ASKERİ HABİTUS ve KEMALİZM MEDENİYETİ - II
ASKERİ HABİTUS ve KEMALİZM MEDENİYETİ - II
Askeri habitusu noksan olan bir askerin ordusuna sahip çıkması mümkün değildir.
Askeri habitusu noksan olan bir askerin ordusuna sahip çıkması mümkün değildir.
Kara Harp Okulu 2024 mezunu teğmenlerin resmî törenler sonrası kılıçlarını göğe kaldırıp hep birlikte okudukları “subaylık andı” ve Mustafa Kemalin Askerleriyiz” söylemleri bir anda ülkenin gündemine oturdu.
Harbiye mezunu teğmenlerin mezuniyet ve subaylığa ilk adımlarını sevinç gösterine verilen tepkilerin bazıları mide bulandırırken bazılarının da açıkça düşmanca saldırılara dönüştüğünü görerek üzüldük.
Türk milletinin “fikri hür vicdanı hür irfanı hür” sağ duyulu insanları teğmenlere sahip çıksa da kimi siyasal çıkarcılar teğmenlere saldırmaya devam ettiler.
Ancak ne akademik dünyadan ne de teğmenleri yetiştiren MSÜ Rektörlüğünden teğmenlerin davranışına yönelik bilimsel bir izah olmadı.
Teğmenlerin ettiği subaylık andı ve Mustafa Kemal’in askeri olduklarını haykırmalarının altında yatan ana neden onların “askeri alan” içerinde aldıkları eğitim ve öğretimler sonucu ulaştıkları” askeri habitusun” dışa vurumundan başka bir değildir.
Oysa ki TSK’ bünyesinde ve Milli Savunma Üniversitesinde, teğmenlerin bu sosyolojik reaksiyonlarını ve davranışlarının durumunu tespit edecek akademik bilgi ve donanıma sahip ASKERİ SOSYOLOGLARI bulunmaktaydı.
Türkiye’nin akademik dünya da “ASKERİ SOSYLOJİ” bağlamında çok az yetişmiş bilim insan vardı. Türkiye’de Askeri sosyolojinin yüksek lisans ve doktora düzeyinde eğitim veren ve bünyesinde Askeri Sosyoloji Anabilim Dalı olan yegane üniversite Milli Savunma Üniversitesiydi. Ama gelin görün ki teğmenlerin sosyolojisi askeri sosyoloji bağlamında ele alıp izah etme yönünde MSÜ, yetiştirdiği teğmenlerin davranışlarına akademik manada açıklama getiremedi.
Görünen o ki devlete subay astsubay yetiştiren MSÜ’nün yönetici kadrolarının gerek iktidara ve gerekse TSK komuta heyetine teğmenlerin mezuniyetlerinde ki davranışlarını askeri sosyolojik olarak izah etmediği anlaşılmaktadır.
Türkiye’de demokrasinin gelişmesine en büyük katkıyı sunacak askeri sosyoloji disiplinin böylesi bir olay da yeterince açıklamada bulunmaması olasılıkla yine başında siyasetçilerin atadığı rektörün bulunmasından kaynaklandığı düşünülebilir.
Her ne kadar MSB’nin başında eski bir genel kurmay başkanı da olsa neticede MSB siyasal bir makamdı ve bu siyasal makamda bulunan emekli genel kurmay başkanı da olsa siyasal iktidarın siyasetine hizmet edecek kararları alması da kaçınılmaz olmaktadır.
İnancım odur ki MSÜ rektörünü görevden alınıp alınmamasına n TSK komuta heyetinin n de eski genelkurmay başkanı da olsa MSB’nın bir tasarrufunun olmayacağını düşünüyorum. MSÜ rektörlüğü tamamen siyasal bir kadro olduğunu bu olayla birlikte kanıtlamaktadır.
Çünkü MSÜ rektörü, yönetimi altındaki kadrolarının sınavlarla seçip aldığı, ağır mülakatlardan geçirdiği, kılı kırk yararak araştırıp Harbiye’ye aldığı teğmenlere sahip çıkmaması bir ironik durum değil midir?
Sonra; ne teğmenlerin ettiği yemin ne de Mustafa Kemal’in askeri olduklarını haykırmaları abeste iştigal değildir. Teğmenler askerdir. Askerler de anayasanın başlangıç kısmında, askerleri ilgilendiren kanun ve yönetmeliklerde belirtilen hususlarda tarif edilen Mustafa Kemal’in askeri olduğunu göstermişlerdir.
Evet belki AKP karşıtı çevrelerde, AKP ve MHP’nin devleti ve ülkeyi yönetmesinde cemaat ve tarikatların aşırı etkili olduğunu gören ama PKK’ya ve her türlü bölücü ve yıkıcılara karşı da olan halis Türk çocukları kendi taraflarının ne olduğunu göstermek için siyasal mana da söyledikleri “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz“ sözünden esasında hiç kimsenin rahatsız olmaması gerekir.
