Kazdağları’nın imdat çığlığı!..Edremit Körfezi nasıl yok ediliyor(Video)
ÇEVRE
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
23.07.2018 - 19:52, Güncelleme:
23.07.2018 - 19:52 3010+ kez okundu.
Kazdağları’nın imdat çığlığı!..Edremit Körfezi nasıl yok ediliyor(Video)
Edremit Körfezi’ndeki HES, termik, maden, baraj ve atık tahribatlarını ele aldındığı dosyanın ilk bölümünde madenler var. Kazdağları ‘maden dağı’ halinde. Şirketlere her geçen gün yeni lisanslar da veriliyor. Tahribatı BirGün.Haber sitesinden Demet Sargın yerinde gözlemledi kendi gözlemi kendi ağzından yapılan tesbitler aşağıda;
“Önce ne kadar bitki örtüsü varsa o tıraşlanıyor, dolayısıyla yaban hayat yok oluyor… Sonra derin cehennem çukurları ve yeni dağlar oluşturuluyor. Topoğrafya tersyüz ediliyor. O alanda artık ne bitki oluyor ne de tarım. İnsan sağlığı da yok oluyor tabii…” böyle anlatıyor yaşam savunucuları maden ocaklarını. Tahribat sanılandan da büyük.
Kazdağları ve Madra dağıyla çevrelenen, Ege Denizi’nin en kuzey körfezi; Edremit Körfezi… Balıkesir’in Edremit, Havran, Burhaniye, Gömeç ve Ayvalık ilçelerini içine alan bu bölge büyüleyici bir doğal güzelliğe sahip ama bu güzellik her geçen yıl özellikle madenler sebebiyle göz göre göre yok ediliyor. Biz de bölgeye giderek hem yaşam savunucularını dinledik hem de yaratılan tahribata tanıklık ettik.
Tertemiz havası, alabildiğine yeşil doğası, denizi ve sakinliği sebebiyle hep ilgi çekici olmuş körfez. Lakin son yıllarda yaşananlar, halkı da doğayı da bezdirmiş. Örneğin; efsanelere konu olan yemyeşil ormanları, buz gibi akan dereleriyle anılan Kazdağları artık altın madenleriyle anılır halde. Kazdağları’nın ağaçları madene feda edilirken, derelerini de baraj projeleri tehdit etmeye çoktan başlamış.
Kazdağları’nın hemen doğusunda yer alan ve peynircilikte büyük öneme sahip olan İvrindi’yi ise büyük bir felaket bekliyor. ‘Türkiye’nin ve Avrupa’nın en büyük altın madeni’ unvanını taşıyan Uşak’taki Kışladağ Altın Madeni’nin tam 3 katı büyüklüğünde bir altın madeni planlanıyor buraya. Altınlar siyanürle ayrıştırılacak. Yaklaşık 8 bin futbol sahası büyüklüğünde olacak olan maden için günlük 11 bin 200 litre su harcanacak. Tamamı ormanlık alan olan proje için kesilecek ağaçlar da cabası…
Yol taşocaklarıyla kaplı
İstanbul’dan başlayan otobüs yolculuğum yaklaşık 8 saati geride bırakıyor ve yol üzerinde sırasıyla taşocakları görmeye başlıyorum. Yaklaştığımı anlıyorum. Ocakların yerleşim yerlerine olan yakınlığı dikkat çekici. Ortalık tozdan adeta gözükmüyor. Halk sağlığı göz göre göre yok sayılmış. Derken Edremit’e ulaşıyorum. Sözleştiğimiz gibi Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan, Edremit Çevre Platformu’ndan (EDÇEP) Kubilay Öztürk ve Ömür İlgör, Burhaniye Çevre Platformu’ndan (BURÇEP) Avukat Filiz Sonuz ile buluşuyoruz.
