Çanakkale Haber

İşte sözde denilen ʹSelam Terör Örgütüʹ

YEREL (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 03.08.2014 - 16:19, Güncelleme: 03.08.2014 - 16:19 3305+ kez okundu.
 

İşte sözde denilen ʹSelam Terör Örgütüʹ

Bursa’da yaşayan Kamile Yazıcıoğlu’nun 2010 yılında karakola giderek eşinin başka kadınlarla birlikte olmasından dolayı şikâyette bulunması, ilk bakışta sıradan bir aldatma vakası gibiydi. Ancak Yazıcıoğlu ifade verdikçe ağzından dökülenler, polisi hayrette bıraktı. Verdiği bilgiler Türkiye’yi sarsacak bir casusluk ağının ipuçları oldu. Söylediğine göre, eşi Hüseyin Avni Yazıcıoğlu, İran Devrim Muhafızları Örgütü’ne  çalışan bir örgütün Türkiye’deki yöneticilerindendi. Türkiye’de devlet içindeki önemli isimlerle irtibatı vardı. Buradan aldığı bilgileri İran’a gönderiyordu.   ‘Selam’ soruşturması nasıl başladı?   Bursa Emniyeti, Kamile Yazıcıoğlu’nun paylaştığı bilgi ve belgeleri terörle mücadelede uzman olan İstanbul Emniyeti’ne gönderdi. 2011’de soruşturma dosyası açıldı. Selam terör örgütü soruşturması eski Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Adnan Çimen’in talimatıyla hayata geçti. Soruşturmayı daha sonra TMK Savcısı Adnan Özcan sürdürdü. Kamile Yazıcıoğlu, soruşturma kapsamında kendi olanaklarıyla yaklaşık 20 defa İstanbul Emniyeti’ne giderek bilgi ve belge verdi. Onun verdiği bilgiye göre, Selam örgütü soruşturmasının kilit ismi Hüseyin Yazıcıoğlu, 28 Şubat’ın başlamasına kıvılcım olan Ankara’daki Kudüs Gecesi’ni organize eden kişi. 28 Şubat’taki yargılamada ceza alınca İran’a kaçan Yazıcıoğlu, yıllar sonra yeniden Türkiye’ye dönerek çalışmalarına devam etti. Uğur Mumcu, Nesim Malki ve Çetin Emeç gibi birçok karanlık cinayetin failleriyle samimi arkadaş olan Hüseyin Yazıcıoğlu, iddialara göre MİT’teki önemli isimlerle de yakın temastaydı.   Hükümet ‘Selam’dan neden rahatsız?   Kamile Yazıcıoğlu’nun ihbarı üzerine Hüseyin Yazıcıoğlu’nun mekânlarına baskın yapılarak önemli belge ve bilgiler ele geçirildi. Ancak hücre tipi yapılanma sebebiyle izlenmesi zor olan örgütün kısa sürede ortaya çıkarılması mümkün olmadı. Öyle ki bazı buluşmaları tespit etmek için altı ayı bulan takibatlar yapıldı. Bir İranlı ajanın devlet içindeki kaynağıyla görüşmek için sekiz ayrı otobüs değiştirmesi kayıtlara girdi. Üç yıla yayılan soruşturma boyunca 251 şüpheli takibe alındı. Yazıcıoğlu’nun İranlı ajanlarla sık sık bir araya geldiği tespit edildi. Soruşturma dosyasındaki önemli iddialara göre, hükümet içindeki İrancı yapının teşvikiyle devlet memurlarına mut’a yoluyla kadın gönderiliyor, sonrasında da fotoğraflanıp örgütün şantaj malzemesi olarak kullanılıyordu. Yapılan teknik takiplerde eski AK Parti milletvekili F.K.’nin Ankara’daki mekânları bu iş için kullanılıyordu. Örgüt üyeleri de F.K.’ye ait olan ve AK Parti milletvekillerinin halen sıklıkla vakit geçirdiği bir restoranda bir araya geliyordu. Yine AK Parti Milletvekili S.K.’nin İranlı ajanlarla buluşup toplantı ve değerlendirmeler yapması görüntülenerek belgelendi. Yazıcıoğlu ile milletvekili S.K.’nin ilişkisi devlet içindeki İran nüfuzunu gözler önüne seriyor. Öyle ki, milletvekili başbakanla yaptığı görüşmeleri bile Yazıcıoğlu’na aktarıyordu. Selam terör örgütünün bazı müsteşarlıklarda, güvenlik birimlerinin içinde de ciddi irtibatları bulunuyor. Örgütün TRT’ye bile nüfuz ettiği iddia ediliyor.   ‘Selam’ fason bir örgüt mü?   İstanbul Başsavcılığı tarafından takipsizlik kararı verilen Selam örgütü ile ilgili 22 Temmuz’da açıklanan bilgi notunda örgütten ‘sözde’ diye bahsedilmesi ise kafa karıştırdı. Daha önce de hükümete yakın medya organları tarafından kullanılan bu tabirin Başsavcılık tarafından tekrar edilmesi skandal. Peki bazı hükümet yetkililerinin “Adamın birisi selam vermiş, öbürü almış, olmuş sana örgüt” diye bahsettiği Selam, sözde/fason bir örgüt mü? Selam Terör Örgütü, en son 2014’te Yargıtay kararıyla silahlı terör örgütü olarak onandı. Yargıtay daha önce 2002 ve 2006’da Selam’ı terör örgütü olarak tanımlamıştı. 