Çünkü Mustafa Kemal’in Askerleriyiz diyenlerin tamamı vatanına milletine ve devletine bağlı samimi Türk Milletinin evlatlarıdır.
Bugün için Türkiye’de mesela hiçbir HDP/DEM/PKK eksenlilerin veya Atatürk ve Türk Milleti karşıtı veya düşmanı cemaat ve tarikatlarda “Mustafa Kemal’in askeriyiz” sloganlarını duymak mümkün değildir. Dolayısı ile 2024 yılı mezunu teğmenlere karşı açıktan cephe alanların kimler olduğu da ayrıca hem iktidar ve hem TSK ve hem de devlet kademeleri tarafından iyi tahlil edilmesi gerekir.
Teğmenlerimizin mezuniyet törenlerindeki davranışlarına özellikle ne enteresandır ki Devlet Bahçeli’nin tepki göstermesi ve sonrasında da AKP iktidar yanlısı basının ve yandaşlarının sosyal medya üzerinden itiraz etmeleri konuyu iyice siyasallaştırmış ve askeri habitusluk bir konu bir anda adli, idari ve disiplin meselesi haline getirilmiştir.
Ama aynı MSÜ ve MSÜ’den akademik izah alamayan TSK komuta heyeti olasılıkla işin en kolay yönüne kaçarak siyasal iradenin niyet ve isteği doğrultusunda konuyu siyasal bakış açısına paralel hale getirerek teğmenlerimizin durumunu bir disiplinsizlik veya siyasete bulaşma şeklinde ele alarak bir araştırma yapıyorsa işin kolaycılığına kaçıyor demektir.
Türkiye’de her şeyin siyasallaşması gibi MSÜ’nün başında da siyasal iktidarın belirleyip atadığı bir tarih profesörünün bulunması da en büyük tartışma konusudur. İktidarın siyasi isteği ile MSÜ’ rektörü olan bir profesörün bugün bu saat kadar akademik açıklamalar yapmasını beklemek boşunadır. Çünkü MSÜ rektörü siyasal kimliktir ve AKP’nin atadığı bir rektör olma özelliğini nedeniyle MSÜ rektörlüğüne devam etmektedir. Sürekli olarak siyasal iktidarla iç içe lan, siyasal iktidarın destekçisi basın da kalem oynatan tarih profesörü bir rektör asker ruhlu bir subayını nasıl yetirildiğini subaylık ruhunun ne demek olduğunu ne derece idrak edebilir ki? Subaylık ruhununum, askerlik ruhunun inceliklerini bilerek MSÜ’yü idare edebilir miydi?
Oysa ki MSÜ rektörlüğü yapacak kalitede TSK’da görev yapmış emekli olmuş nice profesör ünvanlı emekli akademisyenler vardı.
Konumuza dönecek olursak;
MSÜ’de Atatürk Stratejik Araştırma Enstitüsü bünyesinde Askeri Sosyoloji Ana Bilim Dalında eğitim veren bir bölüm bulunmaktadır ve bu bölüm başta TSK komuta heyetinee, iktidara ve ortaklarına akademik manada doyurucu bilgiler verebilirdi. Ama yapılmadı. MSÜ bünyesinde çok değerli Askeri sosyologların yetiştirildiğini ve görev yaptıklarını yakinen biliyorum.
Uzman askeri sosyolog olarak kısaca izah etmem gerekirse Askeri Sosyoloji;
Askerlerle ordunun, ordu ile içinden çıktığı toplumla arasındaki ilişkileri inceleyen bir bilimdir. Yani askerî sosyoloji, silahlı kuvvetlerin iç yönetimini, yapısını ve diğer devlet ve sivil kurumlarıyla ilişkilerini inceler.
Asker-asker, asker-askeri kurum, asker- sivil toplum, askeri kurum- askeri kurum, askeri kurum- devlet bürokrasisi, sivil-asker ilişkilerini araştırır.
Bunca yaşanmışlık ve akademik bilgi birikimi ile;
Asker kimdir?
Asker nasıl yetiştirilir?
Asker de askeri zihniyet nasıl gelişir? Sorularının cevabını subayların emeklilik sonrasında sivil hayata uyumu konulu 2020 yılında yazdığım yüksek lisans tezimi https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp linkten ve aynı alanda kaleme aldığım https://dergipark.org.tr/tr/search?q=%C3%B6mer+y%C4%B1ld%C4%B1z§ion=articles&scope=journal&aggs%5Bjournal.id%5D%5B0%5D=661 makalemden okuya bilrisiniz.
Bu iki akademik çalışmada özellikle incelediğim iki konu vardı.
Askerlik mesleğine ilk adımını atan insanlarda zihniyet değişikliğinin nasıl oluştuğu ve sivil zihniyetten askeri zihniyete nasıl geçtiğiydi. Ama en önemlisi de askerlerde askeri zihniyetin oluşmasına sebep olan askeri habitusların izini sürmekti.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.