18 Mart Ölümüne Vatan Sevgisi..
GÜNCEL
18.03.2025 - 02:33, Güncelleme:
18.03.2025 - 02:45 32998 kez okundu.
18 Mart Ölümüne Vatan Sevgisi..
18 Mart Çanakkale Zaferi: Destansı Bir Direnişin ve Fedakarlığın Öyküsü
Tarih, kimi zaman sadece yazıyla değil, kanla, canla, fedakârlıkla yazılır. Çanakkale, işte böyle bir tarihin adıdır. 18 Mart 1915, Türk milletinin bağımsızlık aşkının, vatan sevgisinin, inancının ve fedakârlığının ete kemiğe büründüğü, bir destana dönüştüğü gündür.
Bu zafer, sadece bir savaşın kazanılması değildir. Çanakkale, düşman ordularına "Burayı geçemezsiniz!" diyen kahramanların, vatan uğruna gözünü kırpmadan ölüme yürüyen Mehmetçiklerin, anaların dualarıyla, babaların vatan sevgisiyle, çocukların yetim kalma pahasına verilen mücadelenin adıdır.
"Çanakkale Geçilmez!" Diyen Ruh
1915 yılında Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’nın içinde çalkalanıyordu. İngilizler ve Fransızlar, Çanakkale Boğazı’nı ele geçirerek İstanbul’a ulaşmayı ve Osmanlı'yı saf dışı bırakmayı hedefliyordu. Dünyanın en güçlü donanmaları Çanakkale'ye dayanmış, büyük bir işgal hazırlığındaydı. Ama hesaba katmadıkları bir şey vardı: Türk milletinin sarsılmaz iradesi, iman dolu yüreği ve vatanına olan bağlılığı.
Koca Seyit gibi nice isimsiz kahramanlar, imkânsızı başardı. Düşmanın en büyük zırhlısı Ocean’a 275 kiloluk mermiyi sırtlayarak topun namlusuna yerleştirdi ve ateşledi. O an, Çanakkale'nin geçilemeyeceğini dünyaya ilan eden anlardan sadece biriydi.
Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal
Cephede bir lider doğuyordu: Mustafa Kemal. "Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!" diyerek, askerlerine ölümüne direnmeyi öğütledi. Çanakkale’de Mehmetçik, sadece süngüsüyle değil, inancıyla, cesaretiyle, kanıyla tarih yazıyordu.
Conkbayırı’nda bir şarapnel parçası göğsüne isabet ettiğinde, cebindeki saati parçalayarak hayatını kurtardı. Bu bir tesadüf değildi, belki de kaderin Mustafa Kemal’e çizdiği yoldu.
Vatan İçin Gözyaşı Döken Anneler
Çanakkale sadece cephede kazanılmadı. Evlatlarını kınalayıp gönderen anaların dualarıyla, gözyaşlarıyla kazanıldı. Mehmet Akif’in dizelerinde ölümsüzleşen şu sözler, o günlerin acısını ve onurunu anlatıyordu:
"Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber!"
Şehit düşen her bir Mehmetçik, toprağa düşen birer yıldız gibiydi. Onlar, vatana adanan birer kurbandı. Anafartalar’da, Arıburnu’nda, Conkbayırı’nda, Kilitbahir’de, Kumkale’de… Her köşede bir kahraman vardı, her metrekareye onlarca mermi düşerken, binlerce vatan evladı toprağa düşüyordu.
Düşmanın Bile Saygı Duyduğu Kahramanlık
Çanakkale’de öyle anlar yaşandı ki, düşman bile Mehmetçiğin mertliğine, insanlığına hayran kaldı. İngiliz askerleri, yaralı Türk askerlerine su veren kendi askerlerini gördü. Anzaklar, savaşın ortasında bile Türklerin merhametine tanık oldu. Yaralı düşman askerine sırtında su taşıyan, ekmeğini paylaşan Mehmetçikler, insanlığın ne demek olduğunu tüm dünyaya gösterdi.
İngiliz komutan General Hamilton bile bu savaşı şöyle özetlemişti:
"Türk askeri, cesaretin ve fedakârlığın timsalidir. Onlarla savaşmak, ölümle yaşam arasındaki en ince çizgide yürümektir."
Bir Destanın Mirası
18 Mart 1915'te kazanılan zafer, sadece bir savaşın kazanılması değil, bir milletin yeniden doğuşunun müjdecisiydi. Çanakkale, bağımsızlık ruhunun kıvılcımı oldu. O kıvılcım, yıllar sonra Kurtuluş Savaşı’nda ateş oldu, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini attı.
Bugün Çanakkale’yi gezdiğinizde, rüzgârın içinde o Mehmetçiklerin sesini duyarsınız. Anıtlar, şehitlikler, yazıtlar… Her biri, "Bu topraklar bize kolay bırakılmadı!" diye haykırır.
Çanakkale’yi anlamak, sadece bir zaferi kutlamak değildir. Çanakkale’yi anlamak, vatanın ne büyük bedellerle kazanıldığını bilmek, o ruhu yaşamak, o ruhu geleceğe taşımaktır.