Lisans sayıları sürekli artıyor
İlk sözü Süheyla Doğan alıyor. Doğan, Kazdağları’ndaki altın saldırısına karşı yıllardır mücadele ettiklerini ve şirketlerin halkı kandırdığını özetliyor. Bir yandan çalışan madenler varken diğer yandan da sürekli yeni lisanslar verildiğini söyleyen Doğan sözlerini şöyle sürdürüyor: “Nerede bir ‘halkı bilgilendirme toplantısı’ yapılıyorsa, pankartımızı dövizimizi alıp gidiyoruz. Çünkü şirketler doğruyu söylemiyor halka. Eğer bizler bu süreçte müdahale edemesek halk zaten hiçbir şekilde bilemiyor bu projeleri. O toplantılarda yapılan sunumlar son derece teknik içerikli ve taraflı. Zararları konusunda veriler hiç olmuyor. Biz anlatamamışsak o bölgelerde halk madene olumlu bakıyor. ‘istihdam yaratacaklar, hiçbirimize zararı olmayacak’ gibi düşünüyor köylü. Eğer biraz biliyorsa madenin zararlarını zaten hep birlikte o toplantıyı madencilere yaptırmıyoruz.”
Doğru bilgiye ulaşmak oldukça zor
Nerelere proje başlatılmak istendiği konusunda veri edinmekte zorluk çektiklerini de belirtiyor Doğan. Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne konu ile ilgili başvurularda bulunduklarını ama tatmin edici cevaplar alamadıklarını söylüyor: Hangi köyde ne projesi var diye öğrenmek istiyoruz. Dilekçeler yoluyoruz. Ya cevap vermiyorlar ya da sadece ruhsat listelerini veriyorlar. Ruhsatta da hangi köyde olduğu yazmıyor. Ki ruhsat da parayla alınabiliyor. Esas açık bilgileri daha çok Çevre ve Şehircilik Bakanlığı duyurularından alabiliyorduk. O da ÇED dosyalarını onaylayıp yasa gereği bunu ilan etmek zorunda kaldıklarında oluyor. Bu süreden sonra bizim hazırlık yapmamız için de en fazla 1 aylık hatta daha az zaman kalıyor. Bir duyuru yapılıyor, ‘Proje tanıtım dosyası ektedir, on beş gün sonra şurada halkın katılımı toplantısı vardır’ gibi.
Biz o sürede dosyayı indireceğiz, teknik olarak inceleyeceğiz, görüşümüzü oluşturacağız, sonra da halkı bilgilendireceğiz ve gerekli itirazları BİMER üzerinden ya da ıslak imzayla Bakanlık’a göndererek yerine getireceğiz...”
“Halkın katılımı aşamasından sonra firmaların uzun ÇED sürecine giriyorlar. Bu da projeyi daha detaylı hazırlayacakları bir süreç şirketler için. Yaklaşık 6 ay ile 1 sene arasında oluyor. Bu süreçte bizler çok fazla şey yapamıyoruz çünkü elimizde daha fazla veri olmuyor” diyen Doğan bu şekilde ilerleyen süreç sonunda yine Bakanlık’ın konuyla ilgili verdiği ÇED olumlu kararını gördüklerini söylüyor. Doğan ‘Bu süreçten sonra muhatabımız Bakanlık oluyor’ diye ekliyor.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından bölgede bulunan bütün madenlerin haritalandırılıp özel şirketlere parsel parsel satılmış olduğundan şüphelendiklerini söyleyerek sözlerine başlayan BURÇEP’ten Avukat Filiz Sonsuz da şöyle başlıyor sözlerine: “Bunların pek çoğu da yurtdışı kaynaklı şirket. Ama tepki çekmemek için birçoğu kendine yerli firma süsü vererek çalışıyor.”