2014’te yeniden karara bağlanan Umut davası soruşturmasında örgütün nitelikleri ve yönetim kadrosundan ayrıntılarıyla bahsediliyor. 2007 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü’nün açıkladığı 12 terör örgütü içinde tanımladığı Selam, Yargıtay’ın tespitine göre Türkiye’de İran tipi Şii menşeli bir şeriat devleti kurmak istiyor. Örgütün adına, 2000 yılında Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun ölü şekilde yakalandığı baskında ele geçirilen dijital belgelerde rastlandı. Sonrasında Ankara’da yapılan baskınlarda örgütün cephaneliğine ve yönetici kadrosuna ulaşıldı. Baskında yakalanan Mehmet Ali Tekin, Yusuf Karakuş, Abdülhamit Çelik, Muzaffer Dağdeviren, Fatih Aydın, Mehmet Şahin, Talip Özçelik ve Arif Tarı, 1993 yılında gerçekleştirilen Uğur Mumcu suikastının failleri olduğu gerekçesiyle yargılanıp ceza aldı. Aynı zamanda bu örgütün Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı’ya yönelik bombalı saldırıların da faili olduğu iddia ediliyor. Uğur Mumcu davası iddianamesinde yer verilen bilgilere göre örgüt, iki ayaktan oluşuyor. Birincisi, 1979’da İran’da Devrim Muhafızları bünyesinde kurulan Kudüs Ordusu. Bu grup, İran Devrimi’nden etkilenen Türkiye’deki kimi İslamcıları İran’da eğitip geri gönderdi. Sonra Türkiye’de örgütlenmeye başladı ve Halkın Mücahitleri Örgütü mensupları ile birlikte ABD, İsrail, Mısır, Irak ve İngiliz vatandaşları ile aydınlara yönelik silahlı eylemler gerçekleştirdi. Örgüt üyelerinin İran’da Kudüs Ordusu ve İran gizli servisi Sawama mensuplarından askeri ve örgütsel eğitimin yanında silah ve mühimmat yardımı aldığı biliniyor. Grubun bir diğer ayağı, 1985’te Nurettin Şirin tarafından çıkarılan İstiklal ve Şahadet dergileriyle 1989’da yayınlanan Tevhid dergilerinin birleşmesiyle oluştu. İran tarafından finanse edildiği ileri sürülen grup, 1993’ten itibaren Selam gazetesini çıkardı. Bir yıl sonra da Selam ve Kültür Dayanışma Vakfı’nı kurdu. Daha sonra grup ‘Selam’ adıyla anıldı.   Örgütün son hedefi neydi?   2011’de başlatılan son Selam örgütü soruşturması kapsamında Hüseyin Yazıcıoğlu’nun evinde bulunan belge ve dokümanlar, örgütün geçmişi göz önüne alındığında hayli endişe verici. Başka şahıslar adına düzenlenmiş pasaportlar, küçük kâğıtlar ve ajandalara yazılmış bazı notlar, Halkalı’da bulunan nükleer santralin krokileri, ABD ve İsrail başkonsolosluklarının uydudan çekilmiş fotoğrafları bu belgelerden sadece birkaçı. İddialara göre eğer örgüt deşifre edilmeseydi, Türkiye ile İsrail ilişkilerinin gerildiği bugünlerde sansasyonel bir eylem gerçekleştirilecekti. Soruşturmadaki bilgilere göre örgüt üyeleri, konsolosluk çevresinden üç de ev kiralamıştı. Böylesi bir eylem, hükümet içine kadar sızan örgütün yapısı dikkate alındığında Türkiye’yi uluslararası arenada büyük zora sokacaktı. Yine Yazıcıoğlu’na ait bir bankadaki hesapta büyük meblağlardaki para transferleri, İran-Türkiye arasındaki casusluk bağlantısını ortaya koydu.       ‘Selam’da kaç kişi dinlendi?   Selam Terör Örgütü soruşturmasını yürüten emniyetçilere yönelik operasyonun gerekçesini oluşturan usulsüz dinleme, telekulak ve casusluk suçlamalarının kaynağı olan dinlemelerle ilgili rakamlar konusunda birçok spekülasyon yapıldı. Emniyetçilere yönelik operasyonla ilgili süreç, hükümete yakın medya organlarında aylar öncesinden yapılan yalan ve çarpıtma haberlerle hazırlandı. İddiaya göre toplam 251 şüphelinin bulunduğu Selam soruşturması bahane edilerek 7 bin kişi keyfi olarak dinlenmişti. Bunların yanında Başbakan Erdoğan ve MİT müsteşarının da dinlenen isimler arasında olduğu iddia ediliyordu. Ancak soruşturmayı başlatan ve daha sonra görevden alınan Savcı Adnan Çimen’in yaptığı açıklamaya göre, dinlenen kişi sayısı belgeleriyle birlikte sabit olmak üzere 230 civarındaydı. Konu, İstanbul Başsavcısı Hadi Salihoğlu’na soruldu. Salihoğlu, binlerce kişilik dinlemenin söz konusu olmadığını belirterek, farklı rakamlar konuşulmasını dosyanın kapsamı ve büyüklüğü sebebiyle