Çanakkale Haber

İnsanı öldüren şey, yedikleri ya da genleri değil, bunların etkileşimi.

SAĞLIK (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 10.01.2015 - 20:52, Güncelleme: 10.01.2015 - 20:52 3537+ kez okundu.
 

İnsanı öldüren şey, yedikleri ya da genleri değil, bunların etkileşimi.

Amerikan Newsweek Dergisi, beslenme ve diyet ile insanların genetik yapılarının nasıl etkileşime girdiğini anlama çalışmalarının tıpta yepyeni bir sayfa açtığını yazdı. Buna göre insanı öldüren şey, yedikleri ya da genleri değil, bunların karşılıklı etkileşimi.   NEWSWEEK’in ‘Diyet ve Genler’ başlıklı çalışmasını kapak konusu yaptı. Dergide, sadece diyete dayalı sağlıklı yaşam tavsiyelerinin bir sona doğru gittiği, gelecek on yıl içinde, hastaların ‘genetik profilleri’ temel alınarak sağlığa yönelik risklerin çok daha iyi anlaşılacağı ve daha uygun ‘kişiye özel’ beslenme planlarının üretilebileceği belirtildi. Bu çerçevede, bazı hastalardan brokoli yemeleri istenirken, diğerlerinden ‘çok daha fazla’ brokoli yemeleri talep edilebilecek.   Newsweek’e göre, tıpta çok yeni bir alan olan ‘beslenme genomikleri’ besin ve genler arasındaki etkileşimi çözümleyerek nasıl daha sağlıklı olunacağına ışık tutmaya başladı. Oysa eski paradigmaya göre ‘iyi genler müdahale etmedikçe, kötü beslenme kalp-damar hastalıkları ve kansere yol açıyor’du. Ancak yeni çalışmalar, bazı yiyeceklerin koruyucu ya da zararlı genleri harekete geçirirken, diğer yiyeceklerin bunlar üzerinde baskı kurduğunu gösteriyor.   Alışılagelmiş beslenme tavsiyelerinin genel anlamda doğru olduğunu belirten uzmanlar, farklı ilaçların farklı insanlarda farklı tepkilere yol açmasının nedenlerini anlamaya çalışıyorlar. Beslenme ve genler arasındaki ilişkinin çok karmaşık olduğuna dikkat çekilirken, örneğin 150 ayrı tip genin şeker hastalığının bir türüne ve 300 ayrı tip genin de obeziteye cesaret verdiği belirtildi.   Tufts Üniversitesi’nden Jose Ordovas, bu durumu bir elektrik paneline benzetiyor. Metabolizmada çok yüksek sayıda genin birbiriyle etkileştiğini belirten, Ordovas, ‘Bazı aydınlatma anahtarlarını tanıyoruz. Ama bazı insanlarda anahtara basınca ışık yanmıyor. Çünkü henüz hakkında bilgi sahibi olmadığımız başka anahtarlar var’ diye konuştu. Uzmanlar, elektrik panelinin iyi bir haritasının çıkarılmasının yıllar alacağına da dikkat çekiyorlar.   Çalışmalar sürerken haritanın parçaları da ortaya çıkıyor. Örneğin, yeşil çayın içerdiği antioksidanlar, kalp-damar hastalıkları ve bazı kanser türlerine karşı önleyici güce sahip. Ancak bu güç, bazı kadınlarda ve göğüs kanserine karşı kendini göstermiyor. Güney California Üniversitesi’nin bir çalışmasına göre, bu, COMT adı verilen enzim üreten genden kaynaklanıyor. COMT’un daha az aktif olan bir türünü üreten kadınlar, göğüs kanserine karşı yeşil çaydan daha çok yararlanıyor. Araştırmalar, farklı yiyeceklerin farklı genleri ve enzimleri farklı kişilerde farklı etkilediğini ortaya koyuyor.   