7901 futbol sahası kadar
Konuşmasının devamında ise büyük bir ‘yok ediş’ projesini anlatmaya başlıyor Sonsuz. Anlattıkları, talanın ne boyutta olacağını ispat eder nitelikte: İvrindi ilçesine bir altın madeni ocağı kuracaklar. Projenin işletme ruhsatı alanı tam 66 milyon 60 bin metrekare. Bu alan tam olarak 7901 futbol sahası anlamına geliyor. Türkiye’nin en büyük altın madeni olacakmış. Siyanürle altın ayrıştıracaklar. Siyanür havuzlarını da Burhaniye’ye kuracaklarmış. Çalışmalarını da ‘cehennem çukurları’ denilen yöntemle ilerletecekler. Üstelik proje alanının tamamı ‘iyi korunmuş karaçam ormanı’ statüsünde.” Madenin, Nurol Holding bünyesinde çalışma yapan TÜMAD Madencilik tarafından işletileceğini de sözlerine ekliyor Sonsuz.
Tepeoba madenindeki cehennem çukurundan bir görüntü
Günde 5 milyon litreden fazla su
Projenin ÇED raporunda içme sularının projeden etkileneceği de açıkça belirtilmiş. Özellikle adı geçen Düdüklü tatlı suyu kirlenecek suların başında geliyor. Projenin günlük kullanım suyu da 5 milyon 11 bin 200 litre. Bu oran 20 bin küsür insanın günlük harcayacağı su anlamına geliyor.
Şirketin beyanı esas!
Doğayı, tarımı, hayvancılığı, insan sağlığını kısacası tüm ekosistemi yok edecek olan projeden tek karlı çıkan maden şirketi olacak. Vergilendirmeyi bile sadece beyanı üzerinden yapacak olan şirket, söylediği üretimin sadece yüzde 2’sini vergi olarak verecek. Burada dikkat çekici nokta ise beyan kısmı. Yani devletin herhangi bir denetlemesi olmaksızın şirketin üretim anlamında söylediği miktar kabul edilecek.
Banka üzerindeki sorumluluğu atıyor
Projeyle ilgili, TÜMAD’ın Avrupa Yatırım Bankası’ndan talep ettiği kredi de onaylanmış. Burada dikkat çeken husus ise bankanın kredi onayına düştüğü not. Yapılacak olan tahribatın sorumluluğunu üzerinden atmak isteyen bankanın özetle şöyle bir notu bulunuyor: Verilen onay şirketin hazırladığı dosyaya karşılık verilmiştir. Bankamızın bölgede yaptığı bir çalışma yoktur.
Tarihe not düşüyoruz
Siyanürün uçabilen yapısı sebebiyle sadece Burhaniye’nin değil, büyük bir bölgenin bundan etkileneceğini söyleyen Sonsuz, toprak altındaki ağır metallerin de ayrıca bir tehlike yaratacağını hatırlatıyor ve sözlerini şöyle sonlandırıyor: Biz hukuk mücadelemizi devam ettireceğiz. Yıkabilir miyiz bilmiyoruz ama rahatsız etmek de bir şeydir. En azından yıllar sonra torunlarımız ‘buraların hali ne? Neden izin verdiniz!’ dediğinde çıkarıp bir şeyler gösterebiliriz. Bir yanıyla tarihe not düşüyoruz.
Söz sırası Edremit Çevre Platformu’ndan (EDÇEP) Kubilay Öztürk’e geçiyor. “Önce ne kadar bitki örtüsü varsa o tıraşlanıyor, dolayısıyla yaban hayat yok oluyor… Sonra derin cehennem çukurları ve yeni dağlar oluşturuluyor. Topoğrafya tersyüz ediliyor. O alanda artık ne bitki oluyor ne de tarım. İnsan sağlığı da yok oluyor tabii…” diyor Öztürk madenler için sonra da ekliyor: 1100 kilo topraktan sadece 1 gram altın elde ediliyor.
400 metre derinliğindeki devasa çukurlardan bahsederek devam ediyor Öztür: “Cehennem çukurlarını açıyorlar. Cevheri çıkartıp kalan taş toprakla da yeni dağlar yapıyorlar. Yıllarca etkisi devam ediyor. Madenlerin ömrü bitince şirketler burayı terk edip gidecek. Geriye büyük bir talan bırakacaklar. Ağaç yetişmeyecek, tarım yapılmayacak, hayvancılık olmayacak. Şimdiden üretimler ciddi şekilde düştü. Altın bizim toprağımızın altındaysa kalsın, dursun orda, zaten bizim, kimse kaçıramamaz. Yıllar sonra teknoloji gelişir, yeni yöntemler çıkar, doğa da insan da zarar görmez, o zaman gelsinler buyursunlar çıkarsınlar. Ama böyle vahşi yöntemlerle olmaz.”