dinlenen kişilerin yanlış sayılmasına bağladı: “Siz de kardeşim bir anda yükleniyorsunuz. Yanlış sayılıyor demek ki.” Son olarak İstanbul Başsavcılığı’nın açıklamasında dosya kapsamında dinlenen kişi sayısının 238 olduğu açıklandı. Öte yandan Selam soruşturması sebep gösterilerek gözaltına alınan emniyetçilerin avukatları da, emniyetçilere yönelik soruşturma dosyasında Başbakan ve MİT müsteşarının dinlendiğine dair bir iddianın bulunmadığını açıkladı. Başbakan’ın dinlendiği iddiasının emniyetçilere yapılacak operasyona yönelik kamuoyunda oluşacak tepkilerin önüne geçme amacı taşıdığı belirtiliyor.   ‘Selam’a takipsizlik kararı ve emniyetçilere operasyon ne anlama geliyor?       22 Temmuz’da şok operasyonla sahur vakti evlerinden alınan 115 polis, casusluk, paralel örgüt, telekulak gibi ciddi suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Ancak adliyeye sevk edilen polislerden yalnızca 31’inin ‘casusluk’ gerekçesiyle tutuklanması akıllarda soru işaretleri bıraktı. Sözde paralel iddiasıyla başlayan soruşturma ‘dağ fare doğurdu’ yorumlarına yol açtı. “Hangi belge ve bilgi hangi ülke ya da kişilere sızdırıldı?” sorusu cevapsız kalırken, hâkimin polislerin ifadelerini bile almadan karar vermesi hukuk tarihine geçti. Gözaltına alınan emniyet mensupları, İran tarafından taşeron olarak kullanılan örgütün devlet içindeki yapılanmasının boyutlarını ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Peki İranlı casusları avlamaya çalışan polisler neden avlandı? Hakkâri eski Emniyet Müdürü Tufan Ergüder’in açıkladığı bilgilere göre, hükümetin içinde Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlara mesafeli yaklaşan İran yanlısı bir kanat var. Selam örgütünün devlet içindeki yapılanması da bu kanatın kanatları altında devletin kılcal damarlarına kadar sızdı. Emniyet müdürlerine yönelik operasyon da kamuoyunun bildiği yönüyle 17 Aralık operasyonlarının rövanşı niteliğinde görünse de, diğer cephesiyle devlet içindeki ‘Derin İran’ı temize çıkarıp korumaya almak için yapılan bir ameliyat.   Delillere rağmen hangi gerekçeyle takipsizlik verildi?   Hükümetin içine kadar sızan Selam örgütüyle ilgili dosyada çok önemli deliller var. Ancak Selam örgütüne yönelik casusluk soruşturmasına takipsizlik verilerek casusları soruşturan polislere casusluk suçlaması yapıldı. Peki devlet için böylesine kritik bir soruşturma hangi gerekçeyle takipsizlikle sonuçlandı? 2014 Ocak ayında Selam soruşturması savcıları Adem Özcan ve Adnan Çimen’in görevden alınarak dosyanın İrfan Fidan’a verilmesi her şeyi değiştirdi. Fidan’ın ilk işi 2011 yılında eşi Hüseyin Yazıcıoğlu ve Selam örgütü konusunda önemli ifadeler veren ve soruşturmanın başlamasına katkı yapan Kamile Yazıcıoğlu’nun ifadesini yeniden almak için Bursa’ya bir ekip göndermek oldu. Kamile Yazıcıoğlu’nun önce verdiği ifadeyi reddedip farklı bir ifade vermesi dosyayla ilgili takipsizlik kararının verilmesine gerekçe oldu.   Polis, eylem yapmayan bir örgütün peşinde mi?   Selam’a yönelik son operasyonun 2000’de yapıldığı görülüyor. Türkiye’de karanlık cinayetlere imza atan örgüt en son 2011’de Etiler’de sekiz kişinin yaralandığı bombalı saldırıyla gündeme geldi. Örgüt, İsrail Konsolosluğu’nun da bulunduğu yol güzergâhında yaşanan saldırıyı üstlenmedi. Örgütün uzun süren eylemsizliği, örgüte yönelik soruşturmanın bazı kişilerce ciddiye alınmaması ve sulandırılması gayretlerinin artmasına yol açtı. Son olarak Akit Gazetesi yazarı A. İhsan Karahasanoğlu, ‘Bu tantana ne Tantan’ başlıklı yazısında örgütün bu eylemsizliğine vurgu yaparak, Selam Örgütü’ne yönelik önemli operasyonlara imza atan ve bu örgütün vahametini anlatan eski İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’ı eleştirmişti. Karahasanoğlu yazısında hızını alamayıp Selam soruşturmasını yeniden başlatan emniyetçilere de, “Hâlâ ne diye peşinde koşuyorsunuz?” diye çıkıştı. Ancak, örgütle ilgili atladığı en önemli detay da bu noktada gizli. Selam Örgütü hem silahlı hem de sosyal eylemlerle toplumu karıştıracak bir yapıya sahip. Örgüt karakteri gereği, bir yönüyle, olağanüstü dönemlerde silahlı eylemlerle siyasete ve toplumsal olaylara yön verirken, diğer yönüyle toplumda başta dini konular olmak üzere hassasiyet oluşturan konularda ortaya çıkıp toplumsal kutuplaşmaları da kullanarak provokasyonlara imza atmasıyla tanınıyor.   