Kadir KENAR Tarlaya ektim fuaarrr!
YEREL
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
09.11.2014 - 21:11, Güncelleme:
09.11.2014 - 21:11 2026+ kez okundu.
Kadir KENAR Tarlaya ektim fuaarrr!
ÇASİAD bir karar değişikliği ile EXPOTROİ Furamızın üçüncüsünde içerek değişikliğine gitti. Ve içine tarım hayvancılığı da kattı. Paydaş olarak da, Ziraat Odası’nı.
Hal böyle olunca, bizim Ziraat Odası Başkanı İlhan Ulus bu işin uzamanı. KİPA’nın önündeki araziyi hazırlamak da ona düştü. Ulus geçen hafta tarlayı güzelce sürdürdü. Hava lazerle düzlemesini de yaptırır. Al sana kaymak gibi bir fuar alanı. Tarlaya ektim fuaarrr diye bir de şarkı yaptırmamız lazım diyorum. Özel olsun şöyle. Bu iş de Çanakkaleli müzisyen gençlerimize düşer. Ciddiyim ha. Bu fuara özel bir şarkı istiyoruz. Şöyle klipli milipli hem de..
Haftanın şaşkınlığı üzerine; geçer kardeşim geçer..
Geçer kardeşim geçer; zaman geçer, onlar da geçer bunlar da geçer! Bu meclisten neler gelip geçmedi ki; bir AKFA dosyası da geçmesin! Niye şaşırıyorsunuz?. Boşuna mı seçim yapıyoruz!
Haftanın rakamına bakın!
Cumhurbaşkanlığı’nın Aksarayı için her birimizin cebinden 18.2 lira çıkmış. Gülesim geldi. Hatta güldüm de. Bazı şeyleri rakamlarla kıyaslarsak hem güler, hem ağlarız. Gelin gibi, yani hem gider, ağlarım misali. Geçen yıl biz de Çanakkale olarak bir haftalık festival yapmış ve üstüne kaymak olarak Minik Serce’yi iki saat dinlemek için adam başı 11 lira ödedik. Başkan açıkladı yalan mı! Koskoca saraya nedir ki, 18 lira diyelim mi!.. Domuzun yerini bozarsan gelir Bebeğe!. İlginç bir haberdi. İstanbul’da, sıradan insanların yaşayamadığı hatta giremediği bir semt olan Bebeğe bir domuz gelmiş ve hatta bir yalının bahçesine girmişti. Olacak iş değildi bu!.. E be domuz ne işin var senin Bebek’te!
Sonra uzmanlar konuştu. Üçüncü Havaalanının bozduğu ormanlık alanın domuzuydu bu arkadaş!. Yeri yurdu bozulunca, kafası atmış boğazdan yüze yüze bebeğe çıkıp gelmişti. Haklımıydı? Bence Haklıydı! Kimsenin yuvasını bozmayacaksın..
Sahil Güvenlik rakamlarla açıkladı. 2014 yılında şuna ana kadar, 11980 kaçak göçmen yakalandı. Kaçak derken yanlış anlaşılmasın. Kaçaklara bir dediğimiz yok; bunlar Türkiye’ye gelip, buradan da Avrupa’ya kaçmaya çalışanlar. Yoksa Türkiye’de bir sorun yok. İstedikleri kadar gelip kalabilirler. Hatta vatandaşlık bile veririz! Bu arada, bunları söğüşleyen 62 simsar da yakalanmış. Yakalanmayanları siz düşünün! Bişey daha söyleyeyim, bi bu kadar da denizde kaybolan vardır. Ve bu kaçak göçmenlerin kişi başı binlerce yuro para karşılığında hizmet aldığını ya da ölüm yolculuğuna çıktığını da belirtelim.
Ve bu işin Türkiye’ye maliyetinin ise milyon dolarları bulduğunu. AB ülkelerinin ise, bunları gördükleri yerde denize gömdüklerini de..