Tepeoba maden şantiyesi çalışma alanı.
‘Sinsi bir hazırlık var’
Kazdağları için planlanan HES’lerin madenciler için yapıldığını düşündüğünü ifade ediyor Öztürk. ‘Bölgede sinsi bir hazırlık var’ diye ekliyor sözlerine: Kazdağları’nda madenciler için HES projeleri yapıyorlar. Milli Park’ın daraltılması projesi de var. Yani burada sinsi bir ön hazırlık var. Burası maden şehri haline geldi. Çanakkale deyince termik santral Balıkesir deyince akla maden geliyor artık.
Suçlu sadece siyanür değil
Madenlerindeki tek sorun siyanür de değil. Siyanürün kullanılmadığı açık ocak işletmelerde de ağır metaller sorunu yaşanıyor. Ayvalık’ın 9 köyündeki çeşmelerinden arsenik akıyor. Bu tespit de edilmiş. Madra Barajı’nın hemen yanında bulunan Karaayıt Köyü Bilfer Demir Madencilik İşleme tesisi ise tek ve en büyük şüpheli.
Konuşmalarımız burada sonlanıyor. Benim için sırada görebileceğim maden ocaklarına uğramak var. Tabiİ bu hiç kolay değil. Çoğunun yakınına bile giriş yapamıyorsunuz. Farklı yollar deneyerek Tepeoba’daki molibden madenine kadar çıkabildim yanımdaki arkadaşlarla. Hatta şantiyenin bir bölümüne kadar girip burayı da görebilme şansım oldu. 1439 hektar alan içerisine kurulan maden dev çukurla başlayıp ayrıştırılan ve içinde cevher bulunmayan taşların bir kenara atılmış ve küçük bir dağ haline gelmiş görüntüyle son buluyor.
Edremit Körfezi’ndeki HES, termik, maden, baraj ve atık tahribatlarını ele aldındığı dosyanın ilk bölümünde madenler var. Kazdağları ‘maden dağı’ halinde. Şirketlere her geçen gün yeni lisanslar da veriliyor. Tahribatı BirGün.Haber sitesinden Demet Sargın yerinde gözlemledi kendi gözlemi kendi ağzından yapılan tesbitler aşağıda;
“Önce ne kadar bitki örtüsü varsa o tıraşlanıyor, dolayısıyla yaban hayat yok oluyor… Sonra derin cehennem çukurları ve yeni dağlar oluşturuluyor. Topoğrafya tersyüz ediliyor. O alanda artık ne bitki oluyor ne de tarım. İnsan sağlığı da yok oluyor tabii…” böyle anlatıyor yaşam savunucuları maden ocaklarını. Tahribat sanılandan da büyük.
Kazdağları ve Madra dağıyla çevrelenen, Ege Denizi’nin en kuzey körfezi; Edremit Körfezi… Balıkesir’in Edremit, Havran, Burhaniye, Gömeç ve Ayvalık ilçelerini içine alan bu bölge büyüleyici bir doğal güzelliğe sahip ama bu güzellik her geçen yıl özellikle madenler sebebiyle göz göre göre yok ediliyor. Biz de bölgeye giderek hem yaşam savunucularını dinledik hem de yaratılan tahribata tanıklık ettik.
Tertemiz havası, alabildiğine yeşil doğası, denizi ve sakinliği sebebiyle hep ilgi çekici olmuş körfez. Lakin son yıllarda yaşananlar, halkı da doğayı da bezdirmiş. Örneğin; efsanelere konu olan yemyeşil ormanları, buz gibi akan dereleriyle anılan Kazdağları artık altın madenleriyle anılır halde. Kazdağları’nın ağaçları madene feda edilirken, derelerini de baraj projeleri tehdit etmeye çoktan başlamış.