Selam örgütü dosyası tamamen kapandı mı?   Uzmanlara göre, Selam terör örgütü soruşturmasındaki bilgi ve belgeler, devleti saran casusluk ağının verilen takipsizliğe rağmen başka soruşturmalarla mutlaka ortaya çıkarılacağını gösteriyor. Şu an dosya hakkında takipsizlik verilmesi, daha önce elde edilen delillerin karartılması anlamına gelmiyor. Savcılar mevcut delillerle her zaman bu konuda yeni bir soruşturma açabilir.   Başbakan’ın ‘proje’ dediği mahkeme, görevini yaptı   Emniyette deprem etkisi yapan soruşturma, hükümete yakın medya organlarında ‘ha geldi ha geliyor’ diye beklenirken adım adım gerçekleşti. 17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması sonrası dört bakanın görevlerinden ayrılmak zorunda kalması, hükümetin intikam almak için düğmeye basmasına yol açtı. Başbakan Tayyip Erdoğan’a göre, delilleri ve belgeleriyle Türkiye’yi sarsan yolsuzluk soruşturmasının asıl amacı hükümeti yıkmaktı. Önce örgütün adı ‘paralel’ olarak kondu. Sonra Erdoğan, 30 Mart seçimlerinde sözde paralel örgüte karşı mitingler yaptı. Hükümet yetkililerinin ‘paralel’ mi ‘cemaat’ mi olduğu yönünde tanımlamakta zorlandığı bu soyut örgütle ilgili Başbakan kürsüye her çıktığında yeni ama temelsiz iddialar gündeme getirdi. Mesnetsiz hayalî örgüte tepkiler arttı. “Bu örgüt nerede? Varsa deliliniz çıkarıp soruşturun” çağrılarına Erdoğan, “Bir proje geliştiriyoruz. Binlerce dava açılacak.” diyerek cevap verdi. Ardından acil koduyla kurulan Sulh Ceza Hakimlikleri (SCH) hayata geçirildi. Mahkemelerin yönetimlerine ise şaibeli isimler atandı. 17 Aralık sürecinde sanıklara tahliye kararı veren ve Facebook’taki sayfasında Erdoğan’ı öven Hakim İslam Çiçek, bunlardan biriydi. Çiçek, emniyetçilerle ilgili verdiği tutuklama kararlarıyla görevini yerine getirdi.   Selam Tevhid Kudüs Ordusu’nun terör geçmişi   1-10.3.1988 tarihinde İstanbul Harbiye’deki Suud-Amerikan Bankası’na bomba konulması.   2-25.10.1988 tarihinde Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nde görevli Abdulgani Bedevi’nin tabancayla öldürülmesi.       3-2.4.1989’da İngiltere Büyükelçiliği’nde görevli Hüseyin Osman’a ait araca ve Türk İngiliz Kültür Derneği’ndeki oto garajı önüne bomba konulması.   4-16.10.1989 tarihinde Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nde görevli Abdurrahman el Silebi’ye ait araca bomba konulması.   5-14.01.1990’da Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nde görevli Abdurrezzak Keşmiri’ye ait araca bomba konulması.   6-18.6.1990 tarihinde Türkiye Diyanet Vakfı kitap satış mağazasına bomba konulması.   7-31.1.1990 tarihinde Muammer Aksoy’un tabancayla öldürülmesi.   8-6.10.1990 tarihinde Bahriye Üçok’un bombalı paketle öldürülmesi.   9-26.3.1991’de Irak Büyükelçiliği görevlisi Kayıs Ali Hüseyin’e ait araca bomba konulması.   10-28.10.1991 gününde ABD vatandaşı Victor Marwick’in aracına bomba konularak öldürülmesi ve Mısır Ankara Büyükelçiliği’nde görevli Abdullah Hüseyin Kurabi’ye ait araca bomba konulması   11-30.12.1991 tarihinde Hürriyet Gazetesi Ankara bürosu önüne bomba konulması.   12-12.12.1991’de Hindistan Büyükelçiliği’nde görevli Yash Palkumar’a ait araca bomba konulması.   13-7.3.1992 tarihinde İsrail Büyükelçiliği’nde görevli Ehud Sadan’ın aracına bomba konulması.   14-24.1.1993 gününde Uğur Mumcu’nun aracına bomba konularak öldürülmesi.   15-19.4.1994 tarihinde Yugoslavya Konsolosluğu’nda görevli Zivarov Simiç’e ait araca bomba konulması.   16-7.6.1995 tarihinde Yuda Yürüm’e ait araca bomba konulması,   17-14.7.1999’da Çankaya’daki elektrik trafosuna bomba konulması.   18-21.10.1999 tarihinde Ahmet Taner Kışlalı’nın aracına bomba konularak öldürülmesi.   19- 26.5.2011’de Etiler’de elektrikli bir motosiklete bomba konulması sonucu sekiz kişinin yaralanması olayı.   Kaynak: Zaman    