Ama başa dönelim ve yanlış bir anlama olmasın. İnsanları domuza falan benzetmiyorum ha!.. Orada söylediğim şey şu; bu insanların yaşam alanlarının bozulması. Tıpkı Suriyeliler gibi. Ya da Irak’ta’takiler.. Aman ha!.. Vali Ahmet Çınar’ın söyledikleri.. 100. Yıl etkinlikleri giderek hız kazanıyor. İşte bunlardan birisi de; “Savaş Tarihi Araştırmaları Uluslar arası Kongresi”ydi. Hafta içinde gerçekleşti. Türkiye ve yurt dışından çok sayıda tarihçi ÇOMÜ’de bir araya gelerek, iki gün boyunca Çanakkale’yi konuştular.
Ama onlardan önce Vali Çınar açılış konuşmasına yaptı. Ve çok çarpıcı diyebileceğimiz tespitleri de oldu. Haberlerde duymuş ya da okumuşsunuzdur. Benim dikkatimi çeken noktaları özetleyeyim.
Birinci Dünya Savaşı’nın Çanakkale Cephesi’nde yaptığımız mücadele bize “Türkiye Cumhuriyeti’ni kazandırdı”
Kirli ve ahlaksız bir savaş olarak tanımladığı Birinci Dünya Savaşı’nın mirasının da devam ettiğini söyledi Çınar. Ve bölgemizde yaşanan; Müslümanların birbirini kırdığı günümüz savaşlarının da, geçmişteki bu kirli ve ahlaksız savaşın devamı olduğunu belirtti. Ve dedi ki; bu adil olmayan toprak paylaşımlarının ve sömürünün sonuçlarıdır. Ama bunu derken, ülkemizin doğu ve güneydoğusundaki PKK belasını kastetmedi sanırım. 100 yıl önce TC.’yi kurmamızı engelleyemeyen ve bizim dışımızdaki bölgeyi harita üzerinden çizdikleri sınırlarla pay paylayanlardı. Yani 100. Yıllık bir gecikmeyle yeni sınırlar ve devletler kurmaya çalışanlar.
İşte 100 yıl sonra, böyle bir ortamda Çanakkale Savaşlarının 100. Yılını anıyoruz. Etkinlik üzerine etkinlik yapıyoruz. Yapacağız da. Ama, unutmamız gereken bu savaşın henüz bitmediği. Vali’nin dediği gibi, Birinci Dünya Savaşının Mirası yeni savaşlar devam ediyor bölgemizdi.
Ve Çanakkale; bir ülke hatta kıta için çok önemli: Avustralya. Çanakkale onlar için, uluslaşma, millileşme ve kendini bulma savaşı. Yani belki de tek kazananı!..
Hayata bağlı kalmak.... Televizyonda, gazetede, radyoda, internette; gördüğümüz tüm olumsuzluklara ve çirkinliklere rağmen yaşamaya devam ediyoruz. İnsanlıktan çıkmış insanlığın içinde; sevgi dolu olmak ve sevmek bizi yaşatan. Güzel bir merhaba. Sevgi, saygı dolu bir telefon konuşması, annemizin sesi. Sabahın ilk ışıkları. Gün batımı. Yaşamımızı devam ettiren güzellikler. Hatta karnımızın doyması. Ve güzel bir evimizin olması.
İşte bugün size çok güzel bir uygulamadan haber verecem. Özal döneminde kurulan ve adı kısaca FAK-FUK-FON diye kısalan, fakirlere yardım fonu; şimdi daha bir gelişmiş şekilde devam ediyor. Ve asıl önemlisi, siz ona gitmiyorsunuz. O size geliyor. İşte yıllardır bu kuruma müdürlük yapan Özcan Akçay arkadaşımdan yeni uygulamayı dinlerken kendimi çok mutlu hissettim.
Özcan bey anlatıyor; “Köy köy yardıma muhtaç insanlarımızı tespit ediyoruz. Ve onları evlerinde ziyaret edip, ihtiyaçlarını belirliyoruz. Bak geçen hafta bir eve gittim. Yaşlı bir kadın tek başına yaşıyor. Evinde su yok. Ev çöp eve dönmüş. Bütün eşyalarını attık. Yeni yatak yorgan aldık. Evi temizledik. Teyzemizi hamama götürdük. Yıkadık. Yeni elbiseler aldık. Evine su bağladık..” Özcan’ı dinlerken, bende bu duruma düşersem, bana da yardıma gelirler mi diye dalıp gidiyorum. Sahiplenmek ve yaşama tutunabilmek..
