Çanakkale Haber

M Bahadırhan DİNÇASLANʹdan Bernard Cornwell ile Tarihi Romancılık üzerine - Söyleşi

RÖPORTAJ (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 01.03.2015 - 10:56, Güncelleme: 01.03.2015 - 10:56 9768+ kez okundu.
 

M Bahadırhan DİNÇASLANʹdan Bernard Cornwell ile Tarihi Romancılık üzerine - Söyleşi

Bernard Cornwell, Kutsal Kase'nin Peşinde, Savaş Lordu Yıllıkları gibi Türkçe'ye çevrilmiş kitap serileriyle Türk okuyucusunun da tanıdığı bir tarihi roman yazarı. En ünlü eseri Sharpe serisi bir TV dizisine uyarlanmış ve televizyonda da yayın dünyası kadar ilgi çekmişti.   Muhteşem Yüzyıl, Diriliş gibi tarihi dizilerin, İhsan Oktay Anar ya da İskender Pala gibi isimlerin kaleme aldığı tarihi romanlar ya da "tarihten beslenen romanlar"ın yarattığı tartışmalarda, küresel ölçekte benzer işler yapanların neler düşündüğü edebiyat dünyası açısından önemlidir. Özellikle dilimize "Kutsal Kase'nin Peşinde" adıyla çevrilen The Archer's Tale ile tanışıp sevdiğim Bernard Cornwell, bu konuda fikir beyan edebileceklerin en başında yer alıyor. Hem romancı kimliğiyle, hem de eserlerinin TV'ye uyarlanması sebebiyle, Türkiye'deki çeşitli çevrelerin kendi ajandaları dahilinde dillendirdikleri savlar, Cornwell'in söyledikleriyle birleşince "doğru olan nedir?" sorusuna daha fazla yakınlaşacak gibiyiz.   Eşiyle taşındığı Amerika'da başka şansı olmadığı için yazar olmayı seçerek kariyerine başlayan Cornwell, gelecek romanlarında bir de Türk karaktere yer vereceğinin ipuçlarını veriyor.   Bernard Cornwell ile Tarihi Romancılık Üzerine   MBD: Bir söyleşinizde belirttiğinize göre, yazar olmanıza bir şekilde kısıtlanmış olmanız sebep olmuş. Sevdiğiniz kadınla yaşayabilmek için taşınmışsınız ve Amerika'da çalışma izni gerektirmeyen tek meslek yazarlık olduğundan, yazar olmaya karar vermişsiniz. Bu kulağa oldukça ilginç ve sonunda nasıl bir başarıya ulaştığınızı düşününce inanılmaz geliyor; sizce bu işe doğuştan bir yeteneğiniz mi vardı yoksa çok çalışarak ve tecrübe kazanarak mı bu noktaya geldiniz?   Bernard Cornwell: Doğuştan yeteneğim vardı desem sanırım biraz küstahça olur. Kesinlikle bu iş çok çalışmakla ve tecrübe ile ilgili. Tabi ki bundan fazlası da var ve çekinerek de olsa doğuştan gelen bir yeteneğin bunda bir parça rol aldığını kabul ediyorum. İlk romanımı yazmadan önce on bir yıl gazetecilik yaptım ve bunun bana büyük faydası dokundu, gazetecilik kısa zamanda çok fazla yazı yazmayı gerektiriyor ve bu insandan boş sayfa korkusunu alıp götürüyor. Dürüst olmak gerekirse tam olarak bilmiyorum ama sanırım öykü anlatma yeteneğim sebebiyle benim için her şey elverişli bir şekilde gerçekleşti. Okuyucuyu sürükleyen öyküdür; ne olduğunu öğrenme arzusu; ve eğer öykü anlatamıyorsan ne kadar iyi bir yazar olduğunun pek bir önemi yoktur, kitabın muhtemelen sıkıcı olacaktır.   MBD: Tarihi roman türü her zaman tartışmaların odağında, tarihçilerin, yazarların ve pazarlamacıların gözünden her zaman birbiriyle çelişen ve çatışan savlara konu oldu.  Bu tartışmada nerede duruyorsunuz? Tarihi gerçekliği ve isabetliliği gözetmekle, akıcı ve ilgi çekici bir öykü anlatmak arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz?   