Bursa’da yaşayan Kamile Yazıcıoğlu’nun 2010 yılında karakola giderek eşinin başka kadınlarla birlikte olmasından dolayı şikâyette bulunması, ilk bakışta sıradan bir aldatma vakası gibiydi. Ancak Yazıcıoğlu ifade verdikçe ağzından dökülenler, polisi hayrette bıraktı. Verdiği bilgiler Türkiye’yi sarsacak bir casusluk ağının ipuçları oldu. Söylediğine göre, eşi Hüseyin Avni Yazıcıoğlu, İran Devrim Muhafızları Örgütü’ne  çalışan bir örgütün Türkiye’deki yöneticilerindendi. Türkiye’de devlet içindeki önemli isimlerle irtibatı vardı. Buradan aldığı bilgileri İran’a gönderiyordu.   ‘Selam’ soruşturması nasıl başladı?   Bursa Emniyeti, Kamile Yazıcıoğlu’nun paylaştığı bilgi ve belgeleri terörle mücadelede uzman olan İstanbul Emniyeti’ne gönderdi. 2011’de soruşturma dosyası açıldı. Selam terör örgütü soruşturması eski Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Adnan Çimen’in talimatıyla hayata geçti. Soruşturmayı daha sonra TMK Savcısı Adnan Özcan sürdürdü. Kamile Yazıcıoğlu, soruşturma kapsamında kendi olanaklarıyla yaklaşık 20 defa İstanbul Emniyeti’ne giderek bilgi ve belge verdi. Onun verdiği bilgiye göre, Selam örgütü soruşturmasının kilit ismi Hüseyin Yazıcıoğlu, 28 Şubat’ın başlamasına kıvılcım olan Ankara’daki Kudüs Gecesi’ni organize eden kişi. 28 Şubat’taki yargılamada ceza alınca İran’a kaçan Yazıcıoğlu, yıllar sonra yeniden Türkiye’ye dönerek çalışmalarına devam etti. Uğur Mumcu, Nesim Malki ve Çetin Emeç gibi birçok karanlık cinayetin failleriyle samimi arkadaş olan Hüseyin Yazıcıoğlu, iddialara göre MİT’teki önemli isimlerle de yakın temastaydı.   Hükümet ‘Selam’dan neden rahatsız?   Kamile Yazıcıoğlu’nun ihbarı üzerine Hüseyin Yazıcıoğlu’nun mekânlarına baskın yapılarak önemli belge ve bilgiler ele geçirildi. Ancak hücre tipi yapılanma sebebiyle izlenmesi zor olan örgütün kısa sürede ortaya çıkarılması mümkün olmadı. Öyle ki bazı buluşmaları tespit etmek için altı ayı bulan takibatlar yapıldı. Bir İranlı ajanın devlet içindeki kaynağıyla görüşmek için sekiz ayrı otobüs değiştirmesi kayıtlara girdi. Üç yıla yayılan soruşturma boyunca 251 şüpheli takibe alındı. Yazıcıoğlu’nun İranlı ajanlarla sık sık bir araya geldiği tespit edildi. Soruşturma dosyasındaki önemli iddialara göre, hükümet içindeki İrancı yapının teşvikiyle devlet memurlarına mut’a yoluyla kadın gönderiliyor, sonrasında da fotoğraflanıp örgütün şantaj malzemesi olarak kullanılıyordu. Yapılan teknik takiplerde eski AK Parti milletvekili F.K.’nin Ankara’daki mekânları bu iş için kullanılıyordu. Örgüt üyeleri de F.K.’ye ait olan ve AK Parti milletvekillerinin halen sıklıkla vakit geçirdiği bir restoranda bir araya geliyordu. Yine AK Parti Milletvekili S.K.’nin İranlı ajanlarla buluşup toplantı ve değerlendirmeler yapması görüntülenerek belgelendi. Yazıcıoğlu ile milletvekili S.K.’nin ilişkisi devlet içindeki İran nüfuzunu gözler önüne seriyor. Öyle ki, milletvekili başbakanla yaptığı görüşmeleri bile Yazıcıoğlu’na aktarıyordu. Selam terör örgütünün bazı müsteşarlıklarda, güvenlik birimlerinin içinde de ciddi irtibatları bulunuyor. Örgütün TRT’ye bile nüfuz ettiği iddia ediliyor.   ‘Selam’ fason bir örgüt mü?   İstanbul Başsavcılığı tarafından takipsizlik kararı verilen Selam örgütü ile ilgili 22 Temmuz’da açıklanan bilgi notunda örgütten ‘sözde’ diye bahsedilmesi ise kafa karıştırdı. Daha önce de hükümete yakın medya organları tarafından kullanılan bu tabirin Başsavcılık tarafından tekrar edilmesi skandal. Peki bazı hükümet yetkililerinin “Adamın birisi selam vermiş, öbürü almış, olmuş sana örgüt” diye bahsettiği Selam, sözde/fason bir örgüt mü? Selam Terör Örgütü, en son 2014’te Yargıtay kararıyla silahlı terör örgütü olarak onandı. Yargıtay daha önce 2002 ve 2006’da Selam’ı terör örgütü olarak tanımlamıştı. 2014’te yeniden karara bağlanan Umut davası soruşturmasında örgütün nitelikleri ve yönetim kadrosundan ayrıntılarıyla bahsediliyor. 