysa hemen değersizleştirmeye başladılar. Milli olan, Türk’e ait olan her şeye düşmanlar. Milli bayramlara da düşmanlar. Öylesine ki Türk Milleti’nin bayram kutlamaları onlar için adeta bir eziyet ve zorlama hali. Bayramlarda yüzlerinden düşen bin parça. Önce çeşitli bahanelerle bayram törenlerine katılmama ve Anıtkabir’e gitmeme eylemleri ortaya koydular. Bu bahanelerin en başında hastalık geliyordu. Öyle ya hastaya zeval olmazdı. Yok, grip, nezle; yok, ishal haberleri basında ve medyada bayramlara ve törenlere katılmama gerekçeleri olarak yer aldı. Oysaki devleti yöneten devlet adamlarının, milletin sevinçli günlerinde milletle birlikte bu özel günleri kutlamak, milli sevinci birlikte yaşamak devlet yönetiminde de, devlet protokolünde de yerleşmiş bir gelenek, yerleşmiş bürokratik bir davranış olarak yerini almıştı. Hatırlayalım; 10 Kasım 1938 tarihinde hayata gözlerini yuman Mustafa Kemal ATATÜRK 1937 yılında son kez 29 Ekim kutlamalarına katılmış, 1938’deki 29 Ekim kutlamalarında ise sağlık sorunları nedeniyle bulunamamıştı. Bulunamamıştı ama 29 Ekim törenlerinden dönen Kuleli Askerî Lisesi öğrencilerini taşıyan vapur Dolmabahçe önünden geçerken öğrencilerin vapurdan, ”Atamızı görmek istiyoruz” diye bağırmaları ve ardından da İstiklal Marşı’nı ve 10. Yıl Marşı’nı söylemeye başlamaları üzerine sesleri duyan ATATÜRK; hasta yatağından doğrulup oturuyor ve gözyaşlarını tutamıyordu. Bu bir devlet adamının milleti ile birlikte olma, milli sevinci birlikte coşku içinde yaşama arzusundan kaynaklanan ama hasta bedeni izin vermeyince ölüm döşeğinde bile ruhunun coşkusuyla bedenini harekete geçirme tepkisiydi. Şimdiki devlet adamlarımızda bu milli duyguyu ne yazık ki göremiyoruz. Demek ki bir yerlerde bir hazmedememe, kabullenmeme durumu var. Halbuki Türk Milleti’nin milli bayramlarına bahane bulup katılmayanların ve halkın gözünde bayramları değersizleştirmeye çalışanların; çok uzak değil bugün ‘’aldatıldık’’ diyerek kurtulmaya çalıştıkları, dün FETÖ’nün düzenlemiş olduğu sözde ‘’Türkçe Olimpiyatları’’na cümbür-cemaat nasıl bir aşkla ve istekle koştuklarını ve mikrofonları ellerine aldıklarında nasıl bir coşku ve heyecanla adeta bayram havası içinde övgüler düzdüklerine hep birlikte şahit olduk. Ya FETÖ’nün ortaya çıkardığı sözde ‘’Kutlu Doğum Haftası’’ etkinliklerine ne diyelim. Milli bayramlarda neşesi kaçanlar bu etkinlikleri coşkuyla kutlamak için sözde cemaatin kuyruğuna takılarak, devletin kurumlarını ve milletin imkânlarını da bu kutlamalara alet ederek devletin temellerine darbe vurulmasına, olmadık yanlış davranışlar içinde yer alarak sebep olmadılar mı? O zamanlar çeşitli olaylar bahane edilerek bayram kutlamaları ertelenirken ya da basit salon etkinlikleri ile geçiştirilirken; kendileri en acılı günlerimizde bile düğün, açılış törenleri vb. etkinlikleri ertelemeden yollarına devam etmediler mi? Birlik ve beraberliğe daha çok ihtiyacımız olduğu bugünlerde bile yaklaşan 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı etkinliklerinde çeşitli parti ve sivil toplum kuruluşlarının yapmak istedikleri yürüyüşleri Olağanüstü Hali bahane ederek engelleyen valilerin bu davranışlarını hayra mı yormalıyız? Hele son zamanlarda sistemli bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin kurtarıcısı ve kurucusu Mustafa Kemal ATATÜRK’e yapılan saldırıların basit bireysel davranışlar olabileceğini düşünecek kadar da saf olmamalıyız. Yapılan hayasızca saldırılara ülkeyi yöneten iktidar sahiplerinin yeterince tepki göstermemesi ve birbiri ardına gelen saldırılar ‘’son kale’’yi yıkmak isteyen emperyalistlerin sistematik saldırıları olduğunu göstermektedir. Ve bu saldırı ülkenin kurucusu üzerinden devletimize karşı yapılmaktadır. Hiç şüphe yok ki hedefleri ATATÜRK’ün üzerinden onun kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yıpratmak, dönüştürmek ve yok etmektir. Sinan Meydan’ın da dediği gibi; ‘’Kim korkar 19 Mayıs’tan ve ATATÜRK’ten? Çok basit: Türkiye düşmanı emperyalistler, yerli işbirlikçiler, ihanet odakları ve cahil yobazlar korkar!’’ Öyle ise uyanık olmalıyız. Türk Milleti olarak birlik ve beraberliğimizi korumalıyız. Bayramlarımızı kutlamalıyız. Milli ve manevi değerlerimize taviz vermeden sahip çıkmalıyız. ANLAMADINIZ GİTTİ BU ZİHNİYETİ ÇOKTAN DÜŞMANA VERDİNİZ İPİNİZİ!..