Ve bugün bizlere düşen görev, onların hatırasına sahip çıkmak, bu vatanı ilelebet yaşatmaktır. Çünkü Çanakkale geçilmedi, geçilemez!
18 Mart Çanakkale Zaferi: Destansı Bir Direnişin ve Fedakarlığın Öyküsü
Tarih, kimi zaman sadece yazıyla değil, kanla, canla, fedakârlıkla yazılır. Çanakkale, işte böyle bir tarihin adıdır. 18 Mart 1915, Türk milletinin bağımsızlık aşkının, vatan sevgisinin, inancının ve fedakârlığının ete kemiğe büründüğü, bir destana dönüştüğü gündür.
Bu zafer, sadece bir savaşın kazanılması değildir. Çanakkale, düşman ordularına "Burayı geçemezsiniz!" diyen kahramanların, vatan uğruna gözünü kırpmadan ölüme yürüyen Mehmetçiklerin, anaların dualarıyla, babaların vatan sevgisiyle, çocukların yetim kalma pahasına verilen mücadelenin adıdır.
"Çanakkale Geçilmez!" Diyen Ruh
1915 yılında Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı’nın içinde çalkalanıyordu. İngilizler ve Fransızlar, Çanakkale Boğazı’nı ele geçirerek İstanbul’a ulaşmayı ve Osmanlı'yı saf dışı bırakmayı hedefliyordu. Dünyanın en güçlü donanmaları Çanakkale'ye dayanmış, büyük bir işgal hazırlığındaydı. Ama hesaba katmadıkları bir şey vardı: Türk milletinin sarsılmaz iradesi, iman dolu yüreği ve vatanına olan bağlılığı.
Koca Seyit gibi nice isimsiz kahramanlar, imkânsızı başardı. Düşmanın en büyük zırhlısı Ocean’a 275 kiloluk mermiyi sırtlayarak topun namlusuna yerleştirdi ve ateşledi. O an, Çanakkale'nin geçilemeyeceğini dünyaya ilan eden anlardan sadece biriydi.
Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal
Cephede bir lider doğuyordu: Mustafa Kemal. "Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!" diyerek, askerlerine ölümüne direnmeyi öğütledi. Çanakkale’de Mehmetçik, sadece süngüsüyle değil, inancıyla, cesaretiyle, kanıyla tarih yazıyordu.
Conkbayırı’nda bir şarapnel parçası göğsüne isabet ettiğinde, cebindeki saati parçalayarak hayatını kurtardı. Bu bir tesadüf değildi, belki de kaderin Mustafa Kemal’e çizdiği yoldu.
Vatan İçin Gözyaşı Döken Anneler
Çanakkale sadece cephede kazanılmadı. Evlatlarını kınalayıp gönderen anaların dualarıyla, gözyaşlarıyla kazanıldı. Mehmet Akif’in dizelerinde ölümsüzleşen şu sözler, o günlerin acısını ve onurunu anlatıyordu:
"Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber!"
Şehit düşen her bir Mehmetçik, toprağa düşen birer yıldız gibiydi. Onlar, vatana adanan birer kurbandı. Anafartalar’da, Arıburnu’nda, Conkbayırı’nda, Kilitbahir’de, Kumkale’de… Her köşede bir kahraman vardı, her metrekareye onlarca mermi düşerken, binlerce vatan evladı toprağa düşüyordu.
Düşmanın Bile Saygı Duyduğu Kahramanlık
Çanakkale’de öyle anlar yaşandı ki, düşman bile Mehmetçiğin mertliğine, insanlığına hayran kaldı. İngiliz askerleri, yaralı Türk askerlerine su veren kendi askerlerini gördü. Anzaklar, savaşın ortasında bile Türklerin merhametine tanık oldu. Yaralı düşman askerine sırtında su taşıyan, ekmeğini paylaşan Mehmetçikler, insanlığın ne demek olduğunu tüm dünyaya gösterdi.
İngiliz komutan General Hamilton bile bu savaşı şöyle özetlemişti:
"Türk askeri, cesaretin ve fedakârlığın timsalidir. Onlarla savaşmak, ölümle yaşam arasındaki en ince çizgide yürümektir."
Bir Destanın Mirası
18 Mart 1915'te kazanılan zafer, sadece bir savaşın kazanılması değil, bir milletin yeniden doğuşunun müjdecisiydi. Çanakkale, bağımsızlık ruhunun kıvılcımı oldu. O kıvılcım, yıllar sonra Kurtuluş Savaşı’nda ateş oldu, Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini attı.
Bugün Çanakkale’yi gezdiğinizde, rüzgârın içinde o Mehmetçiklerin sesini duyarsınız. Anıtlar, şehitlikler, yazıtlar… Her biri, "Bu topraklar bize kolay bırakılmadı!" diye haykırır.
Çanakkale’yi anlamak, sadece bir zaferi kutlamak değildir. Çanakkale’yi anlamak, vatanın ne büyük bedellerle kazanıldığını bilmek, o ruhu yaşamak, o ruhu geleceğe taşımaktır.
Ve bugün bizlere düşen görev, onların hatırasına sahip çıkmak, bu vatanı ilelebet yaşatmaktır. Çünkü Çanakkale geçilmedi, geçilemez!
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.