Bu anlattığım sadece bir örnek. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu projeyi ciddi anlamda uyguluyor. Evin ne ihtiyacı varsa; sobasından, buzdolabına, çamaşır makinesine kadar. Ve Özcan kardeşim, yaklaşık 25 kişilik bir ekiple hayata tutunmaya çalışanların yardımına koşuyor. Yaşlı ya da genç fark etmiyor.
Gençler ya da orta yaşlılar için yapılan uygulamadan da bahsedeyim. Onlara da meslek öğretiliyor. Yapabileceği bir iş öğeritiliyor. Sonra; ‘Evet ben bunu yaparım’ dediğinde dükkanı açılıyor. Belli bir müddet yardıma devam ediliyor. Ve yaralı bir kuşu tedavi edip doğaya saldığımız gibi, onlarda yaşamın içine salınıyor. Emekleriyle, onurlu bir yaşama devam ediyorlar.
Evet, hani diyoruz ya; bu hükümet niye oy alıyor arkadaş. İşte bunlardan dolayı alıyor. Herkes çok iyi yaşadığı için değil; herkesin asgari düzeyde de olsa yaşama tutunabilmesini sağladığı için. Herkesin kitap, gazete okuduğu, herkesin aydın, çağdaş olduğu; herkesin yeni bir dünya kurulsun diye uğraştığı bir dünyada değiliz çünkü! Dünyaya geldiği için yaşamak zorunda olan milyonlar var bu ülkede de.
Bakın bu konuda Çanakkale belediyesi de harekete geçmiş durumda. Yaşlı ve yardıma muhtaç insanların evlerini ziyaret edip temizliklerini yapıyorlar. Bir merkez kurdular; çamaşır yıkama ve banyo merkezi. Yardıma muhtaç insanlar buraları kullanıyor.
Yani sosyal devlet olmak, bire bir insana değer vermekle oluyor. Sonra bu çoğalarak; toplumsal huzuru ve mutluluğu da doğuruyor. Adalet dediğimiz sadece mahkemelerde değil. Yaşamın içindeki adalet de bu.
ÇASİAD bir karar değişikliği ile EXPOTROİ Furamızın üçüncüsünde içerek değişikliğine gitti. Ve içine tarım hayvancılığı da kattı. Paydaş olarak da, Ziraat Odası’nı.
Hal böyle olunca, bizim Ziraat Odası Başkanı İlhan Ulus bu işin uzamanı. KİPA’nın önündeki araziyi hazırlamak da ona düştü. Ulus geçen hafta tarlayı güzelce sürdürdü. Hava lazerle düzlemesini de yaptırır. Al sana kaymak gibi bir fuar alanı. Tarlaya ektim fuaarrr diye bir de şarkı yaptırmamız lazım diyorum. Özel olsun şöyle. Bu iş de Çanakkaleli müzisyen gençlerimize düşer. Ciddiyim ha. Bu fuara özel bir şarkı istiyoruz. Şöyle klipli milipli hem de..
Haftanın şaşkınlığı üzerine; geçer kardeşim geçer..
Geçer kardeşim geçer; zaman geçer, onlar da geçer bunlar da geçer! Bu meclisten neler gelip geçmedi ki; bir AKFA dosyası da geçmesin! Niye şaşırıyorsunuz?. Boşuna mı seçim yapıyoruz!
Haftanın rakamına bakın!
Cumhurbaşkanlığı’nın Aksarayı için her birimizin cebinden 18.2 lira çıkmış. Gülesim geldi. Hatta güldüm de. Bazı şeyleri rakamlarla kıyaslarsak hem güler, hem ağlarız. Gelin gibi, yani hem gider, ağlarım misali. Geçen yıl biz de Çanakkale olarak bir haftalık festival yapmış ve üstüne kaymak olarak Minik Serce’yi iki saat dinlemek için adam başı 11 lira ödedik. Başkan açıkladı yalan mı! Koskoca saraya nedir ki, 18 lira diyelim mi!.. Domuzun yerini bozarsan gelir Bebeğe!. İlginç bir haberdi. İstanbul’da, sıradan insanların yaşayamadığı hatta giremediği bir semt olan Bebeğe bir domuz gelmiş ve hatta bir yalının bahçesine girmişti. Olacak iş değildi bu!.. E be domuz ne işin var senin Bebek’te!