Kazdağları’nın hemen doğusunda yer alan ve peynircilikte büyük öneme sahip olan İvrindi’yi ise büyük bir felaket bekliyor. ‘Türkiye’nin ve Avrupa’nın en büyük altın madeni’ unvanını taşıyan Uşak’taki Kışladağ Altın Madeni’nin tam 3 katı büyüklüğünde bir altın madeni planlanıyor buraya. Altınlar siyanürle ayrıştırılacak. Yaklaşık 8 bin futbol sahası büyüklüğünde olacak olan maden için günlük 11 bin 200 litre su harcanacak. Tamamı ormanlık alan olan proje için kesilecek ağaçlar da cabası…
Yol taşocaklarıyla kaplı
İstanbul’dan başlayan otobüs yolculuğum yaklaşık 8 saati geride bırakıyor ve yol üzerinde sırasıyla taşocakları görmeye başlıyorum. Yaklaştığımı anlıyorum. Ocakların yerleşim yerlerine olan yakınlığı dikkat çekici. Ortalık tozdan adeta gözükmüyor. Halk sağlığı göz göre göre yok sayılmış. Derken Edremit’e ulaşıyorum. Sözleştiğimiz gibi Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Süheyla Doğan, Edremit Çevre Platformu’ndan (EDÇEP) Kubilay Öztürk ve Ömür İlgör, Burhaniye Çevre Platformu’ndan (BURÇEP) Avukat Filiz Sonuz ile buluşuyoruz.
Lisans sayıları sürekli artıyor
İlk sözü Süheyla Doğan alıyor. Doğan, Kazdağları’ndaki altın saldırısına karşı yıllardır mücadele ettiklerini ve şirketlerin halkı kandırdığını özetliyor. Bir yandan çalışan madenler varken diğer yandan da sürekli yeni lisanslar verildiğini söyleyen Doğan sözlerini şöyle sürdürüyor: “Nerede bir ‘halkı bilgilendirme toplantısı’ yapılıyorsa, pankartımızı dövizimizi alıp gidiyoruz. Çünkü şirketler doğruyu söylemiyor halka. Eğer bizler bu süreçte müdahale edemesek halk zaten hiçbir şekilde bilemiyor bu projeleri. O toplantılarda yapılan sunumlar son derece teknik içerikli ve taraflı. Zararları konusunda veriler hiç olmuyor. Biz anlatamamışsak o bölgelerde halk madene olumlu bakıyor. ‘istihdam yaratacaklar, hiçbirimize zararı olmayacak’ gibi düşünüyor köylü. Eğer biraz biliyorsa madenin zararlarını zaten hep birlikte o toplantıyı madencilere yaptırmıyoruz.”
Doğru bilgiye ulaşmak oldukça zor
Nerelere proje başlatılmak istendiği konusunda veri edinmekte zorluk çektiklerini de belirtiyor Doğan. Maden İşleri Genel Müdürlüğü’ne konu ile ilgili başvurularda bulunduklarını ama tatmin edici cevaplar alamadıklarını söylüyor: Hangi köyde ne projesi var diye öğrenmek istiyoruz. Dilekçeler yoluyoruz. Ya cevap vermiyorlar ya da sadece ruhsat listelerini veriyorlar. Ruhsatta da hangi köyde olduğu yazmıyor. Ki ruhsat da parayla alınabiliyor. Esas açık bilgileri daha çok Çevre ve Şehircilik Bakanlığı duyurularından alabiliyorduk. O da ÇED dosyalarını onaylayıp yasa gereği bunu ilan etmek zorunda kaldıklarında oluyor. Bu süreden sonra bizim hazırlık yapmamız için de en fazla 1 aylık hatta daha az zaman kalıyor. Bir duyuru yapılıyor, ‘Proje tanıtım dosyası ektedir, on beş gün sonra şurada halkın katılımı toplantısı vardır’ gibi.