2007 yılında Emniyet Genel Müdürlüğü’nün açıkladığı 12 terör örgütü içinde tanımladığı Selam, Yargıtay’ın tespitine göre Türkiye’de İran tipi Şii menşeli bir şeriat devleti kurmak istiyor. Örgütün adına, 2000 yılında Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun ölü şekilde yakalandığı baskında ele geçirilen dijital belgelerde rastlandı. Sonrasında Ankara’da yapılan baskınlarda örgütün cephaneliğine ve yönetici kadrosuna ulaşıldı. Baskında yakalanan Mehmet Ali Tekin, Yusuf Karakuş, Abdülhamit Çelik, Muzaffer Dağdeviren, Fatih Aydın, Mehmet Şahin, Talip Özçelik ve Arif Tarı, 1993 yılında gerçekleştirilen Uğur Mumcu suikastının failleri olduğu gerekçesiyle yargılanıp ceza aldı. Aynı zamanda bu örgütün Bahriye Üçok ve Ahmet Taner Kışlalı’ya yönelik bombalı saldırıların da faili olduğu iddia ediliyor. Uğur Mumcu davası iddianamesinde yer verilen bilgilere göre örgüt, iki ayaktan oluşuyor. Birincisi, 1979’da İran’da Devrim Muhafızları bünyesinde kurulan Kudüs Ordusu. Bu grup, İran Devrimi’nden etkilenen Türkiye’deki kimi İslamcıları İran’da eğitip geri gönderdi. Sonra Türkiye’de örgütlenmeye başladı ve Halkın Mücahitleri Örgütü mensupları ile birlikte ABD, İsrail, Mısır, Irak ve İngiliz vatandaşları ile aydınlara yönelik silahlı eylemler gerçekleştirdi. Örgüt üyelerinin İran’da Kudüs Ordusu ve İran gizli servisi Sawama mensuplarından askeri ve örgütsel eğitimin yanında silah ve mühimmat yardımı aldığı biliniyor. Grubun bir diğer ayağı, 1985’te Nurettin Şirin tarafından çıkarılan İstiklal ve Şahadet dergileriyle 1989’da yayınlanan Tevhid dergilerinin birleşmesiyle oluştu. İran tarafından finanse edildiği ileri sürülen grup, 1993’ten itibaren Selam gazetesini çıkardı. Bir yıl sonra da Selam ve Kültür Dayanışma Vakfı’nı kurdu. Daha sonra grup ‘Selam’ adıyla anıldı.   Örgütün son hedefi neydi?   2011’de başlatılan son Selam örgütü soruşturması kapsamında Hüseyin Yazıcıoğlu’nun evinde bulunan belge ve dokümanlar, örgütün geçmişi göz önüne alındığında hayli endişe verici. Başka şahıslar adına düzenlenmiş pasaportlar, küçük kâğıtlar ve ajandalara yazılmış bazı notlar, Halkalı’da bulunan nükleer santralin krokileri, ABD ve İsrail başkonsolosluklarının uydudan çekilmiş fotoğrafları bu belgelerden sadece birkaçı. İddialara göre eğer örgüt deşifre edilmeseydi, Türkiye ile İsrail ilişkilerinin gerildiği bugünlerde sansasyonel bir eylem gerçekleştirilecekti. Soruşturmadaki bilgilere göre örgüt üyeleri, konsolosluk çevresinden üç de ev kiralamıştı. Böylesi bir eylem, hükümet içine kadar sızan örgütün yapısı dikkate alındığında Türkiye’yi uluslararası arenada büyük zora sokacaktı. Yine Yazıcıoğlu’na ait bir bankadaki hesapta büyük meblağlardaki para transferleri, İran-Türkiye arasındaki casusluk bağlantısını ortaya koydu.       ‘Selam’da kaç kişi dinlendi?   Selam Terör Örgütü soruşturmasını yürüten emniyetçilere yönelik operasyonun gerekçesini oluşturan usulsüz dinleme, telekulak ve casusluk suçlamalarının kaynağı olan dinlemelerle ilgili rakamlar konusunda birçok spekülasyon yapıldı. Emniyetçilere yönelik operasyonla ilgili süreç, hükümete yakın medya organlarında aylar öncesinden yapılan yalan ve çarpıtma haberlerle hazırlandı. İddiaya göre toplam 251 şüphelinin bulunduğu Selam soruşturması bahane edilerek 7 bin kişi keyfi olarak dinlenmişti. Bunların yanında Başbakan Erdoğan ve MİT müsteşarının da dinlenen isimler arasında olduğu iddia ediliyordu. Ancak soruşturmayı başlatan ve daha sonra görevden alınan Savcı Adnan Çimen’in yaptığı açıklamaya göre, dinlenen kişi sayısı belgeleriyle birlikte sabit olmak üzere 230 civarındaydı. Konu, İstanbul Başsavcısı Hadi Salihoğlu’na soruldu. Salihoğlu, binlerce kişilik dinlemenin söz konusu olmadığını belirterek, farklı rakamlar konuşulmasını dosyanın kapsamı ve büyüklüğü sebebiyle dinlenen kişilerin yanlış sayılmasına bağladı: “Siz de kardeşim bir anda yükleniyorsunuz. Yanlış sayılıyor demek ki.” Son olarak İstanbul Başsavcılığı’nın açıklamasında dosya kapsamında dinlenen kişi sayısının 238 olduğu açıklandı. Öte yandan Selam soruşturması sebep gösterilerek gözaltına alınan emniyetçilerin avukatları da, emniyetçilere yönelik soruşturma dosyasında Başbakan ve MİT müsteşarının dinlendiğine dair bir iddianın bulunmadığını açıkladı. Başbakan’ın dinlendiği iddiasının emniyetçilere yapılacak operasyona yönelik kamuoyunda oluşacak tepkilerin önüne geçme amacı taşıdığı belirtiliyor.   ‘Selam’a takipsizlik kararı ve emniyetçilere operasyon ne anlama geliyor?       22 Temmuz’da şok operasyonla sahur vakti evlerinden alınan 115 polis, casusluk, paralel örgüt, telekulak gibi ciddi suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Ancak adliyeye sevk edilen polislerden yalnızca 31’inin ‘casusluk’ gerekçesiyle tutuklanması akıllarda soru işaretleri bıraktı. Sözde paralel iddiasıyla başlayan soruşturma ‘dağ fare doğurdu’ yorumlarına yol açtı. “Hangi belge ve bilgi hangi ülke ya da kişilere sızdırıldı?” sorusu cevapsız kalırken, hâkimin polislerin ifadelerini bile almadan karar vermesi hukuk tarihine geçti. Gözaltına alınan emniyet mensupları, İran tarafından taşeron olarak kullanılan örgütün devlet içindeki yapılanmasının boyutlarını ortaya çıkarmaya çalışıyordu. Peki İranlı casusları avlamaya çalışan polisler neden avlandı? Hakkâri eski Emniyet Müdürü Tufan Ergüder’in açıkladığı bilgilere göre, hükümetin içinde Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonlara mesafeli yaklaşan İran yanlısı bir kanat var. Selam örgütünün devlet içindeki yapılanması da bu kanatın kanatları altında devletin kılcal damarlarına kadar sızdı. Emniyet müdürlerine yönelik operasyon da kamuoyunun bildiği yönüyle 17 Aralık operasyonlarının rövanşı niteliğinde görünse de, diğer cephesiyle devlet içindeki ‘Derin İran’ı temize çıkarıp korumaya almak için yapılan bir ameliyat.   Delillere rağmen hangi gerekçeyle takipsizlik verildi?   Hükümetin içine kadar sızan Selam örgütüyle ilgili dosyada çok önemli deliller var. Ancak Selam örgütüne yönelik casusluk soruşturmasına takipsizlik verilerek casusları soruşturan polislere casusluk suçlaması yapıldı. Peki devlet için böylesine kritik bir soruşturma hangi gerekçeyle takipsizlikle sonuçlandı? 2014 Ocak ayında Selam soruşturması savcıları Adem Özcan ve Adnan Çimen’in görevden alınarak dosyanın İrfan Fidan’a verilmesi her şeyi değiştirdi. Fidan’ın ilk işi 2011 yılında eşi Hüseyin Yazıcıoğlu ve Selam örgütü konusunda önemli ifadeler veren ve soruşturmanın başlamasına katkı yapan Kamile Yazıcıoğlu’nun ifadesini yeniden almak için Bursa’ya bir ekip göndermek oldu. Kamile Yazıcıoğlu’nun önce verdiği ifadeyi reddedip farklı bir ifade vermesi dosyayla ilgili takipsizlik kararının verilmesine gerekçe oldu.   Polis, eylem yapmayan bir örgütün peşinde mi?   Selam’a yönelik son operasyonun 2000’de yapıldığı görülüyor. Türkiye’de karanlık cinayetlere imza atan örgüt en son 2011’de Etiler’de sekiz kişinin yaralandığı bombalı saldırıyla gündeme geldi. Örgüt, İsrail Konsolosluğu’nun da bulunduğu yol güzergâhında yaşanan saldırıyı üstlenmedi. Örgütün uzun süren eylemsizliği, örgüte yönelik soruşturmanın bazı kişilerce ciddiye alınmaması ve sulandırılması gayretlerinin artmasına yol açtı. Son olarak Akit Gazetesi yazarı A. İhsan Karahasanoğlu, ‘Bu tantana ne Tantan’ başlıklı yazısında örgütün bu eylemsizliğine vurgu yaparak, Selam Örgütü’ne yönelik önemli operasyonlara imza atan ve bu örgütün vahametini anlatan eski İçişleri Bakanı Saadettin Tantan’ı eleştirmişti. Karahasanoğlu yazısında hızını alamayıp Selam soruşturmasını yeniden başlatan emniyetçilere de, “Hâlâ ne diye peşinde koşuyorsunuz?” diye çıkıştı. Ancak, örgütle ilgili atladığı en önemli detay da bu noktada gizli. Selam Örgütü hem silahlı hem de sosyal eylemlerle toplumu karıştıracak bir yapıya sahip. Örgüt karakteri gereği, bir yönüyle, olağanüstü dönemlerde silahlı eylemlerle siyasete ve toplumsal olaylara yön verirken, diğer yönüyle toplumda başta dini konular olmak üzere hassasiyet oluşturan konularda ortaya çıkıp toplumsal kutuplaşmaları da kullanarak provokasyonlara imza atmasıyla tanınıyor.   