Bernard Cornwell: Kesinlikle tarihi gerçekliğe uygun yazmaya çalışıyorum ama insanlara bir tarihçi olmadığımı, öykü anlatıcısı olduğumu sürekli tekrar ediyorum. Benim işim insanları Yüz Yıl Savaşları ya da diğer tarihi konularda eğitmek değil, benim işim onları eğlendirmek. Bunun yanı sıra, tarihe karşı da bir görevim var. Hikayenin anlatıldığı çağı yansıtan kitaplar yazmak istiyorum, aksi takdirde kitaplarım tamamen fantastik olurdu; ve eğer öyküyle tarihi gerçeklik arasında bir çatışma varsa, öykü neredeyse her zaman kazanıyor. Bunun güzel bir örneği, Sharpe serisindeki 1812 Badajoz kuşatması. Yüzlerce İngiliz'in şehrin duvarlarında açılan gediklerde öldüğü korkunç bir geceydi. (Şehir oyalayıcı bir saldırı akabinde düşmüştü. Saldırının asıl amacı Fransızları gediklerden uzağa çekmekti ve öyle olması planlanmadığı halde başarıya ulaşmış ve şehri düşürmüştü.) Asıl dram surlardaki gediklerde yaşanmıştı ve bu yüzden kahramanım Sharpe, bu gediklerden geçmek zorundaydı! Bu yüzden öyle kurguladım, iyi bir öykü uğruna tarihi değiştirdim.   MBD: Sharpe serisi TV dizisine de uyarlandı. Türkiye'de, Sultan Süleyman'ı konu alan Muhteşem Yüzyıl gibi diziler, birçok tartışma yarattı: Bazıları bu tarz dizilerin tarihe ilgiyi arttırdığını söyleyerek Diriliş, Muhteşem Yüzyıl gibi dizileri övüyor, diğerleriyse tarihi hatalar sebebiyle, bu dizilerin yanlış bilgilerin yayılmasına hizmet ettiğini söylüyor. Napolyon'a atfedilen bir söz vardır, "tarih, geçmişte yaşanan olayların, insanların üzerinde uzlaşmaya vardığı bir versiyonudur." Bu bakımdan, öykücünün ya da senaristin durması gerektiği yere dair ne düşünüyorsunuz? Tarihi romanlarıyla ünlü bir yazar olarak sizce bir etik yükümlülüğünüz ya da göreviniz var mı?   Bernard Cornwell: Burada bir denge olmalı. Bu dizileri yaratan TV yapımcılarının görevlerinin insanları eğlendirmek olduğunu bildiklerini düşünüyorum. Eğer insanları eğitmek isteselerdi, gidip belgesel yaparlardı. Muhteşem Yüzyıl'a dair bir yorum yapamam, zira izlemedim, ama eğer izleyicileri çekiyor ve Süleyman'a dair bir ilgi yaratıyorsa, başarılı olduğunu söyleyebilirim. Dizi bir tartışma başlatmış, belki de insanlara daha fazlasını öğrenmek için kitap okuma isteği kazandırmıştır. Tarih, elbette kazananlar tarafından yazılır ve vatanseverliğin hizmetindedir. Bu iyi ya da kötü görülebilir, ama tarihin işlevlerinden biridir. Ve tarihi romancılık ya da tarihi dizi/film yapımcılığının işlevlerinden biri de, insanlara daha fazla öğrenme isteği aşılamaktır. Bunlar tarihe bir geçit yaratırlar ve bu yüzden tarihçiler minnettar olmalıdır.   MBD: Sizin kitaplarınız, ülkemizde bize bizim öykülerimizi anlatan birçok Türk yazarın kitabından daha fazla satılıyor. Sizce bunun arkasında Kültürel Emperyalizm dediğimiz olgu mu vardır, yoksa yazarlık yeteneği ve pazarlama ile ilgili bir durum mu bu?   Bernard Cornwell: Keşke bunun cevabını bilebilseydim. Ama hızlı bir tahminle çekicilik öykünün kurgusundadır diyebilirim. Yani bunun Kültürel Emperyalizm'den kaynaklandığını sanmıyorum. Türk yazarları güzel kurgular oluşturduğu sürece başarılı olmamaları için bir neden yok. Türkiye gurur duymak için gerekenden fazlasına sahip.   MBD: Tarih bize her milletin bir diğeri ile bağlı olduğunu gösteriyor. Her milletin etkileri, dünyanın başka bir yerinde bir reaksiyon olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda, gelecekte Türkleri de işleyen (belki de alışıldıktan farklı bir şekilde işleyen) bir Bernard Cornwell kitabıyla karşılaşma ihtimalimiz var mıdır?    Bernard Cornwell: Ne güzel bir soru! Türkler hakkında yazıp yazamayacağıma dair şüphelerim var zira benim yazmayı sevdiğim tarihlerde Türkler ve İngilizler pek karşı karşıya gelmemiş- İngilizlerin şansına! Ama bu fikri tuttum. Gelecekteki bir kitapta Türk bir karakter görebiliyorum ve söz onu çok seveceksiniz!   Söyleşi: M. Bahadırhan Dinçaslan İletişim: bahadirhandincaslan@gmail.com