APO E4 GENİ, HÜCRELERİMİZDEKİ GİZLİ AZRAİL   California Üniversitesi’nden Raymond Rodriguez, ‘Gittiğimiz yeri görüyoruz. Tükettiğimiz yiyeceklerle ilgili tahminlerde bulunma işini artık aşıyoruz’ dedi. ‘Apo E’ diye bilinen proteinin üretimini kontrol eden gen, kolestrol düzenlemesinde başaktör olarak görev yapıyor. Bu genin E2, E3 ve E4 diye bilinen üç türü var. En çok rastlanan türü E3. Ancak E2 türü yüksek olanların genelde kolestrol düzeyleri ortalamanın altında. Buna karşılık E4 türü, potansiyel bir azrail niteliğinde. E4, beslenme ile gelen bütün risk unsurlarını daha büyük birer canavar haline getiriyor ve Alzheimer, kalp-damar ve şeker gibi hastalıkların kapısını aralıyor. Uzmanlar, hastaların ‘genom profillendirmesi’ temeline dayanan beslenme yöntemleriyle risk unsurlarına karşı daha iyi korunacağını ifade ediyorlar. Boston Üniversitesi’nden Dr. Victoria Herrera, ‘Hastalara sonuç vermeyen tavsiyelerde bulunmak, bizi birer yalancı yapıyor. Genotip temelinde teşhis yaparak deneme-yanılmayla hataları aşabiliriz’ dedi.   SOYA VE KÖRİ YAŞATIYOR   ‘Asyalıları hormona duyarlı göğüs ve prostat kanserinden koruyan nedir?’ sorusuna yanıt arayan uzmanlar, bu coğrafyada çok yaygın kullanılan ‘soya’daki ‘lunasin’ maddesini gösteriyorlar. Uzmanlara göre lunasin, 123 ayrı geni prostat hücrelerine karşı aktif hale getiriyor. Bunlardan bazıları, tümör gelişimini önlerken diğerleri hasarlı olan DNA’ları onarıyor. Çalışmaların yoğunlaştığı bir başka alan da ‘köri’ ve içerdiği ‘curcumin’ maddesi. Curcumin, kalp hastalığı, kolon kanseri ve Alzheimere karşı son derece etkili. Prof. Sally Frautschy, çok köri kullanılan Hindistan’da Alzheimer hastalığının en az görüldüğünü kaydetti. Frautschy ve nöroloji uzmanı olan eşi Greg Cole ise, beslenme genomikleri alanında ilerleme sağlandıkça, ilaç firmaları için de yepyeni fırsatların doğacağını belirtti.   Bookmark/Search this post with
Amerikan Newsweek Dergisi, beslenme ve diyet ile insanların genetik yapılarının nasıl etkileşime girdiğini anlama çalışmalarının tıpta yepyeni bir sayfa açtığını yazdı. Buna göre insanı öldüren şey, yedikleri ya da genleri değil, bunların karşılıklı etkileşimi.   NEWSWEEK’in ‘Diyet ve Genler’ başlıklı çalışmasını kapak konusu yaptı. Dergide, sadece diyete dayalı sağlıklı yaşam tavsiyelerinin bir sona doğru gittiği, gelecek on yıl içinde, hastaların ‘genetik profilleri’ temel alınarak sağlığa yönelik risklerin çok daha iyi anlaşılacağı ve daha uygun ‘kişiye özel’ beslenme planlarının üretilebileceği belirtildi. Bu çerçevede, bazı hastalardan brokoli yemeleri istenirken, diğerlerinden ‘çok daha fazla’ brokoli yemeleri talep edilebilecek.   Newsweek’e göre, tıpta çok yeni bir alan olan ‘beslenme genomikleri’ besin ve genler arasındaki etkileşimi çözümleyerek nasıl daha sağlıklı olunacağına ışık tutmaya başladı. Oysa eski paradigmaya göre ‘iyi genler müdahale etmedikçe, kötü beslenme kalp-damar hastalıkları ve kansere yol açıyor’du. Ancak yeni çalışmalar, bazı yiyeceklerin koruyucu ya da zararlı genleri harekete geçirirken, diğer yiyeceklerin bunlar üzerinde baskı kurduğunu gösteriyor.   Alışılagelmiş beslenme tavsiyelerinin genel anlamda doğru olduğunu belirten uzmanlar, farklı ilaçların farklı insanlarda farklı tepkilere yol açmasının nedenlerini anlamaya çalışıyorlar. Beslenme ve genler arasındaki ilişkinin çok karmaşık olduğuna dikkat çekilirken, örneğin 150 ayrı tip genin şeker hastalığının bir türüne ve 300 ayrı tip genin de obeziteye cesaret verdiği belirtildi.   