Selam örgütü dosyası tamamen kapandı mı?   Uzmanlara göre, Selam terör örgütü soruşturmasındaki bilgi ve belgeler, devleti saran casusluk ağının verilen takipsizliğe rağmen başka soruşturmalarla mutlaka ortaya çıkarılacağını gösteriyor. Şu an dosya hakkında takipsizlik verilmesi, daha önce elde edilen delillerin karartılması anlamına gelmiyor. Savcılar mevcut delillerle her zaman bu konuda yeni bir soruşturma açabilir.   Başbakan’ın ‘proje’ dediği mahkeme, görevini yaptı   Emniyette deprem etkisi yapan soruşturma, hükümete yakın medya organlarında ‘ha geldi ha geliyor’ diye beklenirken adım adım gerçekleşti. 17 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk Soruşturması sonrası dört bakanın görevlerinden ayrılmak zorunda kalması, hükümetin intikam almak için düğmeye basmasına yol açtı. Başbakan Tayyip Erdoğan’a göre, delilleri ve belgeleriyle Türkiye’yi sarsan yolsuzluk soruşturmasının asıl amacı hükümeti yıkmaktı. Önce örgütün adı ‘paralel’ olarak kondu. Sonra Erdoğan, 30 Mart seçimlerinde sözde paralel örgüte karşı mitingler yaptı. Hükümet yetkililerinin ‘paralel’ mi ‘cemaat’ mi olduğu yönünde tanımlamakta zorlandığı bu soyut örgütle ilgili Başbakan kürsüye her çıktığında yeni ama temelsiz iddialar gündeme getirdi. Mesnetsiz hayalî örgüte tepkiler arttı. “Bu örgüt nerede? Varsa deliliniz çıkarıp soruşturun” çağrılarına Erdoğan, “Bir proje geliştiriyoruz. Binlerce dava açılacak.” diyerek cevap verdi. Ardından acil koduyla kurulan Sulh Ceza Hakimlikleri (SCH) hayata geçirildi. Mahkemelerin yönetimlerine ise şaibeli isimler atandı. 17 Aralık sürecinde sanıklara tahliye kararı veren ve Facebook’taki sayfasında Erdoğan’ı öven Hakim İslam Çiçek, bunlardan biriydi. Çiçek, emniyetçilerle ilgili verdiği tutuklama kararlarıyla görevini yerine getirdi.   Selam Tevhid Kudüs Ordusu’nun terör geçmişi   1-10.3.1988 tarihinde İstanbul Harbiye’deki Suud-Amerikan Bankası’na bomba konulması.   2-25.10.1988 tarihinde Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nde görevli Abdulgani Bedevi’nin tabancayla öldürülmesi.       3-2.4.1989’da İngiltere Büyükelçiliği’nde görevli Hüseyin Osman’a ait araca ve Türk İngiliz Kültür Derneği’ndeki oto garajı önüne bomba konulması.   4-16.10.1989 tarihinde Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nde görevli Abdurrahman el Silebi’ye ait araca bomba konulması.   5-14.01.1990’da Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nde görevli Abdurrezzak Keşmiri’ye ait araca bomba konulması.   6-18.6.1990 tarihinde Türkiye Diyanet Vakfı kitap satış mağazasına bomba konulması.   7-31.1.1990 tarihinde Muammer Aksoy’un tabancayla öldürülmesi.   8-6.10.1990 tarihinde Bahriye Üçok’un bombalı paketle öldürülmesi.   9-26.3.1991’de Irak Büyükelçiliği görevlisi Kayıs Ali Hüseyin’e ait araca bomba konulması.   10-28.10.1991 gününde ABD vatandaşı Victor Marwick’in aracına bomba konularak öldürülmesi ve Mısır Ankara Büyükelçiliği’nde görevli Abdullah Hüseyin Kurabi’ye ait araca bomba konulması   11-30.12.1991 tarihinde Hürriyet Gazetesi Ankara bürosu önüne bomba konulması.   12-12.12.1991’de Hindistan Büyükelçiliği’nde görevli Yash Palkumar’a ait araca bomba konulması.   13-7.3.1992 tarihinde İsrail Büyükelçiliği’nde görevli Ehud Sadan’ın aracına bomba konulması.   14-24.1.1993 gününde Uğur Mumcu’nun aracına bomba konularak öldürülmesi.   15-19.4.1994 tarihinde Yugoslavya Konsolosluğu’nda görevli Zivarov Simiç’e ait araca bomba konulması.   16-7.6.1995 tarihinde Yuda Yürüm’e ait araca bomba konulması,   17-14.7.1999’da Çankaya’daki elektrik trafosuna bomba konulması.   18-21.10.1999 tarihinde Ahmet Taner Kışlalı’nın aracına bomba konularak öldürülmesi.   19- 26.5.2011’de Etiler’de elektrikli bir motosiklete bomba konulması sonucu sekiz kişinin yaralanması olayı.   Kaynak: Zaman    
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.