Bernard Cornwell, Kutsal Kase'nin Peşinde, Savaş Lordu Yıllıkları gibi Türkçe'ye çevrilmiş kitap serileriyle Türk okuyucusunun da tanıdığı bir tarihi roman yazarı. En ünlü eseri Sharpe serisi bir TV dizisine uyarlanmış ve televizyonda da yayın dünyası kadar ilgi çekmişti.   Muhteşem Yüzyıl, Diriliş gibi tarihi dizilerin, İhsan Oktay Anar ya da İskender Pala gibi isimlerin kaleme aldığı tarihi romanlar ya da "tarihten beslenen romanlar"ın yarattığı tartışmalarda, küresel ölçekte benzer işler yapanların neler düşündüğü edebiyat dünyası açısından önemlidir. Özellikle dilimize "Kutsal Kase'nin Peşinde" adıyla çevrilen The Archer's Tale ile tanışıp sevdiğim Bernard Cornwell, bu konuda fikir beyan edebileceklerin en başında yer alıyor. Hem romancı kimliğiyle, hem de eserlerinin TV'ye uyarlanması sebebiyle, Türkiye'deki çeşitli çevrelerin kendi ajandaları dahilinde dillendirdikleri savlar, Cornwell'in söyledikleriyle birleşince "doğru olan nedir?" sorusuna daha fazla yakınlaşacak gibiyiz.   Eşiyle taşındığı Amerika'da başka şansı olmadığı için yazar olmayı seçerek kariyerine başlayan Cornwell, gelecek romanlarında bir de Türk karaktere yer vereceğinin ipuçlarını veriyor.   Bernard Cornwell ile Tarihi Romancılık Üzerine   MBD: Bir söyleşinizde belirttiğinize göre, yazar olmanıza bir şekilde kısıtlanmış olmanız sebep olmuş. Sevdiğiniz kadınla yaşayabilmek için taşınmışsınız ve Amerika'da çalışma izni gerektirmeyen tek meslek yazarlık olduğundan, yazar olmaya karar vermişsiniz. Bu kulağa oldukça ilginç ve sonunda nasıl bir başarıya ulaştığınızı düşününce inanılmaz geliyor; sizce bu işe doğuştan bir yeteneğiniz mi vardı yoksa çok çalışarak ve tecrübe kazanarak mı bu noktaya geldiniz?   Bernard Cornwell: Doğuştan yeteneğim vardı desem sanırım biraz küstahça olur. Kesinlikle bu iş çok çalışmakla ve tecrübe ile ilgili. Tabi ki bundan fazlası da var ve çekinerek de olsa doğuştan gelen bir yeteneğin bunda bir parça rol aldığını kabul ediyorum. İlk romanımı yazmadan önce on bir yıl gazetecilik yaptım ve bunun bana büyük faydası dokundu, gazetecilik kısa zamanda çok fazla yazı yazmayı gerektiriyor ve bu insandan boş sayfa korkusunu alıp götürüyor. Dürüst olmak gerekirse tam olarak bilmiyorum ama sanırım öykü anlatma yeteneğim sebebiyle benim için her şey elverişli bir şekilde gerçekleşti. Okuyucuyu sürükleyen öyküdür; ne olduğunu öğrenme arzusu; ve eğer öykü anlatamıyorsan ne kadar iyi bir yazar olduğunun pek bir önemi yoktur, kitabın muhtemelen sıkıcı olacaktır.   MBD: Tarihi roman türü her zaman tartışmaların odağında, tarihçilerin, yazarların ve pazarlamacıların gözünden her zaman birbiriyle çelişen ve çatışan savlara konu oldu.  Bu tartışmada nerede duruyorsunuz? Tarihi gerçekliği ve isabetliliği gözetmekle, akıcı ve ilgi çekici bir öykü anlatmak arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz?   Bernard Cornwell: Kesinlikle tarihi gerçekliğe uygun yazmaya çalışıyorum ama insanlara bir tarihçi olmadığımı, öykü anlatıcısı olduğumu sürekli tekrar ediyorum. Benim işim insanları Yüz Yıl Savaşları ya da diğer tarihi konularda eğitmek değil, benim işim onları eğlendirmek. Bunun yanı sıra, tarihe karşı da bir görevim var. Hikayenin anlatıldığı çağı yansıtan kitaplar yazmak istiyorum, aksi takdirde kitaplarım tamamen fantastik olurdu; ve eğer öyküyle tarihi gerçeklik arasında bir çatışma varsa, öykü neredeyse her zaman kazanıyor. Bunun güzel bir örneği, Sharpe serisindeki 1812 Badajoz kuşatması. Yüzlerce İngiliz'in şehrin duvarlarında açılan gediklerde öldüğü korkunç bir geceydi. (Şehir oyalayıcı bir saldırı akabinde düşmüştü. Saldırının asıl amacı Fransızları gediklerden uzağa çekmekti ve öyle olması planlanmadığı halde başarıya ulaşmış ve şehri düşürmüştü.) Asıl dram surlardaki gediklerde yaşanmıştı ve bu yüzden kahramanım Sharpe, bu gediklerden geçmek zorundaydı! Bu yüzden öyle kurguladım, iyi bir öykü uğruna tarihi değiştirdim.   