Tufts Üniversitesi’nden Jose Ordovas, bu durumu bir elektrik paneline benzetiyor. Metabolizmada çok yüksek sayıda genin birbiriyle etkileştiğini belirten, Ordovas, ‘Bazı aydınlatma anahtarlarını tanıyoruz. Ama bazı insanlarda anahtara basınca ışık yanmıyor. Çünkü henüz hakkında bilgi sahibi olmadığımız başka anahtarlar var’ diye konuştu. Uzmanlar, elektrik panelinin iyi bir haritasının çıkarılmasının yıllar alacağına da dikkat çekiyorlar.   Çalışmalar sürerken haritanın parçaları da ortaya çıkıyor. Örneğin, yeşil çayın içerdiği antioksidanlar, kalp-damar hastalıkları ve bazı kanser türlerine karşı önleyici güce sahip. Ancak bu güç, bazı kadınlarda ve göğüs kanserine karşı kendini göstermiyor. Güney California Üniversitesi’nin bir çalışmasına göre, bu, COMT adı verilen enzim üreten genden kaynaklanıyor. COMT’un daha az aktif olan bir türünü üreten kadınlar, göğüs kanserine karşı yeşil çaydan daha çok yararlanıyor. Araştırmalar, farklı yiyeceklerin farklı genleri ve enzimleri farklı kişilerde farklı etkilediğini ortaya koyuyor.   APO E4 GENİ, HÜCRELERİMİZDEKİ GİZLİ AZRAİL   California Üniversitesi’nden Raymond Rodriguez, ‘Gittiğimiz yeri görüyoruz. Tükettiğimiz yiyeceklerle ilgili tahminlerde bulunma işini artık aşıyoruz’ dedi. ‘Apo E’ diye bilinen proteinin üretimini kontrol eden gen, kolestrol düzenlemesinde başaktör olarak görev yapıyor. Bu genin E2, E3 ve E4 diye bilinen üç türü var. En çok rastlanan türü E3. Ancak E2 türü yüksek olanların genelde kolestrol düzeyleri ortalamanın altında. Buna karşılık E4 türü, potansiyel bir azrail niteliğinde. E4, beslenme ile gelen bütün risk unsurlarını daha büyük birer canavar haline getiriyor ve Alzheimer, kalp-damar ve şeker gibi hastalıkların kapısını aralıyor. Uzmanlar, hastaların ‘genom profillendirmesi’ temeline dayanan beslenme yöntemleriyle risk unsurlarına karşı daha iyi korunacağını ifade ediyorlar. Boston Üniversitesi’nden Dr. Victoria Herrera, ‘Hastalara sonuç vermeyen tavsiyelerde bulunmak, bizi birer yalancı yapıyor. Genotip temelinde teşhis yaparak deneme-yanılmayla hataları aşabiliriz’ dedi.   SOYA VE KÖRİ YAŞATIYOR   ‘Asyalıları hormona duyarlı göğüs ve prostat kanserinden koruyan nedir?’ sorusuna yanıt arayan uzmanlar, bu coğrafyada çok yaygın kullanılan ‘soya’daki ‘lunasin’ maddesini gösteriyorlar. Uzmanlara göre lunasin, 123 ayrı geni prostat hücrelerine karşı aktif hale getiriyor. Bunlardan bazıları, tümör gelişimini önlerken diğerleri hasarlı olan DNA’ları onarıyor. Çalışmaların yoğunlaştığı bir başka alan da ‘köri’ ve içerdiği ‘curcumin’ maddesi. Curcumin, kalp hastalığı, kolon kanseri ve Alzheimere karşı son derece etkili. Prof. Sally Frautschy, çok köri kullanılan Hindistan’da Alzheimer hastalığının en az görüldüğünü kaydetti. Frautschy ve nöroloji uzmanı olan eşi Greg Cole ise, beslenme genomikleri alanında ilerleme sağlandıkça, ilaç firmaları için de yepyeni fırsatların doğacağını belirtti.   Bookmark/Search this post with
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.