Biz o sürede dosyayı indireceğiz, teknik olarak inceleyeceğiz, görüşümüzü oluşturacağız, sonra da halkı bilgilendireceğiz ve gerekli itirazları BİMER üzerinden ya da ıslak imzayla Bakanlık’a göndererek yerine getireceğiz...”
“Halkın katılımı aşamasından sonra firmaların uzun ÇED sürecine giriyorlar. Bu da projeyi daha detaylı hazırlayacakları bir süreç şirketler için. Yaklaşık 6 ay ile 1 sene arasında oluyor. Bu süreçte bizler çok fazla şey yapamıyoruz çünkü elimizde daha fazla veri olmuyor” diyen Doğan bu şekilde ilerleyen süreç sonunda yine Bakanlık’ın konuyla ilgili verdiği ÇED olumlu kararını gördüklerini söylüyor. Doğan ‘Bu süreçten sonra muhatabımız Bakanlık oluyor’ diye ekliyor.
Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü tarafından bölgede bulunan bütün madenlerin haritalandırılıp özel şirketlere parsel parsel satılmış olduğundan şüphelendiklerini söyleyerek sözlerine başlayan BURÇEP’ten Avukat Filiz Sonsuz da şöyle başlıyor sözlerine: “Bunların pek çoğu da yurtdışı kaynaklı şirket. Ama tepki çekmemek için birçoğu kendine yerli firma süsü vererek çalışıyor.”
7901 futbol sahası kadar
Konuşmasının devamında ise büyük bir ‘yok ediş’ projesini anlatmaya başlıyor Sonsuz. Anlattıkları, talanın ne boyutta olacağını ispat eder nitelikte: İvrindi ilçesine bir altın madeni ocağı kuracaklar. Projenin işletme ruhsatı alanı tam 66 milyon 60 bin metrekare. Bu alan tam olarak 7901 futbol sahası anlamına geliyor. Türkiye’nin en büyük altın madeni olacakmış. Siyanürle altın ayrıştıracaklar. Siyanür havuzlarını da Burhaniye’ye kuracaklarmış. Çalışmalarını da ‘cehennem çukurları’ denilen yöntemle ilerletecekler. Üstelik proje alanının tamamı ‘iyi korunmuş karaçam ormanı’ statüsünde.” Madenin, Nurol Holding bünyesinde çalışma yapan TÜMAD Madencilik tarafından işletileceğini de sözlerine ekliyor Sonsuz.
Tepeoba madenindeki cehennem çukurundan bir görüntü
Günde 5 milyon litreden fazla su
Projenin ÇED raporunda içme sularının projeden etkileneceği de açıkça belirtilmiş. Özellikle adı geçen Düdüklü tatlı suyu kirlenecek suların başında geliyor. Projenin günlük kullanım suyu da 5 milyon 11 bin 200 litre. Bu oran 20 bin küsür insanın günlük harcayacağı su anlamına geliyor.
Şirketin beyanı esas!
Doğayı, tarımı, hayvancılığı, insan sağlığını kısacası tüm ekosistemi yok edecek olan projeden tek karlı çıkan maden şirketi olacak. Vergilendirmeyi bile sadece beyanı üzerinden yapacak olan şirket, söylediği üretimin sadece yüzde 2’sini vergi olarak verecek. Burada dikkat çekici nokta ise beyan kısmı. Yani devletin herhangi bir denetlemesi olmaksızın şirketin üretim anlamında söylediği miktar kabul edilecek.
Banka üzerindeki sorumluluğu atıyor
Projeyle ilgili, TÜMAD’ın Avrupa Yatırım Bankası’ndan talep ettiği kredi de onaylanmış. Burada dikkat çeken husus ise bankanın kredi onayına düştüğü not. Yapılacak olan tahribatın sorumluluğunu üzerinden atmak isteyen bankanın özetle şöyle bir notu bulunuyor: Verilen onay şirketin hazırladığı dosyaya karşılık verilmiştir. Bankamızın bölgede yaptığı bir çalışma yoktur.