MBD: Sharpe serisi TV dizisine de uyarlandı. Türkiye'de, Sultan Süleyman'ı konu alan Muhteşem Yüzyıl gibi diziler, birçok tartışma yarattı: Bazıları bu tarz dizilerin tarihe ilgiyi arttırdığını söyleyerek Diriliş, Muhteşem Yüzyıl gibi dizileri övüyor, diğerleriyse tarihi hatalar sebebiyle, bu dizilerin yanlış bilgilerin yayılmasına hizmet ettiğini söylüyor. Napolyon'a atfedilen bir söz vardır, "tarih, geçmişte yaşanan olayların, insanların üzerinde uzlaşmaya vardığı bir versiyonudur." Bu bakımdan, öykücünün ya da senaristin durması gerektiği yere dair ne düşünüyorsunuz? Tarihi romanlarıyla ünlü bir yazar olarak sizce bir etik yükümlülüğünüz ya da göreviniz var mı?   Bernard Cornwell: Burada bir denge olmalı. Bu dizileri yaratan TV yapımcılarının görevlerinin insanları eğlendirmek olduğunu bildiklerini düşünüyorum. Eğer insanları eğitmek isteselerdi, gidip belgesel yaparlardı. Muhteşem Yüzyıl'a dair bir yorum yapamam, zira izlemedim, ama eğer izleyicileri çekiyor ve Süleyman'a dair bir ilgi yaratıyorsa, başarılı olduğunu söyleyebilirim. Dizi bir tartışma başlatmış, belki de insanlara daha fazlasını öğrenmek için kitap okuma isteği kazandırmıştır. Tarih, elbette kazananlar tarafından yazılır ve vatanseverliğin hizmetindedir. Bu iyi ya da kötü görülebilir, ama tarihin işlevlerinden biridir. Ve tarihi romancılık ya da tarihi dizi/film yapımcılığının işlevlerinden biri de, insanlara daha fazla öğrenme isteği aşılamaktır. Bunlar tarihe bir geçit yaratırlar ve bu yüzden tarihçiler minnettar olmalıdır.   MBD: Sizin kitaplarınız, ülkemizde bize bizim öykülerimizi anlatan birçok Türk yazarın kitabından daha fazla satılıyor. Sizce bunun arkasında Kültürel Emperyalizm dediğimiz olgu mu vardır, yoksa yazarlık yeteneği ve pazarlama ile ilgili bir durum mu bu?   Bernard Cornwell: Keşke bunun cevabını bilebilseydim. Ama hızlı bir tahminle çekicilik öykünün kurgusundadır diyebilirim. Yani bunun Kültürel Emperyalizm'den kaynaklandığını sanmıyorum. Türk yazarları güzel kurgular oluşturduğu sürece başarılı olmamaları için bir neden yok. Türkiye gurur duymak için gerekenden fazlasına sahip.   MBD: Tarih bize her milletin bir diğeri ile bağlı olduğunu gösteriyor. Her milletin etkileri, dünyanın başka bir yerinde bir reaksiyon olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda, gelecekte Türkleri de işleyen (belki de alışıldıktan farklı bir şekilde işleyen) bir Bernard Cornwell kitabıyla karşılaşma ihtimalimiz var mıdır?    Bernard Cornwell: Ne güzel bir soru! Türkler hakkında yazıp yazamayacağıma dair şüphelerim var zira benim yazmayı sevdiğim tarihlerde Türkler ve İngilizler pek karşı karşıya gelmemiş- İngilizlerin şansına! Ama bu fikri tuttum. Gelecekteki bir kitapta Türk bir karakter görebiliyorum ve söz onu çok seveceksiniz!   Söyleşi: M. Bahadırhan Dinçaslan İletişim: bahadirhandincaslan@gmail.com
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve canakkaleninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.