Sonra uzmanlar konuştu. Üçüncü Havaalanının bozduğu ormanlık alanın domuzuydu bu arkadaş!. Yeri yurdu bozulunca, kafası atmış boğazdan yüze yüze bebeğe çıkıp gelmişti. Haklımıydı? Bence Haklıydı! Kimsenin yuvasını bozmayacaksın..
Sahil Güvenlik rakamlarla açıkladı. 2014 yılında şuna ana kadar, 11980 kaçak göçmen yakalandı. Kaçak derken yanlış anlaşılmasın. Kaçaklara bir dediğimiz yok; bunlar Türkiye’ye gelip, buradan da Avrupa’ya kaçmaya çalışanlar. Yoksa Türkiye’de bir sorun yok. İstedikleri kadar gelip kalabilirler. Hatta vatandaşlık bile veririz! Bu arada, bunları söğüşleyen 62 simsar da yakalanmış. Yakalanmayanları siz düşünün! Bişey daha söyleyeyim, bi bu kadar da denizde kaybolan vardır. Ve bu kaçak göçmenlerin kişi başı binlerce yuro para karşılığında hizmet aldığını ya da ölüm yolculuğuna çıktığını da belirtelim.
Ve bu işin Türkiye’ye maliyetinin ise milyon dolarları bulduğunu. AB ülkelerinin ise, bunları gördükleri yerde denize gömdüklerini de..
Ama başa dönelim ve yanlış bir anlama olmasın. İnsanları domuza falan benzetmiyorum ha!.. Orada söylediğim şey şu; bu insanların yaşam alanlarının bozulması. Tıpkı Suriyeliler gibi. Ya da Irak’ta’takiler.. Aman ha!.. Vali Ahmet Çınar’ın söyledikleri.. 100. Yıl etkinlikleri giderek hız kazanıyor. İşte bunlardan birisi de; “Savaş Tarihi Araştırmaları Uluslar arası Kongresi”ydi. Hafta içinde gerçekleşti. Türkiye ve yurt dışından çok sayıda tarihçi ÇOMÜ’de bir araya gelerek, iki gün boyunca Çanakkale’yi konuştular.
Ama onlardan önce Vali Çınar açılış konuşmasına yaptı. Ve çok çarpıcı diyebileceğimiz tespitleri de oldu. Haberlerde duymuş ya da okumuşsunuzdur. Benim dikkatimi çeken noktaları özetleyeyim.
Birinci Dünya Savaşı’nın Çanakkale Cephesi’nde yaptığımız mücadele bize “Türkiye Cumhuriyeti’ni kazandırdı”
Kirli ve ahlaksız bir savaş olarak tanımladığı Birinci Dünya Savaşı’nın mirasının da devam ettiğini söyledi Çınar. Ve bölgemizde yaşanan; Müslümanların birbirini kırdığı günümüz savaşlarının da, geçmişteki bu kirli ve ahlaksız savaşın devamı olduğunu belirtti. Ve dedi ki; bu adil olmayan toprak paylaşımlarının ve sömürünün sonuçlarıdır. Ama bunu derken, ülkemizin doğu ve güneydoğusundaki PKK belasını kastetmedi sanırım. 100 yıl önce TC.’yi kurmamızı engelleyemeyen ve bizim dışımızdaki bölgeyi harita üzerinden çizdikleri sınırlarla pay paylayanlardı. Yani 100. Yıllık bir gecikmeyle yeni sınırlar ve devletler kurmaya çalışanlar.
İşte 100 yıl sonra, böyle bir ortamda Çanakkale Savaşlarının 100. Yılını anıyoruz. Etkinlik üzerine etkinlik yapıyoruz. Yapacağız da. Ama, unutmamız gereken bu savaşın henüz bitmediği. Vali’nin dediği gibi, Birinci Dünya Savaşının Mirası yeni savaşlar devam ediyor bölgemizdi.