Tarihe not düşüyoruz
Siyanürün uçabilen yapısı sebebiyle sadece Burhaniye’nin değil, büyük bir bölgenin bundan etkileneceğini söyleyen Sonsuz, toprak altındaki ağır metallerin de ayrıca bir tehlike yaratacağını hatırlatıyor ve sözlerini şöyle sonlandırıyor: Biz hukuk mücadelemizi devam ettireceğiz. Yıkabilir miyiz bilmiyoruz ama rahatsız etmek de bir şeydir. En azından yıllar sonra torunlarımız ‘buraların hali ne? Neden izin verdiniz!’ dediğinde çıkarıp bir şeyler gösterebiliriz. Bir yanıyla tarihe not düşüyoruz.
Söz sırası Edremit Çevre Platformu’ndan (EDÇEP) Kubilay Öztürk’e geçiyor. “Önce ne kadar bitki örtüsü varsa o tıraşlanıyor, dolayısıyla yaban hayat yok oluyor… Sonra derin cehennem çukurları ve yeni dağlar oluşturuluyor. Topoğrafya tersyüz ediliyor. O alanda artık ne bitki oluyor ne de tarım. İnsan sağlığı da yok oluyor tabii…” diyor Öztürk madenler için sonra da ekliyor: 1100 kilo topraktan sadece 1 gram altın elde ediliyor.
400 metre derinliğindeki devasa çukurlardan bahsederek devam ediyor Öztür: “Cehennem çukurlarını açıyorlar. Cevheri çıkartıp kalan taş toprakla da yeni dağlar yapıyorlar. Yıllarca etkisi devam ediyor. Madenlerin ömrü bitince şirketler burayı terk edip gidecek. Geriye büyük bir talan bırakacaklar. Ağaç yetişmeyecek, tarım yapılmayacak, hayvancılık olmayacak. Şimdiden üretimler ciddi şekilde düştü. Altın bizim toprağımızın altındaysa kalsın, dursun orda, zaten bizim, kimse kaçıramamaz. Yıllar sonra teknoloji gelişir, yeni yöntemler çıkar, doğa da insan da zarar görmez, o zaman gelsinler buyursunlar çıkarsınlar. Ama böyle vahşi yöntemlerle olmaz.”
Tepeoba maden şantiyesi çalışma alanı.
‘Sinsi bir hazırlık var’
Kazdağları için planlanan HES’lerin madenciler için yapıldığını düşündüğünü ifade ediyor Öztürk. ‘Bölgede sinsi bir hazırlık var’ diye ekliyor sözlerine: Kazdağları’nda madenciler için HES projeleri yapıyorlar. Milli Park’ın daraltılması projesi de var. Yani burada sinsi bir ön hazırlık var. Burası maden şehri haline geldi. Çanakkale deyince termik santral Balıkesir deyince akla maden geliyor artık.
Suçlu sadece siyanür değil
Madenlerindeki tek sorun siyanür de değil. Siyanürün kullanılmadığı açık ocak işletmelerde de ağır metaller sorunu yaşanıyor. Ayvalık’ın 9 köyündeki çeşmelerinden arsenik akıyor. Bu tespit de edilmiş. Madra Barajı’nın hemen yanında bulunan Karaayıt Köyü Bilfer Demir Madencilik İşleme tesisi ise tek ve en büyük şüpheli.
Konuşmalarımız burada sonlanıyor. Benim için sırada görebileceğim maden ocaklarına uğramak var. Tabiİ bu hiç kolay değil. Çoğunun yakınına bile giriş yapamıyorsunuz. Farklı yollar deneyerek Tepeoba’daki molibden madenine kadar çıkabildim yanımdaki arkadaşlarla. Hatta şantiyenin bir bölümüne kadar girip burayı da görebilme şansım oldu. 1439 hektar alan içerisine kurulan maden dev çukurla başlayıp ayrıştırılan ve içinde cevher bulunmayan taşların bir kenara atılmış ve küçük bir dağ haline gelmiş görüntüyle son buluyor.
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.