Suriyeli Mültecilerin bir proje olduğu düşüncesi ilk defa 2011 yılında meydana gelen Van depreminde gerekli önlemi alamayan ve kendi vatandaşını memnun edemeyen hükümetin daha Suriyeli mülteciler ülkemize gelmeden Suriye sınırına yakın bölgelerde oluşturduğu kamplara verdiği önemin dikkatimi çekmesi ile oluştu. Adeta bir seferberlik havası içinde çalışıldığına o zamanı hatırlayanlar şahittir.
Daha sonra ise 2013 yılında illerde oluşturulan İl Göç İdaresi Müdürlükleri gibi sessiz ve derinden giden çalışmalar. Her şey bir plân dâhilinde yapılıyordu. Çevremdeki insanlarla bu gelişmeleri paylaştığımda toplumun pek de haberi olmadığını gözlemledim. Sessiz sedasız pek de toplum bilgilendirilmeden bir oldu-bitti ile bu iş kotarıldı. Topluma dayatıldı.
Mülteciler daha sınırlarımıza gelmeden yapılan hazırlıklar tamamlanmış. Kamplara yerleştirilmelerinin dışında hemen hemen her ile planlı bir şekilde otobüslere doldurularak boca edilmişti. Dünyada hiçbir ülke, bu kadar kısa zamanda bu kadar çok mülteciyi kendi bünyesine kabul etmemiştir. Bundan sonra da etmeyecektir.
Herkes kendi yaşadığı çevreye baksın. Gözlemleriniz ve kişisel şahit olduğunuz olaylar mültecilerin sizin toplumunuz içinde sessiz ve derinden kendi topluluklarını oluşturdukları, sizden de daha rahat yaşadıkları, kendi içlerinde bir düzen oluşturdukları, memleketi yöneten siyasi iradenin sizin yanınızdan çok onların yanında olduğu yönünde olacaktır. Size zorluk çıkaran bürokrasinin kapılarının, idarecileriniz tarafından onlara pozitif ayrımcılık yapılarak ve adaletsizce açıldığını göreceksiniz.
Suriyeli mülteciler bir projedir. Türkiye’nin güncel politikalarının sınırlarını aşan, Türk’ü kendi vatanında eritme, azınlığa düşürme adeta yok etme projesidir. Musul ve Kerkük Kürtleştirilirken sesini çıkarmayanlar Türkiye’yi Araplaştırmaktadır. Binlerce yılda Türkleştirilen Anadolu artık bu sürece darbe vurularak tersine çevrilmektedir. Türklerin Anadolu’dan kovulması savaşarak yapılamamış gelen mültecilerin sevişerek çoğalması sonucu yapılmaktadır. AKP, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin asıl vatandaşlarına karşı cimri, Suriyeli mültecilere karşı ise olabildiğince bonkördür. Ve bunu ekranlara çıkan her siyasi, mültecilere yapılan devasa harcamaları övünerek anlatmaktadır.
Bu sadece insani duygularla ve mazlumun yanında olmakla açıklanabilecek bir durum değildir. Üniversite sınavları hakkında ‘’Türklere sınav var, Suriyelilere sınav yok’’ diye açıklamalarda bulunan dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu; projenin ipuçlarını vermiştir. Vatandaşın olmayan gence sınavsız üniversite, vatandaşın olan gence sınavla üniversite!.. Bunu doğuştan vatandaşlık bağı kazanmış olan insanımıza, biz Türklere, iyi niyetle anlatabilecek ve bu durumu kabullenmemizi sağlayacak bir mantık, insani duygu ile mazlumun yanında olma özelliği olan bir fedakârlık duruşu olarak kabullenmemizi sağlayacak bir ahlak anlayışı yoktur.
Benim 71 tane Mehmetçiğim onların vatanı Suriye’de canını dişine takmış mücadele ederek şehit olurken; yaşlıları, kadınları, çocukları bırakalım; 20-25 yaşlarındaki Suriyeli erkek mültecilerin (bana göre kaçkınların) beşerli onarlı gruplar halinde benim şehrimin sokaklarında kendi ülkesi işgal altında iken, savaş yaşarken kendinden emin bir şekilde höykürerek dolaşmasını hiç kimse bana anlatamaz.
Bütün bu yapılanlar yetmiyor. Üstüne bir de vatandaşlık veriliyor. Vatandaşlık öyle oldu-bitti kanunla verilebilecek bir kavram değildir. Yıllarca yaşadığı kendi ülkesine bile aidiyet bağı hissetmeyen, fedakârlık yapmayan bir kişi, benim ülkeme, değerlerime nasıl bağlı kalacak? Nasıl benimle ortak değerleri paylaşacak? Bunun için bir zaman gerekli değil midir? Bu ne aceledir! Acaba bu acelenin altında bir proje mi yatmaktadır! Zaten burada yaşıyorlar. Bu konuyu aceleye getireceğimize her ülkenin yaptığı gibi zamana bırakmak, zaman içinde oluşacak ortak duygu ve düşünce birliği sonucunda toplu vatandaşlık yerine isteklilerin vatandaş yapılması daha akılcı değil midir?
Konuşma Sonu