Ve Çanakkale; bir ülke hatta kıta için çok önemli: Avustralya. Çanakkale onlar için, uluslaşma, millileşme ve kendini bulma savaşı. Yani belki de tek kazananı!..
Hayata bağlı kalmak.... Televizyonda, gazetede, radyoda, internette; gördüğümüz tüm olumsuzluklara ve çirkinliklere rağmen yaşamaya devam ediyoruz. İnsanlıktan çıkmış insanlığın içinde; sevgi dolu olmak ve sevmek bizi yaşatan. Güzel bir merhaba. Sevgi, saygı dolu bir telefon konuşması, annemizin sesi. Sabahın ilk ışıkları. Gün batımı. Yaşamımızı devam ettiren güzellikler. Hatta karnımızın doyması. Ve güzel bir evimizin olması.
İşte bugün size çok güzel bir uygulamadan haber verecem. Özal döneminde kurulan ve adı kısaca FAK-FUK-FON diye kısalan, fakirlere yardım fonu; şimdi daha bir gelişmiş şekilde devam ediyor. Ve asıl önemlisi, siz ona gitmiyorsunuz. O size geliyor. İşte yıllardır bu kuruma müdürlük yapan Özcan Akçay arkadaşımdan yeni uygulamayı dinlerken kendimi çok mutlu hissettim.
Özcan bey anlatıyor; “Köy köy yardıma muhtaç insanlarımızı tespit ediyoruz. Ve onları evlerinde ziyaret edip, ihtiyaçlarını belirliyoruz. Bak geçen hafta bir eve gittim. Yaşlı bir kadın tek başına yaşıyor. Evinde su yok. Ev çöp eve dönmüş. Bütün eşyalarını attık. Yeni yatak yorgan aldık. Evi temizledik. Teyzemizi hamama götürdük. Yıkadık. Yeni elbiseler aldık. Evine su bağladık..” Özcan’ı dinlerken, bende bu duruma düşersem, bana da yardıma gelirler mi diye dalıp gidiyorum. Sahiplenmek ve yaşama tutunabilmek..
Bu anlattığım sadece bir örnek. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bu projeyi ciddi anlamda uyguluyor. Evin ne ihtiyacı varsa; sobasından, buzdolabına, çamaşır makinesine kadar. Ve Özcan kardeşim, yaklaşık 25 kişilik bir ekiple hayata tutunmaya çalışanların yardımına koşuyor. Yaşlı ya da genç fark etmiyor.
Gençler ya da orta yaşlılar için yapılan uygulamadan da bahsedeyim. Onlara da meslek öğretiliyor. Yapabileceği bir iş öğeritiliyor. Sonra; ‘Evet ben bunu yaparım’ dediğinde dükkanı açılıyor. Belli bir müddet yardıma devam ediliyor. Ve yaralı bir kuşu tedavi edip doğaya saldığımız gibi, onlarda yaşamın içine salınıyor. Emekleriyle, onurlu bir yaşama devam ediyorlar.
Evet, hani diyoruz ya; bu hükümet niye oy alıyor arkadaş. İşte bunlardan dolayı alıyor. Herkes çok iyi yaşadığı için değil; herkesin asgari düzeyde de olsa yaşama tutunabilmesini sağladığı için. Herkesin kitap, gazete okuduğu, herkesin aydın, çağdaş olduğu; herkesin yeni bir dünya kurulsun diye uğraştığı bir dünyada değiliz çünkü! Dünyaya geldiği için yaşamak zorunda olan milyonlar var bu ülkede de.
Bakın bu konuda Çanakkale belediyesi de harekete geçmiş durumda. Yaşlı ve yardıma muhtaç insanların evlerini ziyaret edip temizliklerini yapıyorlar. Bir merkez kurdular; çamaşır yıkama ve banyo merkezi. Yardıma muhtaç insanlar buraları kullanıyor.
Yani sosyal devlet olmak, bire bir insana değer vermekle oluyor. Sonra bu çoğalarak; toplumsal huzuru ve mutluluğu da doğuruyor. Adalet dediğimiz sadece mahkemelerde değil. Yaşamın içindeki adalet de bu.
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.